Hamas birçok ülke tarafından -siyasi ve askeri kanat ayırımı yapılmaksızın- artık bir terör örgütü olarak kabul ediliyor. Bunun son örneği İngiltere. Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, İngiltere’nin Terörizm Kanunu kapsamında 2001’den bu yana yasaklıydı. İngiltere’nin Hamas’ın tamamını terör örgütü listesine alması ise, askeri ve siyasi kanat olarak yapılan bu suni ayrımın ortadan kalktığını gösteriyor.
İsrail, İran’dan sonra en büyük düşman olarak tanımladığı Hamas’ın tamamının terör örgütü olarak kabul edilmesi ve diğer ülkelerde rahatça faaliyet gösterememesi, finansman bulamaması için çaba harcıyordu. İsrail uzun bir süreden beri hem diplomatik hem de güvenlik açısından bu konunun üzerinde duruyordu. Çabaları meyvesini vermiş gözüküyor.
İngiltere bu kararıyla ABD, Kanada, Japonya, AB ve tabi İsrail ile aynı çizgide buluşurken, Türkiye’nin Batı ülkeleriyle farklı duruş ve/ya politikalarına biri daha eklenmiş oluyor. Bunu söyledikten hemen sonra çoğunluğa rağmen tüm Batı ülkelerinin Hamas’ı terör örgütü olarak kabul etmediğini eklemek gerek.
Mesela İsviçre şimdiye kadar sadece El Kaide ve IŞİD’i terör listesine ekledi. Hamas konusunda ise İsviçre Dışişleri Bakanlığı dikkatli açıklamalar yapıyor. Hamas’ın İsrail’in var olma hakkını tanımamasını ve silahlı çatışmayı meşru bir direniş yöntemi olarak kabul etmesini kınadığını belirtmesine rağmen, henüz pozisyonunda bir değişiklik olmadığını ekliyor. Ancak ülkede süregelen bu tartışma, Hamas ile İsrail arasındaki her yeni çatışmada giderek alevleniyor.
İsviçre tüm kesimlerle konuşabildiğini, böylece arabulucu pozisyonunu koruyabildiğini belirtiyor. Terör listesine aldığı durumda Hamas ile ilişkilerini kesme zorunluluğu oluşacak. Geçmişe baktığımızda İsviçre’nin İsrail ile Hamas arasındaki 2008 savaşında veya 2020’deki mahkum değişimi görüşmelerinde aktif rol oynadığını görüyoruz. Ancak ismi genelde perde arkasında ve kendi deyimleriyle “arabulucu değil fikir mimarı” olarak anıldığını hatırlatmak yerinde olur.
Hamas’ı terör örgütü kabul eden Almanya’ya baktığımızda ise kasım ayında yapılan yasa değişikliğiyle bir örgütün bayrağının yasaklanması için o örgütün AB terör listesinde yer almasının yeterli olacağı resmileşti. Buna göre Hamas'ın bayrak ve sembollerinin kullanımı yasaklandı. Bu durum Almanya vatandaşlığı başvurularını da etkileyecek. Irkçı, antisemit suç işleyenlerin vatandaşlık başvuruları kabul edilmeyecek.
Bu yasa değişikliğini öncelikli sebebi İsrail karşıtı ve antisemitizme varan protestolarda Hamas bayrağının sıkça yer alması. Mayıs ayında Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier, İsrail ile Filistinliler arasında şiddetin tırmanmasının ardından, Almanya'da sinagogların önünde İsrail bayraklarının yakılması ve antisemitizm içeren sloganların atılmasını sert bir dille kınamıştı. Bild Gazetesine yazdığı makalede de Steinmeier, “Yahudilere karşı nefrete ülkemizde müsamaha göstermeyeceğiz” derken İsrail bayrağının yakılmasının ve antisemit slogan atılmasının sadece ülkedeki gösteri özgürlüğünü suiistimal etmediğini, aynı zamanda işlem yapılması gereken bir suç olduğunu belirtti. İngiltere’nin Hamas’ı terör örgütü listesine alma kararının gerekçeleri arasında da antisemitizm ve bu durumun getirdiği terör tehdidi vurgulanmıştı.
Hamas konusu İsrail-Türkiye ilişkilerini de doğrudan etkiliyor. Türkiye Hamas’a açık destek vermesi, Hamas liderlerini üst düzeyde ağırlanması ile biliniyor. Konuştuğum bir çok İsrailli diplomat için Ankara’nın Hamas ile ilişkisi ikili ilişkiler için temel sorun olarak kabul ediliyor. Burada iki ana mesele var. Türkiye hangi yollardan Gazze’ye yardım ediyor ve Hamas ile ilişkilerinin boyutu. Gazze’ye insani yardım için Aşdod Limanının kullanılmasında hiçbir sakınca yok. Gazze’de sükunet oldukça da İsrail kısıtlamaları gevşetiyor.
2016’da iki ülke arasında imzalanan normalleşme anlaşmasında (Türkiye ile İsrail Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması) Hamas konusu önemli bir yer tutuyordu. Bu anlaşmaya göre Ankara, Hamas’ın Türkiye’deki faaliyetlerini sınırlandıracak, sadece siyasi faaliyetlerine izin verilecekti. Yani bir bakıma İsrail'e olası bir terör saldırı planının önlenmesi taahhüt edildi. Tabi bu ayırım nasıl yapılabilir, nasıl kontrol altında tutulabilirdi? Hamas’ın Türkiye topraklarından İsrail’e yönelik terör saldırıları planladıkları ise bu süre zarfında bir çok kez dile getirildi.
Adeta bir barış anlaşması gibi lanse edilen 2016 normalleşme anlaşması Gazze ve Hamas’a endeksliydi ve en ufak bir kıpırtıda bozulacağı öngörülebiliyordu. Nitekim 2018’de büyükelçiler yeniden geri çağrıldı. Şu ana kadar da söylemde bir yumuşama görülse de, ikili ilişkilerin sağlıklı işlediğinin sembolü olan büyükelçiler atanmadı. Öte yandan Türkiye dış politikada bir değişim süreci içerisine girdi. Bunu kavgalı olduğu Mısır, İsrail, BAE ve Suudi Arabistan ile olan olumlu söylemler ve görüşmelerle de görebiliyoruz.
Kasım ayında, tam da İngiltere’nin Hamas kararının ardından Kudüs’te gerçekleşen terör saldırısının Türkiye ile bağlantılı bir Hamas üyesi tarafından gerçekleştirilmiş olması ve Batı Şeria’da Türkiye’deki Hamas liderleri tarafından yönetilen yeni bir hücrenin ortaya çıkarılması gözleri yeniden Ankara’ya çevirdi. Hemen ardından İsrail Ankara’dan örgütün tüm faaliyetlerine son vermesini istedi. Bir çok ülke Hamas’ı terör listesine alırken, Ankara’nın bu kadar açık bir şekilde destek vermesi artık zorlaşacaktır.
Ortadoğu’da artık Müslüman Kardeşler devri sona eriyor. Hamas Müslüman Kardeşler’in bir uzantısı olarak görüldükçe de bölgede daha da sıkışacağa benzer. Bu gelişme Türkiye’nin dış politika açılımıyla birleştirildiğinde ise hem Müslüman Kardeşler’in hem de Hamas üyelerinin Türkiye’deki günlerinin sonuna yaklaştığının göstergesi kabul edilebilir. Buradaki asıl sorun ise TC vatandaşlığını alanlar. Ankara’nın bu örgütlerin bazı üyelerine pasaport ve kimlik kartı verdiği dile getiriliyor. Olası bir karşıt kararda Türk vatandaşlığı kazananlara ne olacağı asıl merak konusu.