Hepimiz hissediyoruz ama bazıları biraz daha mı fazla hissediyor, yoksa duygularını yazmayı başkalarına göre daha iyi mi başarıyor, bilinmez ama bu eksendeki kitaplar, bize hep daha çok hitap ediyor.
Kışı sever oldum yaşım ilerledikçe ama üç mevsimin sultanı benim için her zaman bahar… Kışa izin vermem de yalnızca daha çok okuyabilmek, evde daha uzun vakit geçirmek, sevdiklerimi daha çok görebilmekten ibaret… Bir de okulum var tabii. Başka hiçbir yere benzemez. Okumaya yeniden başlamak iyi geldi. Son dönemde sağlık işleriyle ister istemez daha çok ilgilenmek zorunda kaldığımdan az da olsa uzak kaldım kitaplarımdan. Neyse ki geçti. Biriken kitaplarımı okumaya başladım ben de…
Bir kitap düşünün, iki sayfada bir, bir bölüm değişiyor. Bir iç dökme, bir muhasebe, bir nasihat verme halleri saklı içinde… Konu mu? Elbette aşk… Elbette onu hak eden, bilen, yaşayan insan olmanın kuralları, yolları, önerileri var içinde… Songül Ünsal, bunu birinci kişi ağzından ikinci kişiye yazmış. Çok hoş bir teknik ve çok sıcak bir üslup… Kitabın adı: ‘Yalnız Anlaşıldık’. Nasıl vurgularsanız öyle anlayacaksınız adını. Tek başınalık mı var sizce adında, yoksa eninde sonunda anlaşılmış olmak mı? Acaba yazar bu hileyle daha mı iyi anlatıyor anlatacağını? Ben çok beğendim. Kitabın içinde özdeyiş niteliğinde ifadeler de var. Çok keyifli…
“Artık bu mevsimin başka bir bahara ihtiyacı var…
Sarılmasını beklediğimiz tüm yaralara tuz basıldı. Aşk ekip ayrılık topladık gökyüzünden.
Çok sevdikçe vazgeçilmez olduğunu hissettirdik… Önce vazgeçildik sonra da vazgeçtik.
Bundandır ki Yalnız Anlaşıldık ama kimseye yanlış yapmadık.
İçimizdeki yalnızlığa rağmen umudumuz kaybolmadı.
Ne kadar üzülsek de güzel sevmekten hiç vazgeçmedik.
Tüm yalnızlara, yalnızlığıyla gurur duyanlara, gerçekten sevenlere ve başkasının acısını küçümsemeyenlere gelsin...”
Vardır değil mi böyle insanlar? Var ki insan, oturup onlara inat, böyle bir kitap yazıyor işte!
Yazarlık az da olsa hayata baş kaldırma ya da birileriyle inatlaşma mıdır acaba?
Bir başka kitabımın arkasında da şunlar yazıyordu:
“Bırak umursama, elinden geleni yaptıysan bırak işte. Her şeyi tamamlayamazsın. Kırıklıkların kimliğindir, kalp sancıların seni büyütendir.
Sevgini ve emeğini hak edene ver, seni senden alana değil. Seni sen yapanı sahiplen, dönüp geleni kabullen. Kim bilir, sen de kırmışsındır bir kalp. Belki bir gün sen de özler, geri dönmek istersin.
Neyse ki yarın var, umutların en sevdiği gün.”
Son dönemde kitap yazım tekniklerinde bir konuyu sayfalarca anlatmayı seçmiyor yazarlar… Birkaç sayfada bir sonuca hızlı, güzel ve çarpıcı bir biçimde ulaşmayı seviyor. Okuyucuyu yormadan, düşündürerek, hissettirerek ama uzatmadan…
Sezgin Kocabaş da böyle yapmış… ‘Belki Bir Gün Özlersin’, sağlam bir kitap. Net, anlaşılır ve kolay okunur. İçinde belki hepimizin bildiği ama böyle dile getiremediği ayrıntılar gizli… Yazarın yaşadıkları, hayalleri belki, çizimlerle güçlendirilmiş. Her sayfanın sonunda, yazara katılırken buluyorsunuz kendinizi…
Okur, yazara hak veriyorsa, kendini onun yerine koymayı seçiyorsa, o yazar başarılı olmuş demektir, bana göre.
Şimdi de başka bir kitap: ‘Ben Hep Kaybettim’.
Erkekler, nasıl kadınları severler? Bu kadınlar, kime benzesin isterler? Onları en çok kim sevsin diye beklerler? Tabii ki anneleri…
Mehmet Ali Kılınç, bir erkeğin ağzından bir sevda hikayesi yazmış. Ben Hep Kaybettim’de bir tarafta sonsuzluğa uğurlanmış anne, diğer yanda saçlarını kokladığı kadın. Bu ki kadını o kadar güzel anlatmış ki kitapta, bayıldım. Bu kitapta diğer iki kitap gibi kısa, net, sağlam bölümlerden oluşuyor.
“Bir kadın susmayı tercih ediyorsa eğer, anlatmak istediği çok şey vardır. Bir kadın, gitmesi gerektiğinde, kalmayı seçiyorsa, büyük bir ihanet yaşamıştır.
Ve daha fazlasını yaşatmadan, asla gitmeyecektir. Bir kadın ağlıyorsa, yalnızca bir şey için ağlamıyordur. İçinde biriktirdiği, çok şey vardır. Bir kadın, yorulduğunu hissediyorsa, aşka olan inancını yitirmiştir. Bir kadının güvenini bir kez kaybettiysen eğer, ona dünyaları sunsan da seni asla affetmeyecektir. Bir kadının tükendiğine neden olduysan, seni de tüketir. Ama bir kadının nefretine neden olduysan eğer, dönüşü yok, çok şey kaybettin demektir...”
Kadını tanımak, zor iş… Tanırsın ya da tanıdığını sanırsın. Ama yazar bence önce bu işi iyi başarmış… Yoksa bu kitabı asla yazamazdı…
Yalnızca kadını değil, aslında insanı tanımak zor.
Ama doğru’ya rastlarsan Şam’da kayısı…