Ne güçle ne de şiddetle, sadece zihnimle Zaharya
“Bir Gecelik Konuk”1
Kutsal kitaba atfedecektir ama kuşkusuz ta içinde duyumsayacaktır Agnon; bir kez bulunmuş olduğun yere tekrar döneceksin.
Baba ocağı Galiçya’dan İsrael’e çoktandır göç etmiştir Agnon’un Bir Gecelik Konuğu. Kafka’nın düşlediği gibi, buz tutmuş topraklarda donmuş yüreğini salmak istemiştir özgürce çölün sıcağına. Ebediyen misafir olmayacağı bir yaşama kucak açmayı düşünmüştür; ömrünün geri kalan zamanını ev sahibinin tehdit eden bakışları ile karşılaşmadan yaşamayı istemesinden doğal ne olabilirdi ki… Ama, “Bu kent senin arkandan gelecek” diyen Kafka gibi, sanki bir ses onu geri çağırmıştı. Bir türlü konuk olmaktan kurtulamadığı öz vatanında, toprağın altında inleyen seslere kulak vermemezlik edemezdi. Yazgısı idi sanki misafirlik. Ama bu kez sadece bir geceliğine dönecekti oraya; konuk konukluğunu bilmeliydi, evi de vardı artık İsrael’de, ertesi sabah kalkıp anahtarı sadece kendine ait olan evine gidecekti.
İlginç bir karşılaşma olacaktı; geldiği yere, İsrael’e gitme telaşındaydı eski hemşehrileri. Onlar da artık konuk değil, ev sahibi olacakları topraklara gitme hazırlığında idiler. İsrael’in davetkar özgürlük çağrısı, yerin altından gelen ve onları burada kalmaya davet eden iniltilerle, haykırışları bastırıyordu.
Adımları onu eski evinin önüne sürükledi. Durdu konuk. İçerde başkaları vardı. Yutkundu ama hüzünlenmedi. Evinin anahtarını hep ödünç taşırdı zaten. Mal sahibi her an belirtmez miydi bu durumu. Parmağını hap tehditkar sallayıp, misafir misafirliğini bilmeli demez miydi?
Geri döndü. Sinagogun yakınındaki otelci tanıdığıydı. Gününü sinagogda geçirecekti nasıl olsa. Odanın iki anahtarından birini uzattı ona adam. Karısının Şabat yemeğini hazırlayacağı sözünü de verdi.
Konuk konukluğuna geri dönmüştü. Kafka’nın sesi yüreğini sızlattı.
Özgürlüğün Yolu
Elinde otel odasının anahtarı ile sinagoga yöneldi konuk. İsrael’deki evini özlemişti bile. Nasıl özlemesindi ki? Misafir olduğu yerde mal sahibinin talimatlarına uymak zorunda idi. Konuk edildiğiniz için diyet ödemek zorunda olduğunuzu hatırlatabilirdi her an size.
Ancak kendi evinde özgür olunabilirdi. Kimse sizi evsiz kalmakla tehdit edemezdi. Evsiz olmak tutsaklığın temel nedenlerinden biri değil miydi? Abraham, Tanrı’nın dağın üzerinde yükselip göründüğünü anlatacak, Yaakov ise çok daha mütevazı, Tanrı’nın rüyasında göründüğü yerin kendi evi olduğunu belirtmekle yetinecektir. Zohar’da belirtildiği gibi diyecektir Agnon’un Bir Gecelik Misafir’i; içinde var olunan bir evdir ancak Tanrı’nın evi, ekleyebiliriz; Spinozyen anlamda kurtuluşun evidir burası.
Böyle bir evde ancak kadınla erkek birlikte yaşayacak, aşklarını korkusuzca büyüteceklerdir. Çocuklarına özgürce sarılacaklar, sabahları okullarına gönderebileceklerdir.
Dağın ufku özgürlüğe taşıyan olsa bile, anahtarının sadece oturana ait olduğu evde ancak sevgi ve özgüven büyüyecektir. Özgüven içinde olan düşük profil içinde yaşamayacaktır. Özgürlük asıl bu şartlarda tomurcuklanacak, çiçeklerini büyütecektir. İçeriden gerektiğinde kapatılabilen, dışarıdan devlet dahil hiçbir despotun açamayacağı kapının güvencesinde, Spinoza’nın deyişi ile mutlak olarak sonsuzla bütünleşmeye koşulabilecektir.
Tözün2 özgürlüğüne ulaşma yolunda ancak özgürlüğe yelken açılabilecektir. Özgür olan ancak kendi tabiatının zorunluluğu içinde var olandır çünkü. Özgürlük içindeki eylem, zorlamasız ve baskısız eylem olduğuna göre, varlığın kendisinin dışındaki bir etki ile girişilen eylemde özgürlükten bahsedilemeyecektir.
Misafir açıktır ki bu durumda, büyük cevhere, Tanrıya koşamayandır, onunla bütünleşemeyendir. Özgürleşme hakkından, bu varoluşsal haktan mahrum bırakılandır. Ama aynı zamanda bizzat kendisi bu duruma rahatlıkla teslim olandır. Tanrıya koşmanın salt sinagogda mümkün olacağı yanılsaması içinde kaybolandır. Sinagogdaki yaşam pasif bir yaşamdan ibarettir çünkü. Var olmayı (öyle demese bile) fiziksel bir tanımla sınırlayandır.
Eski öğrencisi Spinoza’yı aforoz edecek olan Rav Morteira’ya, devrimci Rav Menaşe bunu anlatmak için “Bu çocuğu rahat bırak, görmüyor musun senin ölmek dediğine o yaşamak diyor” demeyecek miydi?
Konuk Var Olma Hakkını Dahi Kaybettiğinde
İnsan varlığının kendi dışındaki bir zorlamayı gönül rızası ile kabullenmesi ve bunu yaşamda kalma hakkına sığınarak sıradanlaştırması, özgürlüğün, hatta bunun ötesinde var olma hakkının bilincinde olmamasıdır. Misafirliği, konuk edenin bir lütfu olarak kabul eden (birey veya yurttaş) da bu bilince ulaşamamış olan değil midir?
Filozof da öyle belirtecektir; var olmak hakkı bir şeyin tabiatı gereğidir diyecektir Spinoza. Conatus ismini vereceği bu eylem erdemli bir çaba olacaktır. Misafirliği karşılıklı olarak ebedileştirenler, erdemsiz bir eylem içinde olacaklardır bu durumda. Konuk eden de(!) konuk olan da var olma hakkının anlamının bilincinde olmayacaklardır.
Ömer Seyfettin’in Diyet’i düşecektir akla. Var olmanın yorumunda, sinagog yöneticilerinden ayrılan onurlu yabancı anımsanacaktır. Nasıl da etkileyici olacaktır kendi kolunu keserek mal sahibinin önüne atıp diyetini ödeyen.
Bir dış gücün zorlaması, buna katlananı aşağılarken, egemen olanın şanını ve onurunu lekeleyecektir; konuk da konuk eden de(!) unutacaktır bu basit ilkeyi
Evinde Olmanın Mutluluğu
İnsan olmanın onuru konukluğunda değil, kendi evinde oturup kapının anahtarına sahip olmasında yatar diye düşünecektir Agnon’un ‘Bir Gecelik Misafir’i. Tanrı’nın evi ve özgürlüğü ile bütünleşme, kendi evinde oturmaktan geçecektir. Anahtar kendi elinde olduğunda ancak o evden sevinç ve özgürlük sesleri eksik olmayacaktır.
Yanılmayacaktır Agnon; ancak bu durumda insan kendi olacaktır. Bir dış gücün zorlaması olmadan yaşayan özgürdür çünkü ve özgürlük var olmanın temel erdemidir.
Konuk olan evsiz olandır. Evi olmayan da özgürlük içinde var olamayacaktır.
Kendi varlığının içinde ısrarla var olmak çabası -conatus- daha doğrusu isteği tabiattaki tüm varlıklarda var olduğuna göre yukarıda işaret edildiği gibi erdemli olacaktır. İnsan isteği, özgürlük arayışı conatusa ait olacak, hiçbir zaman yok olmayacak, hiçbir şey onun yerini tutmayacaktır.
Bu durumda insan varlığının, kendini kendi bilincinde var etmesi ancak özgürlüğü sayesinde mümkün olacaktır. Özgürlük onurla birlikte mümkün olandır. Agnon’un Misafir’i bunların bilincinde olduğundan bir geceye sığdırmak isteyecektir misafirliğini belki de. Agnon’a katılmamak mümkün olmayacaktır; özgür ve onurlu bir yaşam, insanın kendi bilinci ile seçeceği evindeki yaşamda tomurcuklanabilecektir ancak.
Agnon tekrar geldiği vatanı Galiçya’da, oteldeki konukluğunu “Ben burada tıpkı bir gece yarısı konuğu gibiyim” diye anlatırken konukluğu kullukla özdeşleştirmekten çekinmeyecektir.
Misafir Kovulursa
Konuk olanın konukluğuna son verilebileceğinin öyküsüdür Agnon’un Kovulmuşlar’ı. İtelenmişliğin, onursuzluğun anlatısıdır. Topraksız ve evsiz olanın romanıdır. Ama asıl misafir olanın kabullenişini anlatacaktır usta yazar orada; “Sonunda iç çekişini kalbine gömerek susacaktır misafir.”
Susturan bir yana, susan da kimi zaman ortak olmayacak mıdır suça?
Devam edecek…
1 İsrailli yazar Samuel Josef Agnon’un tarafından yazılan eser.
2 Cevher anlamında.