Uganda anlatılmaz, yaşanır. Ne okuduğumuz kitaplar, ne izlediğimiz belgeseller, ne baktığımız fotoğraflar…. Hiçbiri burada olma halinin damlası bile olamaz. Uganda… Uganda bir ruh hali… Bir varoluş hali… Uganda, durmanın beklemek olmadığı bir hal. Uganda, durmanın ve beklemenin sabretmek olmadığı bir hal. Bir varoluş meselesi olarak durmak. Bir zamansızlık ve mekansızlık hali. Uganda…
Rengarenk cıvıl cıvıl kuşlar. Kimi böcek kadar kimi kocaman kuşlar… Çeşit çeşit babunlar, şempanzeler, goriller, hipopotamlar, ceylanlar, buffalolar, kelebekler, böcekler, aslanlar, filler… Orman filleri ve savana filleri. Fillerin anaerkil olduğunu biliyor muydunuz? Ancak burada Uganda’da onları tamamen kendi ortamlarında görüyorsunuz. Mesela bu sabah yolumuzun üstünde idi fil ailesi. Çoğu ayakta, üçü yola yan gelip yatmış. Yaklaşık bir saat kadar onları izledik. Ailelerine misafir olmuş gibi. Oturduk doğayı içimize çektik. İzledik. Onlar ancak keyifleri gelince kalkıp yolu açtılar. Ya da çıktığımız tekne gezisinde göller arasındaki kanalda dolanırken göle inen filler. Savanada bütün hayvanlar duruyor. Duruyor, bekliyor, bakıyorlar. Korkmadıkları sürece… Ya da yemek aramadıkları sürece; duruyorlar. Durmanın beklemek olmadığı, durmanın sabretmek olmadığı bir doğa. Alabildiğine uzanıyor. Arada sazların arasında ağaçlar sarı ve yeşil. Bir de kahverengi tepecikler. Alışkın olmayan göz şaşırıyor… Bir hayvan mı uyukluyor orada yoksa? Yavaş yavaş göz de alışıyor. Ağaç dalları arasında oynaşan maymunları görmeye başlıyorsunuz. Derken sazların arasında saklanan kuşları. Belki bir ağacın dalında uyuyan ağaç aslanını. Hatta ağacın meyvesi gibi duran yoğunlukların kuş yuvası olduğunu.
Ve tabi ki insanlar. Onlar da duruyorlar dükkanlarının önünde, evlerinin önünde… Bir çoğu duruyor. Diğerleri yürüyor, yollar boyunca yürüyor. Biraz daha zenginler motosikletli. Ama motosikleti hep erkekler sürerken gördük. Kadınlar ya erkeklerin arkasında ya da yayan. Ancak hepsi, kocaman kocaman gülen insanlar. Uganda bir varoluş hali. Cıvıl cıvıl rengarenk. Kırmızılar, turuncular, morlar, maviler… Köylerde çoğu yalınayak, çocukların giysiler yırtık. Yokluk içinde. Ama dost canlısı, insan canlısı. “Biz sizlere gelemediğimiz için sizler bize geldiğinizde çok heyecanlanıyoruz. Böylece sizleri tanıma şansımız oluyor” diye açıklıyorlar bu gülüşlerini. Öte yandan toprak bereketli, avokadonun, muzun, ananasın lezzeti tartışılmaz. Ben sanırım bugüne kadar muzun, ananasın avokadonun klonunu tüketiyormuşum. Ne tükettiğimize dikkat etmek lazım.
Şehirde dünyadan çok uzak yaşıyoruz.