İsrail’de, 13 Haziran’da Knesset’ten güvenoyu alarak göreve başlayan Yamina Lideri Naftali Bennett ve Yeş Atid Lideri Yair Lapid öncülüğünde kurulan koalisyon hükümeti 130 günü devirdi. Çok farklı görüşlere sahip sekiz partiden oluşan koalisyonun uzun soluklu olamayacağı, ortaklar arası siyasi uyumsuzluklar nedeniyle görev süresini tamamlayamayacağı ilk günden beri dile getiriliyor. Bu tehlike hala geçmiş değil. Ancak tüm zorluklara rağmen, yegâne ortak noktaları Netanyahu karşıtlığı olan koalisyon göreve devam ediyor ve birçok konuda ilkleri de barındırıyor.
Hiç koltuğunu bırakmayacak sanılan Binyamin Netanyahu’nun 12 yıllık iktidarını sona erdiren koalisyon, son iki yılda dört kez genel seçim yapmak zorunda kalan İsrail’deki siyasi kördüğümü de çözebildi. Böylece hakkında yolsuzluk davaları süren, ülkenin en uzun süre görevde kalan başbakanı Netanyahu hükümet dışında bırakılırken, her cumartesi gerçekleşen Netanyahu karşıtı gösterilerde halkın “teşekkürler ama yeter” talebi de karşılanmış oldu.
Merkez, sağ ve sol partileri içinde barındıran kapsayıcı bir hükümet kuruldu. Ayrıca İsrail siyasetinde bir tabu da yıkıldı. Hükümette ilk kez bir Arap partisi de bulunuyor. Her ne kadar ilk bakışta tüm halkı temsil eden bir hükümetin varlığından bahsedilebilecek olunsa da benzer görüşte olmayan bunca aktörün oluşturduğu bu kırılgan hükümeti yönetmek pek kolay değil. Üstelik, sandalye sayısı da kritik bir eşikte. İki devletli çözüme yaklaşım, Yahudi yerleşimler, ilhak, askeri operasyon gibi konularda alınacak bir kararla bazı partiler hükümete verdiği desteği çekebilir. Mayın tarlasında yürüyen hükümetin her adımının siyasi sihirbaz olarak anılan Netanyahu tarafından ciddi bir muhalefetle karşılaştığı da malum. Yani bir yanlış adım, karttan yapılmış kuleyi tamamen devirebilir. Öte yandan o çok beklenen değişimin başladığı da bu hükümetin kurulmasıyla ilan edildi. Peki bu 130 günün sonunda, hükümet İsrail vatandaşı Araplar ve en yakın komşusu Filistinliler için nasıl bir yol planı izliyor?
Pazar günü İsrail vatandaşı Araplara yönelik 30 milyar şekel değerinde (yaklaşık 9,3 milyar dolar) 2022-2026 dönemine yönelik bir ekonomik plan kabul edildi. Bu karar ile ülkenin Arap nüfusunun durumunun iyileştirilmesi amaçlanıyor. Öncelik eğitim, sağlık, konut, ekonomiye katılım ve kadının güçlenmesine veriliyor. Buna göre, ekonomiye katılımlarını arttırmak için İbranice ve mesleki eğitimler düzenlenecek, Arap kadınlarının da işgücüne katılmalarını teşvik etmek için kreşler arttırılacak. Eski konut ve mahallelerdeki altyapının düzeltilmesi, yılda 1100 yeni konutun inşa edilmesi planlanıyor. Bu tarihi plan, İsrail toplumu içinde oluşan fırsat eşitsizliğinin giderilmesinin, Arap nüfusun özellikle de Arap kadınının topluma ve ekonomiye entegre olmasının önemli bir adımı. Çok sayıda bakanlığın ortak çalışmasının ürünü olan bu plan bir yanda eşitliği desteklemek, Arap nüfusu topluma entegre etmek amacını güderken, diğer yandan şiddete yönelmelerini engelleme çabası taşıyor.
Gazze’de sükunetin devam etmesi ise bu hükümetin de önceliği. Oradaki insani durumun iyileştirilmesi doğrudan İsrail’i etkiliyor çünkü Gazze’de artan huzursuzluk İsrail’e roket saldırısı olarak geri dönüyor. İsrail ise kendisini sert bir cevap vermeye zorlayacak herhangi bir durumu engelleme çabası içinde. Yeni bir askeri operasyon ile ne İbrahim anlaşması (Abraham Accords) sayesinde Arap ülkeleriyle başlattığı normalleşmeye ve artan iş birliklerine sekte vurmak istiyor ne de kırılgan koalisyonu bir dayanıklılık testine tabi tutmak.
Bu nedenlerle bölgeden gelen önemli bir iş birliği haberine dikkat etmek gerek. Mısır ve Katar Hamas’ın ödemekle yükümlü olduğu kamu sektörüne ait maaşları üstlenme kararı aldı. Buna göre Katar her ay yaklaşık 10 milyon doları Mısır’a teslim edecek. Mısır Gazze’ye bu miktara karşılık yakıt gönderecek, bu yakıtın satışından gelen gelirle Hamas maaşları ödeyecek. Daha önce Katar, BM temsilciliği ve Ramallah üzerinden banka aracılığıyla ödeme yapmayı denedi. Ancak ABD yaptırımlarına takılabilir endişesi, bankayı aradan çıkaran bu yaratıcı çözümün bulunmasına vesile oldu.
Gazze’deki insani kriz sona ermezse silaha sarılırız diyen Hamas talebine bir ölçüde kavuşurken, İsrail de dışardan desteklediği bu anlaşmayla sınırında istediği sükuneti koruyabilmenin bir yolunu buldu. Ayrıca geçtiğimiz hafta İsrail Gazzelilere yönelik çalışma iznini de 10 bine yükseltti. Bunun ana sebebi yine sınırdaki sükunet halini kalıcı hale getirmek.
Tüm bu gelişmeler İsrail’deki yeni hükümetin şiddet ve ültimatomlardan uzak daha yapıcı bir yol izleyerek hem kendi içindeki Arap nüfus hem de Gazze’deki Filistinliler için daha iyi şartlar yaratmaya öncelik verdiğini gösteriyor. Bu hem bölge ülkeleriyle iş birliğini ve diyaloğunu arttırıyor hem de bölgedeki kronik şiddete yeni bir çözüm sunuyor. İsrail’in Arap nüfusu için kabul edilen ekonomik plan ve Gazze’deki sükuneti korumak için geliştirilen çözümler koalisyonun geleceğini de etkileyebilecek güçte. Peki, tüm bu çabalar yeterli olur mu? Bu soruya ancak ilgili aktörlerin bu yöndeki çabası cevap verebilir.