Avrupa’da her geçen gün COVID-19’a karşı aşı yaptırmayanlara uyduruk sebeplerle yeni baskılar uygulanıyor. Aşı yaptırmayanlar halihazırda birçok sosyal faaliyette katılamıyor. Avusturya skandal bir kararla aşı olmayanlara sokağa çıkma yasağı getirmeye hazırlanıyor. Doğal sisteme, doğal bağışıklığa inanmak yavaş yavaş suç haline getiriliyor. Daha da ilginci COVID-19’a karşı direnci arttırmak ve mücadele etmek için gereken koruyucu vitaminler ve elementleri içeren ilaçların tedariki de her geçen gün zorlaşıyor.
Tedarik zincirlerindeki kırılma, hammadde fiyatlarındaki aşırı artışlar, krizden çıkmak için gelişmiş ekonomilerin neredeyse panik şekilde para basmaları, düzensiz ve bir anlamda şuursuz bir şekilde dağıtmaları, önce ekonomik sonra da politik problemleri beraberinde getirecek.
Geçen hafta ABD’de açıklanan enflasyon raporuna karşılık ne ABD’de ne de dünyada var olan enflasyon oranlarıyla örtüşmeyen faiz oranları kafa karıştırıyor. ABD’de enflasyonun uzun süre senelik yüzde 2’nin üzerinde kalması ve uzun vadeli tahvil oranlarının yüzde 1,6 seviyesinde seyretmesi, eninde sonunda sorun yaratacak.
Şu anda kimsenin hatırlamak istemediği ve medyanın sümen altına attığı problemlerin (Çin Evergrande ve arkasından gelen birkaç emlak şirketinin iflaslarını resmileştirmesi, ABD hükümetinin tedricen çözdüğü ve çok yakında tekrar gündeme gelecek olan borç tavanı krizi) muhtemel yeni bir COVID-19 dalgasıyla birleşmesi ile en geç 2022 yılının Şubat ayında öngörülebilir bir küresel krizi kapımıza bırakabilir.
Öngörülüyorsa engellenemez mi? Engellenirse güç dengeleri bozulmaz. Oysa istenen dengelerin bozulmasıdır. Çin’deki emlak şirketlerinin sorunları belki on yıldır biliniyor ama nedendir bilinmez ısrarla engellenmiyor. Çin Devleti, şirketlerin borçlanmasını kolaylıkla kontrol altında tutabilirdi. Çin Devleti, Çin halkının üretilen evleri alım gücüne sahip olmadığını veya yakın zamanda olamayacağını bilmiyor muydu? Bildiği halde bu şirketlerin uluslararası piyasalardan borçlanmasına neden göz yumdu hatta destekledi? Hata mı yaptı? Yoksa kasıtlı olarak hata yapması mı istendi?
Çin, garanti vermiş olsa da, olmasa da, bu batık şirketlerin uluslararası piyasalara olan borcundan sorumlu tutulacak. Çin üreterek para kazanan bir ülke. Hammadde tedarikinde yaşanacak sıkıntılar veya öngörülemez şekilde artan hammadde fiyatları Çin’i zora sokacaktır. Son yıllarda Çin birçok Afrika ülkesini borçlandırarak kendisine bağımlı hale getirdi. Verdiği borçlarla Venezüella’nın önümüzdeki on sene içerisinde çıkartacağı petrolün de sahibi oldu. Bu tip ülkeler üzerindeki haklarını devrederek durumdan kurtulabilir mi? Yoksa elinde tuttuğu uzun vadeli Amerikan bonolarını mı piyasaya sürer. Ancak bunu yapmaya kalkarsa ABD’den alacaklarına veda etmek zorunda kalabilir.
Çin’in Tayvan üzerinde hak talebi bitmiş değil. Hong Kong’u yuttuğu gibi Tayvan’ı da Çin’in bir parçası haline getirmeye çalışabilir. ABD bağırıp çağırsa da ABD’li şirketler usul usul çip imalatını ABD’ye ve alternatif ülkelere taşıyor. Otomotiv yan sanayi devleri hiç alışılmadık şekilde Avrupa’nın ortasında devasa çip üretim tesisleri açıyorlar. Çip üretimi hem pahalı hem de çok fazla temiz su gerektiren bir proses. Hiç şüphesiz Çin korkusu çip üretiminin en önemli merkezi olan Tayvan’dan kaçışı hızlandırıyor ve çevreci argümanların göz ardı edilmesine sebep oluyor.
2022 yılı kuraklığa ve petrol fiyatlarına bağlı kıtlığa gebe. Küresel bir ekonomik kriz, COVID-19, aşı, kıtlık riski… 2022 yılının çok değişik bir yıl olacağını gösteriyor. Ana kriz ise büyük ihtimal Çin ile ABD ekseninde olacak.