Yüce Önderimizi andığımız bugün hafızımdan kolay silinmeyecek bir törenle, yazıma başlamak istiyorum.
Tarih 10 Kasım 1953. Firuzağa İlkokulunun 5. sınıfındayım. O gün Atamız 1938 tarihinden beri bulunduğu Etnografya Müzesindeki katafalktan alınarak, ebedi istirahatgâhı Anıtkabir’e götürülecekti.
Bu olay naklen radyodan verilecekti. (O yıllarda Türkiye’de TV yayınları sadece İstanbul Teknik Üniversitesinden yapılmakta ve çok sınırlı sayıda kişilerce izlenmekteydi.)
Bütün öğretmen, yardımcı personel, talebeler kısaca tüm okul, koridor ve merdivenlerde toplanmıştı. Okulun tek radyosuna bir hoparlör bağlanarak herkesin dinlemesi sağlanmıştı.
Yürüyüş boyunca birkaç spiker sırayla ve bulundukları mevkilere göre izlenimlerini dinleyicilere aktarıyordu. Top arabasının hemen arkasında ve birinci sırada Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, İsmet İnönü, Başbakan Adnan Menderes ve Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın bulunduğu anlatılıyordu. Korteje katılan bakanlar, üst düzey yöneticiler, yabancı ülke elçileri sırayla dizilmişlerdi.
Tahmin edeceğiniz gibi talebeleri, hele ilkokul öğrencilerini uzun süre sakin tutmak imkânsızdır. Hafif şakalaşmalar, itip kakışmalar, enselere tokat, alttan çaktırmadan tekmeler, el kol işaretleri başlamıştı.
Ama hayret! Öğretmenlerimizden en ufak bir ikaz veya müdahale gelmiyordu… Biraz daha dikkatli bakınca onların neredeyse tamamının ağlamakta olduklarını fark ettik. Donmuş kalmıştık. Hepimiz etkilenmiş, gözlerimiz dolmaya başlamıştı. O andan itibaren tören sonuna kadar kimse kıpırdamadı.
Tekrar sınıflara girdiğimizde gözlerimizi öğretmenimize dikmiştik… Çıt çıkmıyordu. O da fazla konuşacak halde değildi. Sadece, “Çocuklar niçin ağladığımı büyüyünce daha iyi anlayacaksınız” dedi. Daha sonra zil çaldı ve hepimiz, başımız önde, sınıfı terk ederek bahçeye çıktık.
Sonraki yıllarda Atamızla ilgili sayısız Türkçe, Fransızca, İngilizce makale ve kitap okudum. Böylece öğretmenlerimizin hissiyatını çok çok daha iyi anladım…
Müsaade ederseniz ilginç bulduğum bir-iki yazıyı kısaca özetleyerek paylaşmaya çalışacağım.
Önce 10 Kasım 1938 tarihinde hemen sonraki günlerde Yunanistan’da basılanlardan başlayacağım1.
‘Kathimerini’ gazetesinde şu cümlelere rastlıyoruz: “…Aynı medeniyet yolunda ilerleyen iki milletin asırlarca süren boğazlaşmalarından sonra birleşmeleri kadar tabii bir şey olamaz…Türkiye’nin Kemal Atatürk’ün heykelini yapmak için dağları delmesi ve karıştırması icap edecektir…Bu devlet adamının ziyası yalnız Türkiye için değil bütün dünya için bir kaynak teşkil etmiştir.”
‘Messager d’Athenes’ gazetesinde şu yorumlara rastlıyoruz: “Çok, pek çok inkılapçılar görüldü. Fakat hiçbiri Atatürk’ün cesaret ettiği ve muvaffak olduğu şeyi yapamadı. Fütuhat politikaları için fasılasız teşebbüslerde bulunmuş olan Osmanlı Devleti barış için de bir tehlike idi… Türkiye, Yunanistan gibi asırlarca süren mücadelelerin kendisinden ayırmış olduğu milletlerin çok samimi olarak matemine iştirak ettiğini görüyor. Tarihte buna benzer bir misal yoktur.”
‘Tipos’ gazetesi, “Atatürk’ün Türkiye’de yaptığını hiçbir tarafta hiç kimse yapmadı. Ne Cavour2, ne Cromwell3ne de Washington… Kendi prensiplerine göre yetiştirdiği yeni nesil onun eserini devam ettireceklerdir. Türkiye’nin bütün dostları bunu bekliyor” yorumunu yapmıştı.
Bu örnekleri bütün Balkanlar, tüm Avrupa gazetelerinden alıntılar yaparak arttırmak mümkündür. Bir Macar gazetesi “Atatürk ebedi uykusunda müsterih olarak uyuyabilir. Zira yarattığı eserin, dirilen milletine saadet yolunu açtığını biliyordu” demişti.
İsveç’te bir gazete, “O olmasaydı modern Türkiye de olmazdı. Türkler onun fevkalade eserini takip ederek itibarlarını daha da arttıracaklardır…” diye yazarak hem ona olan borcumuzu belirtmiş ve onun yolundan ayrılmamız gereğini de vurgulamıştı.
Son olarak Fransa’nın ünlü ‘Le Figaro’ gazetesinin 11 Kasım 1938 tarihli nüshasını zikredeyim: Birinci sayfadan başlayarak yazısına başlayan muhabir André Pogny “Atatürk büyük cesaretle tüm gerekli devrimleri gerçekleştirerek Türkiye’yi çağdaş devletler seviyesine yükseltmiştir” diyerek görüşünü belirtiyor ve şöyle bitiriyor:
“Bu büyük kayıptan sonra, O’nun yerini alacak kişiler yaratılan eserin devamını temin edecekler mi? Bütün mesele burada.”
Bu vesile ile başta Rabia Öğretmen’im olmak üzere Firuzağa İlkokulunda bana emeği geçen tüm öğretmenlerimi tekrar rahmet, minnet ve muhabbetle anıyorum…
---
1 Yunan, Macar ve İsveç gazeteleriyle ilgili notlarımı rahmetli Doçent Dr. Nurcan Toksoy’un ‘Atatürk’ün Vefatının Balkanlar ve Ortadoğu Basınındaki Etkilerinin Türkiye’deki Akisleri’ adlı eserinden aldım.
2 Kont Cavour (1810-1861) İtalyan birliğinin kurulmasını sağlayan devlet adamıdır.
3 Oliver Cromwell (1599-1658) İngiltere’nin yönetimini krallıktan cumhuriyete çeviren asker, siyasetçi ve devlet yöneticisidir. Ancak ölümünden kısa zaman sonra rejim tekrar kraliyete dönmüştü.
4 Yazıda kullandığım görsel Le Figaro gazetesinin 11 Kasım 1938 tarihli nüshasının birinci sayfasının bir kesiti.