Kendisi de benim gibi helalleşme söylemini eleştiren gazeteci bir arkadaşım aradı. Helalleşme meselesini konuşurken ona meşhur karikatürü hatırlattım. Hani karısı “Yanındaki kadın kimdi?” diye sorunca, adam agresif bir tavırla pencereyi gösterip “Millet aç aç!!” diyor ya! İşte o karikatür. Yani helalleşmeyi her duyduğumda Kemal Bey’e sokağı gösterip “Millet aç aç!” demek istiyorum.
Arkadaşım da o esnada söyledi; “Kemal Bey de pişman bu çıkışından, beni arayıp eleştirilerime hak verdi ve olgunlaştırmadan söyledik” dedi.
Yani iyi niyet taşlarıyla döşenen başka bir çıkmaz sokak daha... Sırf AK Parti gitsin diye muhalefetin her yaptığını hoş gören kimi basın ya da sırf iktidar kalsın diye keza aynı tavrı benimseyenler, nitelikli gazetecilik yapamadığından malum meydan bomboş. Benim gibi yazıp konuşan az sayıda çılgın ise ısrarla hakikati haykırmak niyetinde.
Kemal Bey gerçekten iyi niyetli çıkışları olan bir siyasetçi, bundan hiç şüphem yok. Fakat yanındaki kadronun ekonomi bilgisi ya yok ya da onların bildikleri ekonomi, piyasa şartlarıyla denk değil. Şaka gibi. Örneğin geçen hafta Kılıçdaroğlu büyük marketlere, “Zam yapmayın zararına satın iktidara gelince zararınızı karşılarız” türünde bir söz verdi. İnanamadım. Adamlar batsın, nakliye, elektrik vs giderleri yok saysınlar ve çoluk çocuk aç toplumu beslesinler. Sanki krizin sebebi marketler, haliyle cefayı da onlar çeksin. Yahu sosyalizmi biliyordum ama sosyalizmin marketlere taşere edildiğini ilk defa duydum. Yani savaşta olsak anlarım. O başka bir olağanüstü hal. Fakat Erdoğan, “Ekonomik Kurtuluş Savaşındayız” dedi diye, marketleri cephenin en önüne asker diye koymayı hakikaten anlayamadım. Yani bunu Erdoğan bile demedi, diyemedi. Onun yerine sopa gösterip zam yaparsanız cezaları bekleyin minvalinde çıkıştı marketlere. Yani Kılıçdaroğlu ve ekibi gerçekten ekonomi konusunda inanılmazlar!
Dahası var.
Koltuğu görmeden ceketi çıkaran Kemal Kılıçdaroğlu’nun Mersin mitingini dinledim. “Geliyor gelmekte olan” gibi sosyal medya diliyle gençleri de yakalamayı çalıştığı manevralar şirin gelse de ‘hazırlıksız’ bir lider profili vermekten öteye gidemedi.
Kılıçdaroğlu’nun sık kullandığı ‘vesayet rejimi’ tanımının isim babası Fransız yazar ve düşünür Maurice Duverger bile Kemal Kılıçdaroğlu kadar kullanmamıştır. Bir de ordunun tekelinde yerleşen bir gücü tanımlıyordu. Oralarda köprünün altından çok sular geçti.
Yani bu son kullanma tarihi geçmiş fikirlerle nereye kadar? Özellikle de iddialı bir mitingde. Bana göre eskimiş tabela söylemlerden biri bu tanım.
Sonra dedi ki; “Ahtım var bu memlekete barış, huzur, sevgi, demokrasiyi ve adaleti getireceğim” dedi ve ekledi “Sözüm var siyaseti tümüyle kirlilikten arındıracağım” yani yandaşlar, adamına göre iş yapanlar vs.’den bahsediyor.
İyi de Kemal Bey Allah aşkına gerçekçi olalım. Türkiye’de hangi dönem bu kayırmacılıktan bağımsız oldu. Eskiden darbelerle el değiştiren rejim ve para sonra Özal ve başka başka hükümetlerle hep kendi zenginlerini yarattı. Bu devran hep böyle döndü. Belki son dönem rakamsal olarak sizi rahatsız eden bilgiler varsa bunları da kamuoyuyla açık açık paylaşın. Ama önce dürüst olalım. Bu düzen AK Parti ile kirlenmedi, düzen hep kirliydi AK Parti çekim gücünü arttırdı. Gücü ve parayı kendi merkezinde topladı. Bunu savunuyor değilim keşke para bile bu derece kutuplaşmasaydı.
Yine de kusura bakmayın ama konuşmanız bana samimi ve gerçekçi gelmedi. Bu düzen değişsin derken devri sabık yaratmayan siyasetin kendi içindeki düzeni ne olacak? Düzenin altını üstüne getirenlerden bugüne kadar kim gerçekten yargılandı ki? Ve kimler gerçekten kamu vicdanına yük olmak yerine cezasını çekti? Bilen varsa söylesin.
Milletvekilini bile seçemeyen halk, kullandığı oyla partiyi seçince demokrasi oluyor mu?
Ya da siz mitingde “demokrasiyi getireceğim” dediğiniz için soruyorum. Olmayan şey getirilir. O zaman biz niye oy kullanıyoruz? Bu demokrasi var mı yok mu? Yarım var yarım yok değildir umarım!
Oysa bu kadar kavram saymak yerine (barış, sevgi, huzur…) normalleşmek deseniz çünkü en öncelikli ihtiyacımız bu hem de acilen.
Hiç beğenmediğim Trump’ın, ona seçimi kazandıran kampanya sloganı neydi biliyor musunuz? “Make America Great Again!”
Yani hem yeniye hem eskiye vurgu yapıp tüm umudu tek cümlede birleştirmesi!
İşte böyle umutlu bir sloganınız varsa, meydanlarda saatlerce ve de fazlaca konuşmaya gerek de kalmıyor. Meydanlarda konuşmaya gerek kalmıyor demedim yanlış anlaşılmasın. Daldan dala uçup anlamsız kelimeler yığını yaratmaya gerek kalmıyor.
Kemal Bey iletişim danışmanınız ne yapıyor bilmiyorum ama kendisinin işten ve piyasadan hiç anlamadığına çok eminim. Bunu sizin cümlelerinizde görüyorum.
Siyasetin sözde halka konuşup, halka hiç bakmadığı böylesine bir dönem daha önce olmamıştır. Sadece birbirlerine bakıyorlar. Halk figüran gibi.
Oysa öyle bir çağ geldi ki; doktrin, resmi ideoloji, ötekileştirmenin ve tüm dayatmaların karşısında durmak ve mutlaka sorgulamak gerekiyor.
Hiçbir şey insanların hayatta kalmasından daha değerli değil. Unutun bu eski söylemleri. Bunlardan acilen kurtulun. Bu milletin itidalini takdir ediyorum. İnsanların hayatı ülkenin kargaşası içinde geçti, kimden olduğu hep değişti. Bu ülke, bir oh diyemeden ömrü geçen insanlar mezarlığına döndü.
Çünkü bu ülkede hiç kimse geleceği konuşmuyor, her nesil bir önceki neslin kavgasını miras alıyor. Sürekli bizden önceki nesillerin kavgasını yürütüyoruz. Ya biz niye kavga ediyoruz, bir gelecek kuralım mı kimse böyle konuşmuyor farkında mısınız?
Sadece gelecek düşünebilecek lüksü olan bir azınlık var bizde o kadar.
Ben bıktım bu döngüden. Hayal kurmanın ne demek olduğunu unutan insanlara karşı hepimiz suçluyuz. Hepimizin sorumluluğudur.
Kemal Kılıçdaroğlu ve muhalefet liderleri her kimse, Erdoğan’la sabah akşam kavga edercesine miting yaptığınızda siyaseti kazanmak üzerine değil, Erdoğan’ın kaybetmesi üzerine kuruyorsunuz. Zaten bunca destek de ekonomik koşulların getirdiği şartlar ve insanların geçim derdi isyanını gösteriyor. Tablo şu; muhalefet mi kazanacak, Erdoğan mı kaybedecek?
Anladık sol siyaset etkili bir lider profili çıkaramıyor ama yaşamdan kopuk tartışmalarla da bize enerji kaybettiriyor.
Kimseden idealist bir duruş bekliyor değilim. Fakat vizyon bekliyorum, rövanşizm ve geçmişin hayaletlerini kovalamayan, gelecekten bahseden, hayal kurduran bir siyaset bekliyorum. Bir de cesaret bekliyorum.
Haliyle şöyle bitireyim, Kierkegaard der ki; “İyi insan yoktur, diğerlerinden daha iyi insan vardır.”