Yazıya farklı bir cümle ile başlamıştım. “Soğuk havayı çok sevmeme rağmen eldiven giymeyi hep ertelerim…”
Hemen ardından ikileme düştüm. Eldiven giyilir miydi, yoksa takılır mıydı? Test soruları çözüldüğünde, doğru cevabın akla ilk gelen olduğu söylenir. Yine de emin olmak istedim. Araştırdım; referans olarak bulabileceğim çeşitli kaynaklara baktım. ‘Doğrusu budur’ diyebildiğim kesin bir yanıtla karşılaşmadım.
↔↔↔
Eldiven en çok kaybettiğim nesne… Yılın en uzun gecesi, 21 Aralık’ı çağrıştırır. Belki şuur altında, ilkokulda resimli dergilerde dört mevsimin anlatıldığı sayfalardan dolayıdır. 21 Aralık - 21 Mart arası kış; burnunda havucuyla bir kardan adam; eldiven, şapka ve atkıyla koşturan biri kız diğeri erkek iki çocuk…
İlerleyen zamanlarda, söz konusu tarihin çeşitli kültürlerde farklı anlamlar taşıdığını öğrendim.
Orta Asya Türkleri, 21 Aralık sonrası karanlık yerini aydınlığa bıraktığı için, ‘güneşin doğuşu’ anlamına gelen, Nar-Dugan Bayramı’nı kutlardı. Halk, çam ağacının altında toplanır, eğlenir, Tanrı’ya hediyeler adardı. Yüzyıllar sonra, Hıristiyanların ‘Noel Ağacı’ geleneğinin buradan kaynaklandığı söylenir. Bunun gibi o kadar güzel olaylar var ki… Geçtiğimiz pazar Milliyet’in Arkeoloji ekinde, Ali Canip Olgunlu’nun ‘En Uzun Gece’ başlıklı yazısını okudum. 21 Aralık’ta özellikle Pers/İran ve Azerbaycan kültürlerinde kişilerin yılı hastalıksız geçirmesi, gelen günleri bereketle karşılaması için kutlamalar yapıldığını öğrendim. Hemen bağlantı kurdum. Umudum, 2022’de dünyanın COVID ve benzerlerinden kurtulması, ekonominin de feraha kavuşması…
↔↔↔
Mecazi anlamda da olsa, yılın muhasebesini yapmaktan pek hoşlanmam. Olaylar artık o kadar isteğimiz dışında gelişiyor ki, doğruyla yanlış birbirine karışıyor.
Bütçe yapmak zaten olanaksız. İki kere ikinin dört ettiği günler çoktan bitti. Market/pazar alışverişinde bile etiketler bir haftadan ötekine değişiyor. Ortalığı hemen karartmayayım… Arada yaşanan küçük mutluluklar da var. Cumartesi gecelerinin en büyük eğlencelerinden, 20.45 seansına sinemaya gidip, on dakika arada tanıdıklarla ayaküstü sohbet etmek, ‘unutulanlar’ listesine girdi. Bu sene normale dönme hazırlıkları içinde, ‘sinemaya gitme’ hevesi başladı. Öte yandan, kalabalığa karışmadan nasıl film izlenirdi? Biz de salon kapattık… Daha doğrusu kapatmış kadar olduk. Koca sinemada iki kişiydik. Eşim ve ben. Ayrıca, ‘reklamları geçebilirsiniz’ talebini de ikiletmediler. Sonuçta, gönül rahatlığıyla filmi izledik. Yine de, ‘bu gemi nasıl yürüyecek’ diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım.
↔↔↔
Sağlık her zaman önemli. Dilerim önümüzdeki Miladi takvim yılında da herkes için birincil önemde yerini alır. İyilikler diliyorum. Aynı zamanda kısa süre içinde yitirdiğimiz üç güzel insanı anmak istiyorum. Or Ahayim gönüllüsü bir hanımefendi Leyla Devidas, analiz yeteneği ile topluma hizmet vermiş bir beyefendi Diko De Toledo, Şalom’un Orhan Ersek’teki binasında, Haim Vidal Sephiha ile aynı gün tanıştığım, Judeo Espanyol müziği için emek vermiş, Rika Kuriel’i her duyduğumda anımsayacağım Selim Hubeş… Tüm öğretileriniz ve bizlere kazandırdıklarınız için teşekkür ederiz.