Yılbaşı… Mutluluk… Coşku… Kırmızılar… Yeşiller… Eğlence…. Hep birlikte ya da yalnız. Mum ışığı… Belki de karanlık kimileri için… Kutlamak... Hediyeleşme… Işıklar… Süslemeler… Sevgi… Aradığınız neyse, o… Odağınızda ne varsa, o… Neyi yaşıyorsanız ya da neyi özlüyorsanız, o… Bir illüzyon… Hayata anlam katma çabası… Öylesine bir gün… Bir bahane belki hatırlamak için sevdiklerimizi, sevenlerimizi… Sarılmak için belki de… Yılbaşını düşünüyorum, ne ifade ediyor bana? Doğada yılbaşı yok çünkü, insan üretimi bir algı yılbaşı. Her kültürün kendine göre anlam verdiği bir algı.
Anlam vermek… Anlamlandırmak yaşamı, varoluşu, varoluşumuzu bu dünyada… Coşku belki de…
Peki coşku insanın içinden fışkırmıyor mu yaşamda yaptıklarında? Yoksa yaptıklarından mı akıyor insana? Varlığına anlam katabildiği yerde mi ışıltılı çiçekler açıyor insan süslenen bir yılbaşı ağacı misali?
Üzerindeki paslardan, islerden arındıkça mı ulaşıyor insan özüne? Etiketlerden, kendi zannettiği kimliklerden kurtuldukça mı arınıyor, ışıldıyor ve aydınlatıyor dünyayı bir fener misali?
Bu durumda siz neyi çıkaracaksınız hayatlarınızdan? Neleri bırakacaksınız 2021’de? Hangi karanlık yanlarınıza ışık tutmaya cesaret edeceksiniz? Fark edip bir illüzyon olduklarını? Ve o karanlıkların içinden geçip hangi hediyelerinize ulaşacaksınız? Neleri daha çok deneyimlemeyi seçeceksiniz? Daha çok hata yapmayı mı mesela? Daha çok sevmeyi mi? Sevenlerimizi? Sevmeyi başaramadıklarımızı? Kendimizi?
Belki de süslediğimiz, ışıklandırdığımız ağaçların kendi özümüzün sembolü olduğunu fark edeceğiz. Geçmişimizden bugüne, bugünden geleceğe, hava ile, su ile, toprak ile beslenen, dallarını birbirine sürterek ateşi yarattığımız yaşam ağacımız. Kozmosun da yaşamın da daimi yenilenmesinin sembolü. Ezoterik öğretilerde yaşamın sırrını keşfedebileceğimiz bir araç.
Bizi biz yapan, çiçeklerimize eklemlenen, yapraklarımıza eklenen zenginliklerimiz, bazan düşen, kuruyan dallarımız… Güçlü köklerimiz… Değerlerimiz, bazan dallarımızın arasında uçuşan kuşlar, kelebekler, köklerimizde dolaşan böcekler… Köklerimizin farkında olarak, geçmişimizin bize kattıklarıyla, bazan da bizden götürdüğünü düşündüklerimizle… Kendimizden bile saklamayı seçtiğimiz karanlık yönlerimizle… Toprağın derinliklerini göğün yüceliğine, göğün hediyelerini toprağın sakladıklarına akıtarak çift yönlü -hatta çok yönlü- bir bütünde buluşturan, besleyen, çoğaltan yaşam ağacı. Bedenimizle ruhumuzu bir araya getiren… Coşkumuzla, var oluşumuzla süslediğimiz, yaşama kattığımız ağacımız.
Ne kadar farkındayız yıl sonlarına doğru evlerimizde, işyerlerimizde suni ya da gerçek ağaçlarımızı süslerken ya da süslenmiş ağaçlara keyifle bakarken her birinin kendi ağacımızın birer temsili olduğunun? Her birinde kendimizi bulduğumuzun?
Bu yıl gerçek bir ağaç süslemedim, öte yandan sevgili Sevgili Çiğdem Eren Kiziroğlu ile “yaşam ağacını süsleme” etkinliğine katıldım, kendi ağacımı çizdim üçüncü kere bu yılbaşı. Yıldan yıla ağacımın nasıl değiştiğini, nasıl dönüştüğünü gözlemledim: ağacımda zorla tutmak istediğim kimi yaprakların bana rağmen düştüklerini de gördüm, beklenmedik yeni çiçeklerin açmaya başladığını da. Öte yandan geçen yılın güçlü acı köklerinin güçsüzleşmeye başlayabildiklerini ve bu arada yerlerine tazecik köklerin oluştuğunu da gördüm. EN önemlisi yeri geldiğinde köklerin bile çiçeğe durduğunu fark ettim. Köklerimin de çiçeklerimin de onlara verdiğim anlama ve onlarla ne yaptığıma bağlı olarak dönüştüğünü idrak ettim.
Geçmiş ve gelecek birbirine karıştı. Olmuş olan, olan ve olacak olan kaynaştı. Bütünleşti, bir oldu. Yeni yıla girerken sorar buldum kendimi? Karanlıkları aydınlıkları mıydı insanın aynı zamanda? Kökleri geçmişi miydi? Geleceği mi yoksa?
Köklerinizin çiçeğe duracağı bir yıl olsun 2022 her biriniz için.