ABD ile İsrail’in ilişkileri Biden yönetimi ile birlikte sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Filistinlilerle ilişkilerini iyileştirmek amacını seçim kampanyasında da belirten Biden, Trump’ın aksine, Filistin Yönetimi’ne mali yardıma yeniden başlamış, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı UNRWA programları için desteğini yinelemişti. Şimdi ise Kudüs’teki Filistin konsolosluğunun yeniden açılması tartışılıyor. İsrail ise Kudüs’ün ebedi, bölünmez başkenti olduğunu söylüyor ve bu adımı şehirdeki egemenliğine karşı bir darbe olarak görüyor.
Geçtiğimiz hafta ikili ilişkiler bir darbe daha aldı. ABD Ticaret Bakanlığı, İsrail merkezli NSO ve Candiru adlı siber istihbarat şirketlerini -Amerikan ulusal güvenliğine dış politika çıkarlarına aykırı faaliyetleri nedeniyle- yaptırım listesine ekledi. Bu iki şirketin kara listeye alınması demek, ABD’de bu iki şirketle herhangi bir ticari ilişkinin kurulmasının yasaklaması anlamına geliyor.
Buradaki kilit konu ise bu iki firmanın herhangi bir yazılım şirketi olmaması. Her iki firma da uygulamalarını farklı ülkelere satabilmek için İsrail Savunma Bakanlığı’ndan onay almak zorunda. Yani Washington bu iki şirketin ABD’deki faaliyetlerini kısıtlarken aslında işin içine doğrudan İsrail Devletini de etkilemiş, yaptırıma konu etmiş oluyor. Bu kararı İsrail tarafına sadece bir saat önce iletmiş olması ise Bennett hükümetinin yaşadığı şoku azaltmış olmuyor.
Pegasus casus yazılımın üreticisi NSO ise ürettikleri teknoloji sayesinde ABD’nin ulusal güvenliğine ‘terörizm ve suçlardan uzak tutarak’ yardımcı olduklarını belirtiyor. ABD Ticaret Bakanlığı ise bu şirketlerin ürettikleri casus yazılımların yabancı devletler tarafından kötü niyetle, devlet yetkilileri, gazeteciler, iş insanları, aktivistler, akademisyenler, hakimler, elçilik çalışanlarının aleyhine kullanıldığına dair kanıtlara dayanarak bu kararı aldıklarını belirtiyor.
Citizenlab raporuna göre, Candiru’nun geliştirdiği yazılım iPhone ve Android cep telefonları her tür bilgisayarın yanı sıra bulut hesaplarına sızıp kişileri takip edebiliyor. Üstelik hiçbir iz bırakmıyor. Pegasus ise tam bir siber silah. Uluslararası Af Örgütü’nün araştırmasına göre, hedeflediği telefondaki tüm konuşmaları dinleme, masajları okuma, internet geçmişine ulaşmasının yanı sıra telefonun kamera ve mikrofonuna erişerek gizlice çekim yapabiliyor veya konuşmaları kaydediyor.
Söz konusu Pegasus casus yazılımı terörist ve suçluları takip etmek için geliştirildi ancak belli ki otoriter hükümetlerin muhalifleri susturma aracı haline geldi. Pegasus yazılımı satın alan ülkelere bakıldığında Macaristan, Hindistan, Meksika, Fas ve Suudi Arabistan dikkat çekiyor. Bu da teknolojinin daha çok otoriter ülkelerin elinde olduğunu ve gerçek işlevinden uzaklaştığını gösteriyor.
ABD’nin açıklamasında da bu noktaya dikkat çekiliyor; “Bu teknoloji yabancı devletlerin muhalifleri susturmak ve otoriter hükümetlerin sınırları dışında dahi baskıyı devam ettirmesine olanak sağlıyor. Bu tür uygulamalar kurallara dayalı uluslararası düzeni tehdit etmektedir.” NSO ise tepkili, “bizi değil uygulamayı kötüye kullananları suçlayın” diyor.
Ancak iş o kadar basit değil. Çoğumuz Pegasus casus yazılımını ilk kez 2 Ekim 2018'de İstanbul'daki Suudi Arabistan Konsolosluğu'nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı ile duymuştuk. Kanada’da yaşayan muhalif Omar Abdulaziz’in telefonuna yüklenen uygulama ile Kaşıkçı ile aralarındaki görüşmeler kaydedilmiş ve bu sayede konsolosluktaki tuzak kurulmuştu. Guardian’a göre casus yazılım Cemal Kaşıkçı’ya yakın daha bir çok kişinin telefonuna Kasım 2017 gibi yüklenmişti. Bu cinayetin ardından Türkiye ile Suudi Arabistan arasında yaşanan diplomatik krizi ise anlatmama gerek yok.
Benzer bir diplomatik kriz Fransa ile İsrail arasında yaşandı. Fas’ın bu yazılım sayesinde Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’u dinlediği ortaya çıkmış, İsrail ile Fransa arasındaki kriz Macron ile İsrail Başbakanı Bennett’in henüz geçen hafta Glasgow’daki İklim Zirvesi’nde yaptıkları ikili görüşmede İsrail’in casus yazılımların Fransız hedeflere karşı kullanılmayacağına garanti vermesiyle çözülmüştü.
Sadece bu kadarla da kalmıyor. George Orwell’in eseri 1984’ün distopik dünyasına adım adım yaklaşıyoruz. Eylül ayında Alman polisinin Pegasus casus yazılımını aldığı ortaya çıkması tartışmaları beraberinde getirdi. Ekim ayında Hindistan Yargıtay’ı Modi Hükümeti’nin Pegasus yazılımını kullanarak muhalif, hakim ve gazetecilerin izlenip izlenmediğini araştırmak üzere bir bilirkişi kurulu kurdu. İngiltere ise Pegasus’un artık İngiliz telefon numaralarını hedef alamayacağını açıkladı. İz bile bırakmayan bu yazılımdan kurtulabilmek o kadar kolay mı emin olamıyorum. Son olarak, bu yazı kaleme alınırken, altı Filistinli aktivistin Pegasus aracılığıyla takip edildiği ortaya çıktı. Bu kişilerin dördünün İsrail numaralarına sahip olduğu belirtildi. Böylece ilk defa casus yazılım İsrail telefon numaralarında görülmüş oldu.
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, İsrail’in Pegasus hakkındaki suçlamaları ciddiye aldığını ve yazılım lisanslarının sadece terörle mücadele kapsamında devletlere verildiğini ifade etti. Ancak bu iki yazılımın kullanımının artması ve NSO yetkililerin deyimiyle “uygulamayı kötüye kullananlara” satılmasıyla İsrail’in başı daha çok ağrıyacağa benziyor.