Yerkürenin her köşesinde yaşananlar korku filmi havasında ilerleyen gelişmelerle başlığa adını veren Rus atasözünü çürütüyor gibi…
Değişimin mecburiyetiyle tetikte bekleyenler ve yarını nasıl devam ettireceğinin kaygısında boğulanlar derken dünyanın her yeri gergin ve belirsiz…
Aman Türkiye’yi mercek altına alsak altında kalırız… Oraya girmeye hiç gerek yok…
Biz bize hem uzak ama yakın olan diyarlardan bahsedelim…
Rusya, Belarus, Polonya derken ortalık yine karıştı…
İnsanoğlunun bitmeyen güç kavgasından ve hızla tırmanan askerî gerginlikten Avrupa Birliği çözüm arayışlarına girdi. Brüksel uzun vadede Avrupa’nın iç huzuru için atılması gereken adımları tartışıyor…
Bir yandan Belarus’un lideri Aleksandr Lukaşenko ülkesine gelen mültecileri Polonya sınırına yolladığı ve Polonya’nın mültecileri topraklarına sokmadığı için ciddi bir kriz yaşanıyor…
Vladimir Putin ise Rusya’nın yeniden büyük güç olma isteğini Ukrayna sınırına ordusunu yığarak gerçekleşeceğini sanıyor…
Dünyanın birçok yerinde yaşanan savaşlar, açlık ve krizlerin çözümsüz kalması hatta göz ardı edilmesi Avrupa Birliği tarafından NATO ve Amerika’ya güven duymanın mümkün olmadığını göstermiş olacak ki güvenlik için birtakım projeler hazırlanmakta.
AB üye devletlerine sunulan planlardan en mühimi “Güvenlik ve Müdafaa için Stratejik Pusula” (Strategic Compass for Security and Defence) diyebiliriz.
Potansiyel bir tehdit halinde 5000 askerin konuşlanması üzerine tartışılmakta. Üye devletlerin askerlerinden oluşan bir birlik olması fikri temel mevzu.
Tahliye operasyonları, barış harekâtları, insani yardım ve sınır güvenliğinden sorumlu olacak bu özel ordu için ulusların hem kendi hem de AB bütçelerindeki giderlerinde bir tırmanış göstereceği açık.
AB’nin 27 üyesinin hepsinin maddi veya askeri destek vermesi beklenmiyor…
Güvenlik, harcama ve anayasal süreçleriyle her ülke farklı yaklaşımlara sahip.
Fransa’nın Macron’u mütemadiyen askeri olarak daha güçlü bir Avrupa istediğini her fırsatta vurgularken, diğer Avrupa ülkelerinin onun bu ‘istekli’ haline mesafeli durması üye ülkelerin birbirleriyle tamamıyla mutabık olmadığına dair ipuçları veriyor.
Ordu ve askeri yapılanma için çok ‘istekli’ görünmeseler bile İskandinav ülkeleri Rusya’nın bölgedeki hareketlenmesi hususunda son derece rahatsız. İskandinav diplomatların uluslararası toplantılarda transatlantik bir birliğin derhal güçlendirilmesinin AB güvenlik programında gündeme alınmasını istediklerini belirtiyorlar.
‘Tutumlu dörtlü’ olarak adlandırılan Danimarka, Hollanda, Avusturya ve İsveç geçtiğimiz yıl COVID krizinde Avrupa Birliğinin destek programını imzalarken zorluk çıkarmışlardı.
Ancak burada kilit isim, Almanya…
AB’nin en zengin ülkesi halen bir koalisyon hükümeti kurmak için istişarelerde bulunmakta… Yeni kurulacak hükümette savunma bakanlığına kimin geleceği belli olmasa bile tahminler sosyalistlerden birinin o mevkide yer alacağına dair söylentiler etrafında dönüyor. Bu demek oluyor ki savunma bakanının sosyalist olması halinde hastane ve ilaç desteği haricinde büyük desteklerin yapılmayacağı, planlanan özel ve küçük ordu için Almanya’nın kâfi bir kaynak olmayacağı.
Belarus ve Polonya arasındaki mülteci krizi tüm dünya tarafından takip ediliyor.
Soğukta, ormanlarda yatanlar, ölenler, ülkelerine iadeleri yapılan çaresiz insanlar…
Polonya her ne kadar bu krizi kürtaj yasağı ve artan enflasyon rezaletini örtbas etmek için kullanmaya çalışsa da halkın desteği sarsılmış vaziyette.
Polonya halkı ekonomik sıkıntıların doğurduğu işsizlik ve geçim derdinden dolayı gelecek mültecilerin alınması konusunda da tepkililer. Varşova, krizi dünya basınında duyurmamak için gazetecileri, sağlık görevlilerini ve yardım kuruluşlarını sınırlarına yakın bölgelere sokmuyor. Geçtiğimiz ay AB Yüksek Mahkemesi Polonya’yı günlük 1,2 milyon dolar ödemeye mahkûm etti. Gayri insani yapılan uygulamalara uyarı olan ceza epey ses getirdi…
Polonya, yüzlerce hatta binlerce insanı sınırından içeri almayarak, uluslararası hukuku ihlal etmediğini iddia ederken, çoğunluğu Ortadoğulu mülteciler korkunç şiddete maruz kalıyor…
Bir yandan Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas “Lukaşenko gibi kriminal tiplerin şantajına izin verilmeyeceğini” belirtirken AB içinde fırtınalar kopmaya devam ediyor…
Rusya, Belarus’un arkasındaki güç olduğunu ve Putin’in bu krizi kendi lehine kullandığını gizlemiyor.
Lukaşenko, Tayyip Erdoğan’ın mülteci krizinde Avrupa’ya savurduğu tehditleri ve yürüttüğü politikayı örnek alıyor. Fakat Türkiye’nin hakikaten milyonlarca Suriyeli göçmene kapılarını açarken bir yandan sıkıntılı bir ekonomik durumda olması AB yardımı talebinin olumlu sonuçlanmasına sebep olmuştu.
Lukaşenko mülteci kriziyle AB’ye şantaj yaparken başarılı olacağını sansa bile kendi ülkesinde oluşacak sorunlar AB’den daha çok kendi iç meselesi ve krizi olarak ciddi bir boyuta ulaşabilir.
Amerikan Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, ‘Rusya’nın Ukrayna yakınlarında olağandışı askeri hareketlerinden haberdar’ olduklarını belirtirken, ellerinde raporların mevcut olduğunu ve uydu görüntülerinden tanklar ve silahların bölgeye yığıldığına dair bilgilerinin olduğunu açıkladı.
Moskova, Ukrayna’nın NATO ve AB ile yakınlaşmasını istemediği gibi, eski Sovyetler mensubu ülkelerden Romanya ve Polonya NATO’ya katıldı…
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin, “Ukrayna’nın bağımsızlığı ve bölgedeki bütünlüğü için desteğimiz devam edecektir” açıklaması Putin’e de uyarı niteliği taşıyor.
Biden ve Merkel’in son görüşmesinde Rusya’nın doğalgaz dağıtımını siyasi ve karanlık bir meseleye çevirmemesi hususunda dikkatli olmaları gerektiği konuşuldu.
Polonya, Rusya, Ukrayna ve Belarus derken AB içerisinde isyanlar, insani facialar, tehditler, silahlar konuşulurken şeytanların sessizliğe pek de ihtiyaç duymadığını görmemek mümkün mü?
Dünya cehennem iken…
Bombalar patlarken…
İnsanlar insan gibi yaşayabilmek için vatanlarından olurken…
Çalışıp eve aç giden insanlar her yerdeyken…
Kötülük kol gezerken…
Şeytanlar dört bir yanı sarmışken…
Sessiz kalanlar da …
Görmezden gelenler de şeytanın ta kendisi işte…
Ama sesli…
Ama sessiz…