13 Haziran 2021 akşamı İsrail siyasi tarihinde önemli bir yer edinen bir uzlaşı sağlandı. Bu tarihte, Yamina Lideri Naftali Bennett ve Yeş Atid Lideri Yair Lapid öncülüğünde kurulan koalisyon hükümeti İsrail meclisi Knesset’ten güvenoyu alarak göreve başladı. Son iki yıl içinde tam dört kez genel seçimlere gitmişti İsrail. Hükümet kurulamadığı için de bu süre zarfında Binyamin Netanyahu’nun yönetimi devam etmişti. Bir yanda COVID-19, bir yanda seçimler, bir yanda siyasi varoluşunu sağlamak için her şeyini ortaya koyan Netanyahu ve ülkedeki siyasi tıkanmışlık… Masraflı bir hobi haline gelen bu kısır döngü, o tarihte koalisyonun kurulmasıyla en nihayetinde aşılmıştı.
Ancak, bir pürüz vardı. Kurulmuş olan koalisyon çok farklı görüşlere sahip sekiz partiden oluşuyordu. Yegâne ortak noktaları ise Netanyahu karşıtlığı idi. Bu partileri bir arada tutmak kadar karar almak da bir hayli zorlu olacaktı. Yeni koalisyon için “Mayın Tarlasında Yürüyor” demiştim. Hala da aynı fikirdeyim. Ancak koalisyonun kısa soluklu olacağı, ortaklar arası siyasi uyumsuzluklar nedeniyle görev süresini tamamlayamayacağı öngörülerinin aksine koalisyon altı ayı devirdi. Kırılgan koalisyonu yönetmek kolay değil ancak şimdiye kadar bu başarıldı.
Bu koalisyon birçok bakımdan farklı. Netanyahu’nun 12 yıllık iktidarı sona erdi, hakkındaki davalarla baş başa bırakıldı. Merkez sağ ve sol partilerini içinde barındıran kapsayıcı bir hükümet kurulabildi. Ama daha da önemlisi kurulan koalisyonda İsrail tarihinde ilk kez bir Arap partisi de var. İsrail nüfusunun yüzde yirmisini oluşturan İsrail vatandaşı Arapları temsil eden bu parti artık hükümette yer alıyor.
İsrailli siyasetçiler kadar Arap partileri de şimdiye kadar birbirleriyle iş birliği yapmayı, böylesi bir koalisyonda yer almayı reddediyordu. Her iki taraf için de siyasi bir suikast olarak gözükebilen bu durum, işte bu son seçimler sonrası aşıldı ve koalisyonun kurulmasıyla bu tabu yıkılmış oldu. Mensur Abbas ise hem bu önemli eşiğin aşılmasında hem de koalisyonun kurulmasında kilit bir role sahip. Son dönemlerde İsrail siyaset meydanına çıkan en ilginç isim.
Ra’am (Birleşik Arap Listesi) Lideri Abbas, İsrail’in Arap vatandaşlarının ekonomik, hukuki ve günlük sorunlarına çözüm bulma hedefiyle diğer partilerle müzakere etti. Ayrılıkçı, yıkıcı bir dille değil, hak ve hukuk üzerinden ilerledi. Mecliste bir Arap siyasetçinin bulunması kimi İsrailli ve Filistinli için kabullenmesi zor olsa gerek. Oysa o görevde altı ayını devirdi. Üstelik önemli bir hedefini de gerçekleştirdi. Kasım ayında geçen bütçede önümüzdeki dört sene için, 32 milyar Şekel (yaklaşık 10 milyar Dolar) İsrailli Araplara ayrıldı. İkiye katlanan bu bütçe, ülkenin Arap nüfusunun durumunu iyileştirilme, fırsat eşitliğini destekleme, Arap nüfusu topluma entegre etme ve şiddete yönelmelerini engelleme çabası taşıyor. Öncelik eğitim, sağlık, konut, ekonomiye katılım ve kadının güçlenmesine veriliyor. Bunun için İbranice ve mesleki eğitimler düzenlenecek, Arap kadınlarının da işgücüne katılmalarını teşvik etmek için kreşler arttırılacak, altyapı sorunları giderilecek, yeni konutlar inşa edilecek.
Abbas, İsrail’in Yahudi ve Arap vatandaşları kadar Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinliler ve yöneticileri tarafından da dikkatle takip ediliyor. Çünkü İsrailli Arap siyasetçi sadece meclisteki varlığıyla değil söylemleriyle de dikkat çekiyor. Koalisyonda bir Arap partinin bulunması İsraillilerin önemli bir tabusunu yıktı ise, Abbas’ın Kanal 12’de İbranice olarak verdiği röportaj da Arapların bir tabusunu yıktı. Gazeteci Muhammed Magadli’ye konuşan Abbas, “İsrail devleti bir Yahudi devleti olarak kuruldu. Bu halkın kararı. Konumuz devletin kimliği değil. Bu şekilde doğdu ve bu şekilde kalacak. Buradaki konu Arap toplumunu buna nasıl entegre edeceğimiz.” Bu cümle, İsraillilerin duymak istediği ancak Filistinli siyasetçilerin söylemekten imtina ettikleri bir cümleydi; İsrail bir Yahudi devletidir. Bu nedenledir ki, Abbas’ın bu söylemi Arapların önemli bir tabusunu yıktı.
Abbas devam etti; “Biz Araplar bir karar vermeliyiz. Başarı şansı olan kampanyalara ağırlık verip gelişmek, ilerlemek ve etkili bir toplum mu olmak istiyoruz, yoksa 100 yıl daha soyutlanmış bir şekilde aynı şeyleri mi konuşmaya devam etmek istiyoruz.” Abbas birçok Arap grup tarafından eleştirilmesine rağmen Facebook hesabından İsrail’in “hukuksal olarak ve demografik olarak Yahudi devleti olduğunu” tekrarladı ve Arapların “arzu ile gerçekleri ayırmaları gerektiğini” belirtti. Benzer bir açıklamayı Kul al-Arab gazetesine tekrarladı. Aynı gazeteye verdiği önceki bir röportajında da koalisyona girmekten pişman olmadığını, doğru yolda ilerlediklerini, milli, dini ve insani haklarından vazgeçmeyeceklerini belirtmiş, Kudüs konusu açılınca, Mescid-i Aksa’nın (Tapınak Tepesi) sadece Müslümanlara ait olduğunu söylemişti.
Mensur Abbas’ın sarf ettiği bu sözler bir şok etkisi yarattı. Her kesim tarafından şaşkınlıkla karşılanan bu sözleri kimileri mutlu şaşkınlık, kimileri ise kızgın bir şaşkınlıkla dinledi. İsrail ise değişiyor. İsrail toplumu değişiyor, İsrail siyaseti de değişiyor. Son zamanlarda ortaya çıkan en ilginç isim ise Mensur Abbas. Söylediklerinde samimi mi, sorunların çözümünde bir payı olur mu henüz bunu söylemek için çok erken. Ancak şurası kesin ki İsrail’de yaşanan değişimin bir parçasını oluşturuyor ve şimdiye kadar hiçbir Arap politikacının yapamadığı kadar çok İsrail siyasetini etkileme gücüne sahip durumda.