Karadeniz fıkrasını bilirsiniz…
Temel’in eşine sormuşlar:
“Güzel mi olmak istersin, aptal mı?…”
“Aptal olmak isterim!” demiş… “Güzellik geçicidir!..”
Yalnız hayali birer kişilik olan “Temel ve Hatice’nin değil, entelektüel havaya girince, insanların çoğunun aklı duruyor…
Dünyaya ‘aydın ciddiyetiyle’ bakmaya heveslenince, insanın hayata bakışı sahteleşmeye, kendi gözüyle gördüğü ‘ilerlemeye’ gözlerini kapatıp, dünyanın giderek kötüleştiğini ileri süren komplo teorilerine inanmaya başlıyor.
Benjamin Disraeli’nin istatistikler hakkında söylediklerini biliyorum1; ama dünyadaki tekamülü anlamanın ve sohbetin ‘geyik muhabbeti’ düzeyinde kalmasını önlemenin, rakamlara bakmaktan başka yolunu bilmiyorum.
Rakamlar, bize şunları söylüyor: İnsanların yaşam beklentisi 30 yaştan 72’ye yükseldi… Tarih boyunca insanların yüzde 90’ı aşırı fakirlik içinde yaşarken, bu oran yüzde 9’a düştü… Daha 1950’de dünyada okuryazarlık oranı yüzde 30 iken, 50 yıl içinde yüzde 85’e -içlerinde Şili ve Meksika’nın bulunduğu bazı ülkelerde yüzde 100’e- yükseldi.
Bu ilerlemeler, doğanın iyilikseverliğinden kaynaklanmadı… Doğanın umurunda bile değiliz… İnsan başarısının sırrı, maddi ve manevi ‘ilerlemesini’ hurafeyle değil, akılla sağlamayı öğrenmesinde yatıyor.
‘Maddi ve manevi’ diyorum çünkü, insanın aklını kullanmayı öğrenmesi, sadece maddi durumunun, yaşam beklentisinin veya eğitim düzeyinin yükselmesine yaramadı… Aynı zamanda ahlaken ilerlemesini de sağladı.
Irkçılık, cinsel ayrımcılık, kölecilik ve işkenceye karşı olmak, café ve salonlarda konuşulan ‘birer orijinal fikir’ olarak ortaya çıkmıştı… bugün bunlara taraftar olmak, yasadışı ve savunulamaz bir iğrençlik olarak algılanıyor.
İnsanın ‘daha iyi’ yaşama isteği, hem ‘daha akıllıca’ hem de ‘daha ahlaklı’ yaşamasını sağladı… Ama insan gibi akıllı bir türün, aynı zamanda bu kadar naif, bu kadar sağduyudan yoksun olmasına da, şaşırmıyor değilim.
Descartes’ın dediği (ve geçen gün sevgili dostum Eli Meranda’nın bana anımsattığı) gibi: “Kendi sağduyusundan şikayetçi olan yok… Çünkü herkes, doğanın bu hususta kendisine cömert davrandığını düşünüyor.”
Dünyanın en ‘akıllı’ türü, diğer açıklamlar daha olası iken bile, içinde bulunduğu durumu, çok güçlü ve çok kötü bazı ‘grupların’ komplosuna bağlama zaafını gösteriyor.
Yaşamakta olduğumuz pandemi, yeni-yeni komplo teorileri ortaya çıkarıyor. Bunlardan, aşı karşıtlığı ile ilgili olanlarını duymuşsunuzdur:
“Aşı yoluyla insanlara mikroçip takılacak… planın başındaki isim, Bill Gates!”
“Aşılar insanın genetiğini bozuyor… DNA’mızla oynanıyor!;
“Aşılar, kısırlığa neden oluyor!”
“Uzun vadede, şimdi gözlenemeyen yan etkiler ortaya çıkacak!”
… Ya da şu tipte olanlarını:
“Hükümetlerin verdiği rakamlar yanlış.”
“Bunların özgürlüklerimizi kısıtlamak (ya da ekonomi uğruna genişletmekten) başka dertleri yok!”
Ağır başlılık ve ciddi bir tavır alarak söylerseniz, insanlar şuna dahi inanabilir:
“Mesele şu: Pırasanın alfa-enerjisi, beta-doğanızı güçlendireceği için, COVID’den korkmanız için bir neden yok!”
Hemcinslerimizin ne kadar irrasyonel olabileceği, hiç delil görmediği, hatta günlük deneyiminin aksini kanıtladığı komplo teorilerine inanma zaafı, endişe verici… Ama neyse ki, bu yeni bir şey değil.
Mucizelere inanmanın, komplo teorilerine inanmaktan bir farkı yok… Olsa olsa, insanların ‘eşit derecede akılcı’ olmadığı söylenebilir… Bir yıldan kısa zamanda COVID’e karşı RNA aşısı geliştirmeye yeten insan aklı, bilimsel hiçbir değeri olmayan safsatalara inanabiliyor…
Oysa, gerçek yaşantımızda, hepimizin kusursuz bir akıl yürütme yeteneği var: Yürümesini istiyorsak, aracımıza benzin koyuyoruz… Oto tamircilerimiz, arızaları akıl yürüterek çözmeye çalışıyorlar… Muslukçularımız keza…
Ama konu, deneyimin doğrulayamadığı, kanıtlanamayacak bir alana geldiğinde, mitoloji ‘yazmaya’ başlıyoruz… Hayalimizin bu ürünlerini pazarlayabileceğimiz bir ‘sosyal medyamız’ da var artık…
İnsanın tamamen rasyonel olduğunu söylemek ne kadar yanlışsa, tamamen akılsız olduğunu söylemek de aynı ölçüde yanlış…
Eskiler, “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” derdi… Anlamı: “İnsan hafızası, unutma özürlüdür”… Öyle sanıyorum ki, insan aklının “unutma” dan önemli bir kusuru daha var: ‘Önyargı’ ve ‘ilk intibalarının’ etkisinde kalması.
1 Üç tür yalan vardır: Yalan, kuyruklu yalan… ve istatistikler.