Anlamlı buluşmadan geride kalanlar…

Mois GABAY Köşe Yazısı
29 Aralık 2021 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta içi İslam ülkeleri hahamları konferansı vesilesi ile İslam dünyası hahamlarının ve Türk Yahudi toplumundan geniş bir heyetin Beştepe’deki kabulü şüphesiz Türk Yahudi Toplumu için tarihi olaylardan biriydi. Nitekim hem İslam Ülkeleri Hahamlar İttifakı’nın ilk toplantısının İstanbul’da yapılması hem de devletin en üst makamı tarafından kabulleri bundan sonraki toplantılar için de anlamlı mesajlar vermekteydi.

Toplantı vesilesiyle Türk Yahudileri Hahambaşı Rav İsak Haleva nezdinde hediye edilen Afganistan yapımı hanukiya, Cumhurbaşkanı tarafından gerçekleştirilen detaylı ve yapıcı konuşma ve davetlilerin toplantıdan önce tahsis edilen mekânda icra ettikleri Arvit ve Anoten duaları buluşmadan hatırlarda kalacak anlardı.    

Buluşmanın basına yansımasının ardından etraftan okuduğum bazı yorumlarda ‘Anoten’ duasının kime ve neden okunduğunun iyice anlaşılamadığını gözlemledim. Özellikle düğünlerde ve önemli anlarda okunan bu kutsama duası, kökenini 15. yüzyılda Sefarad Yahudilerinin İspanya’dan gelişine dayanan, Osmanlı döneminde sultanların ismi ile okunan, Cumhuriyet döneminde Atatürk ile başlayan ve tüm cumhurbaşkanlarının isminin devletin en üst makamı olarak telaffuz edilmesi ile devam eden bir gelenektir. Yahudi tarihi boyunca farklı coğrafyalardaki Yahudi toplumlarının yönetenlerin ve ülkenin bekası için benzer duaları okuduklarını ve günümüzde de bunun devam ettiğini görebilmek mümkündür. Bu konunun siyasi herhangi bir görüşle ilgilisi bulunmamaktadır. 

İlgili görüşmede Ortadoğu ile ilgili yapıcı dilekler dile getirilse de görüşmeye katılanların İsrail dışı ülkelerdeki hahamlar ve Yahudi toplumları temsilcileri olduğu düşünüldüğünde bu sözlerin iyi bir temenninin ötesinde, din adamları ve toplum yöneticilerinin herhangi bir siyasi durumda müdahil olma veya muhatap alınma gibi bir durumu olmadığını da unutmamamız gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasının diğer İslam ülkeleri başkanları tarafından da doğru idrak edilip, İslam ülkelerinin gittikçe azalan Yahudi toplumlarının iletişim kanallarını güçlendirmede ve toplumlar arası barışı daim kılmada etkili olmasını temenni ediyorum.

***

Selim Ağabey’i kaybettik!

Onu ilk tanıdığımda Dostluk Yurdu Derneğinde ‘Kula’ Müzikalindeydim. Müzik yapmadığı zamanlarda bir köşede dikkatle oyunu izler, arada bir “İzzet” diye seslenerek, kendisini rahatsız eden ne varsa açıklıkla dile getirirdi. İlk baş başa sohbetimizde “Ben senin anneni de babanı da tanıyorum. Hatta annenle aynı üniversitede okuduk!” demişti. Şimdinin Marmara Üniversitesi o zamanın İktisadi ve İdari Bilimler Akademisini bitirmiş ardından da bir yandan sanat hayatında zirveye çıkarken işini de kusursuz yapması ile etrafında tanınmıştı.

Kula Müzikali bitti, 15 Kasım 2003’ü maalesef yaşadık. Yıllar hızla geçerken bu kez Dostluk’un Etiler’deki lokalinde yepyeni ve iddialı bir proje ‘Masada’ Müzikali için buluşmuştuk. Selim Ağabey yine bir köşede hem derneğe yeni katılan gençlerin hangisinde “oyuncu kumaşı” olduğunu izliyor, bu esnada müzikale uygun sesleri gözlemliyor ve her zamanki kendine has üslubu ile müdahalelerinde bulunuyordu. O yıllardan kulağıma küpe olan bir sözünü hiç unutmadım. “Mois en son ne zaman operaya gittin? Peki ya bir müzikale? Madem bu işlere ilgilisiniz gitmeden izlemeden olmaz ki!” Her zamanki gibi haklıydı Selim Ağabey. Onun entelektüel birikimine ulaşabilmiş, müzikten sanata, keyifle muhabbetini dinleyebileceğim az insan tanıdım. Şalom’da ilk yazılarım çıktığında da yine en sert eleştirileri bizzat kendisinden almıştım. Kolay mıydı onun seviyesinde bir iş çıkarabilmek…

Keşke yine o dernekte bir köşede bizi izlese diyorum içimden. Güle güle Selim Ağabey, seni çok özleyeceğiz! Sevgili Rozet Abla ve geride kalan tüm sevdiklerine sabır diliyorum…   

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün