Koltuğuma oturmuş sabah kahvemi içerken, bu sıcak içeceğin günlük hayatımızdaki yerini düşündüm. Ona eskiden beri yüklediğimiz anlamlar, verdiği alışkanlıklar, aldığımız keyif bir yana, sosyal yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası olduğunu yadsıyamayız. Kahvenin, yüzyıllardır kültür ve geleneklerimizde de önemli bir yer tuttuğunu biliyoruz. Sanırım son on yıla değin, bir cezve olmadan evlerde kahvenin pişirilmesi düşünülemezdi; artık öyle kolaylaştı ki, eski maharetli ellerin yerini yeni teknolojik cihazlar aldı. Şimdi yalnızca bir düğmeye basmak, bol köpüklü bir kahve pişirmek için yeterli oluyor.
Geçenlerde kendime kahve yaparken, birden kamineto sözcüğü düştü dilimin ucuna. Eskilerin bildiği, belki de onların uzun bir süre kullanmış olduğu, İtalyanca kökenli ispirto ocağı. Gençler doğaldır ki bunun ne olduğunu bilemez, ancak belirli bir yaşın üstünde olanların, bu aygıtla ilgili mutlaka bir anısı vardır diye düşünüyorum. Benim de olduğu gibi…
Babam, ömrü boyunca mutfaktan uzak kalmış, ocağa elini hiç sürmemiş bir insandı. Doğrusu, işte çalıştığı uzun saatlerden sonra, bunun için ne zamanı vardı ne de yemek üstüne bir yeteneği… Buna karşın işyerinde çok küçük bir kaminetosu bulunurdu. Yanında yakıtı olarak da bir şişe ispirto, yani mor renkli alkol. Sabah evde hazırlanan sefertasındaki yemekleri, her öğle vakti bu ocakta ısıtırdı. Daha sonraları, bu kaminetonun işlevi çoğaldı. Elli yıl kadar öncesinden söz ediyorum. Özellikle ithalata bağlı olan birçok ürün piyasadan çekilmeye başlamıştı. Kahve de bunların başında geliyordu. Bu yüzden raflara girmeyen bu tür ürünler ya kalitesiz oluyor ya da el altından satılıyordu. Babam her öğle yemeğinden sonra, Kulüp marka sigarasıyla birlikte kahvesini içmeyi severdi. Bu yüzden iyi bir kahve bulduğunda satın alıp saklar, sonra da büyük bir keyifle kaminetosunda pişirip içerdi. Hele kendisini ziyarete gelmiş arkadaşları da varsa, bu keyfini onlarla paylaşırdı. Kimilerinin de özellikle o saatlerde babamın yanında bulunmaya çalıştıklarını söyleyebilirim.
Gaz ocaklarının saltanatı başlayıncaya kadar, o dönemde birçok evde yer almış olan, farklı boy ve modeldeki kaminetolar, her nedense yokluğun, yoksulluğun bir simgesi olarak kaldı belleğimde. Oysaki okuduğum kimi anılarda, bunların çok farklı bir amaçla da kullanıldığı anlatılıyordu. Görgülü ve varsıl ailelere misafir gittiğinde, gerekli sayıda fincan, cezve ve kamineto, bir tepsiyle ortaya konur ve herkesin gözü önünde kahveler pişirilirmiş. Ben hiç görmedim, anlatanların yalancısıyım!
Sözü uzatmayayım. Elbette ki kırk-elli yıl öncesiyle, günümüzde kullandığımız hiçbir teknolojik ürünü kıyaslayamayız. Her kuşak, sınırlı ya da sınırsız, kendisine o an sunulan olanaklarla hayatını sürdürüyor. Kendi payıma yaşanmış her dönemi simgeleyen nesneler, düşünceler ve özellikle insanların anılarımızı zenginleştirdiğini söyleyebilirim. Bugün hiç değer vermediğimiz bir eşya, kim bilir yıllar önce bizler ve başkaları için ne kadar önemliydi. Bunu ancak aradan geçen on yıllar sonra anlayabiliyoruz. Nitekim ilerde günümüzü simgeleyen ne olabilir diye düşündüğümde, doğrusu bir yanıt bulamadım. Sanırım aradığım bu yanıt hepimiz için farklı olacaktır.
Ne demişler: Yaşayan görür!