‘Asterix’i sever misiniz?
Kulunuz hâlâ bıkmadı; yeni çıkan çizgi romanlarını dahi takip ediyorum. En son çıkan macerasını henüz alamadım (Asterix et le Griffon)1.
Başlıkta gördüğünüz iki kareyi ‘Asterix et les Normands’ albümün son sayfasından aldım2. Asterix soruyor:
“Panoramix, Normanların ille de ‘korkuyu’ öğrenmek istemeleri iyi bir fikir mi idi?”
Cevap: Tabii ki Asterix… (şimdi ikinci kareye geçin) “Korkuyu bilerek daha cesur olunur. Gerçek cesaret korkunun üstesinden gelebilmektir.”
Sevgili Şamanımız korku üzerinde kendi görüş açısını bildiren kişilerden biridir.
Belki şaşacaksınız ama korku üzerinde çok süratli bir incelemeden sonra 1600 -yanlış okumadınız, bin altı yüz - üzerinde, korkuyla ilgili cümle ve deyiş var Aristo’dan Jacques Chirac’a, İbn-Rüşt’den Nelson Mandela’ya kadar her dönemde bu duygu üzerinde öz deyimler yaratılmış ve analizler yapılmış. (Yazımın başlığı, Nobel ödüllü Fransız yazar François Mauriac’a ait.)
Peki, bu kavrama niye daha fazla önem verilmeye başlandı?
Günümüzde, bilhassa son iki yılda ülkemizde ve dünyada öyle sarsıcı olaylar yaşanmakta ki kendimizi insanların ilk çağlarında olduğu gibi çaresiz hissetmekteyiz. Hele bu hadiselerin birbiri ardından ve süratle başımıza gelmesi endişelerimizi arttırmakta ve adeta bizleri sindirmeye sevk etmekte.
Ancak diğer bütün duygular gibi korku da insan neslinin sürdürülmesinde kilit bir rol oynar. Dilerseniz bir karşılaştırma yapalım:
Tarih öncesi çağlarda atalarımızın maruz kaldığı en büyük tehlikelerden biri mamutlardı. Onlar dolanırken bir anda ortalığı darmadağın ederdi. Tüm insanlar bir yerlere sinmeye veya sığınmaya çalışır, güvenli bir mekân bulmaya çalışırlardı. Ama bu korku onları pes ettirmedi. Tersine çareler bulmaya zorladı. Sonuçta çeşitli derinlikte ve şekilde çukurlar kazarak onları içlerine düşürüp hareketsiz bırakarak öldürmeye başladılar. Artık tehlike yok sayılırdı.
İlginçtir günümüz Fransız düşünürlerinden Matthieu Richard3 aynı tabloyu önümüze getirmektedir.
“Artık etrafımızda mamutlar dolanmıyor, ama yine de korkuyoruz. Sebebini de bilmiyoruz. Ama aslında gayet iyi bilmemize rağmen duygularımızı açıkça ortaya koyamıyoruz. Bu tutum da gerçek çareleri bulmamızı engelliyor veya yavaşlatıyor.”
İşi daha da zorlaştıran bir husus var. Özellikle iş hayatımızda ve bilhassa beyaz yakalıların çalıştığı kurumlarda hislerimize hâkim olmamız ya isteniyor ya da bizlerin duygusal davranmamız iyi karşılanmıyor. Hâlbuki yaşadığımız bu zor günlerde tam tersi bir yol izlememiz tavsiye edilmektedir. Duygularımıza kapılıp dengesiz hareketlerden sakınmalıyız. Bu doğru. Ancak duygularımızı dinlemeli, kabullenmeli ve adeta onlarla diyaloga girmeliyiz. Onlar bize ne söylemek ister? Sükûnete, maddi ve manevi rahatlığa, berrak bir akla ulaşmak için bize verdikleri işaretler nelerdir?
Tüm bu işaretleri önce benimseyip özümsedikten sonra vereceğimiz karar mutlaka cesur olacak ve herkes tarafından kabul görecektir.
Yazımı bitirirken kulunuz da 1600 küsur deyişe bir iki mısra eklemek ister. Shakespeare’in hepinizin bildiği Hamlet piyesinin ünlü tiradının başlangıcından aldım. (Biraz da entel görünmek için modaya uyarak, İngilizce yazıyorum)
“To be, or not to be, that is the question:
Whether ‘tis nobler in the mind to suffer
The slings and arrows of outrageous fortune,
Or to take arms against a sea of troubles
And by opposing, end them.”4
Kulunuz daima son iki mısrayı tercih etmemiz gerektiği kanaatindedir.
2022 yılının hepinize mutluklar getirmesini dilerim.
0-0-0
1 Griffon, genellikle aslan vücutlu, kartal kanatlı ve kartal kafalı mitolojide geçen bir yaratıktır. Yaratıcıları René Goscinny ve Albert Uderzo artık aramızda değiller. Ancak varisleri sevimli kahramanlarımızın serüvenlerini aktarmaya devam ediyor.
2 Bu eser 1966 yılında piyasaya çıktı. Sürekli baskısı yenilendi ve 2006 yılında çizgi filmi yapıldı.
3 Matthieu Richard Fransa’da doğup büyümüş bir filozoftur. Pasteur Enstitüsü mezunudur. Ancak daha sonraları Budist olup Nepal’e yerleşti. Muhtelif filmleri ve kitapları var.
4 Tercümesini hepinizi biliyorsunuz hatta ezbere bildiğinizden eminim ama yine de usulen yazayım: “Olmak veya olmamak. İşte bütün mesele bu. Zalim kaderin yumruklarına ve oklarına katlanmak mı, yoksa, denizler gibi büyümüş belalara karşı silahlanıp direnerek yok etmek düşüncesi mi daha asil.”