FED faiz arttıracak, enflasyon geçici cümlesini metinden çıkardılar, şahin bir FED geliyor diyor piyasalar. Gelişmekte olan ülkelerden hızlı para çıkışı olabilir demiş IMF. Finansal piyasa değil adeta fısıltı piyasası.
Öncelikle sosyal medya başta olmak üzere davranışsal finans üzerinde etki yaratan bu haber akışlarına ‘gürültü riski’ deniyor. Mesela Trump’ın tivitlerinin ABD tahvillerine etkisini ölçen JPMorgan Volfefe Index bu gürültü riskinin ölçümüne dair bir örnek. Piyasadaki risk algısına yönelik VIX var mesela, korku endeksi diye geçiyor. Olmayanları varmış gibi gösteren haber akışlarına da ‘manipülasyon’ deniyor. Goldman Sachs bu sene için dört faiz artışı öngörmüş. Yok mu arttıran? FED’in kendi guvernörlerinin medyanda üç faiz artışı öngördüğü yerde blöf mü atılıyor yoksa herkes FED’den daha büyük konu uzmanı mı artık anlamak çok zor. Mesela bizde döviz tevdiat hesapları geçen hafta tüzel kişilerde düştü, gerçek kişilerde arttı, toplamda düştü ama döviz mevduat (?!) hesapları arttı diye öne çıkarılan haber siteleri var. Şimdi bunlardan bazılarında Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası diyen yorumları da düşününce, daha teknik terimleri ve unvanları doğru yazamayan, yorumlayamayanların haberlerini nasıl yorumlamak lazım? Hep merak etmişimdir, eksos, overlonk yazanlar acaba işini iyi veya doğru yapabiliyor mudur? Neyse konumuz son (kafa) ütücü(sü) değil son faiz bükücü(sü) idi. FED guvernörleri 2022 için enflasyonu medyanda 2021 yılının yarısı kadar %2,6 öngörmüşler. Yani metinden geçici ibaresi çıkmış ama aslında kafalardan pek çıkmamış. Faiz içinse üç kere ve 0,75-1,00 bandında olabilir yine yarısı kadar çıkmış. Yani faiz artışı olursa enflasyonun altında kalacak bu sene de ve şayet enflasyon yüksek kalmaya devam ederse negatif reel getiri makası şu anki gibi açık kalacak. Avrupa Merkez Bankası zaten başka bir dünyada. Enflasyon %5 ile rekor kırsa da 2022 yılında faiz artışı yok diye beyan ettiler. Bu arada faiz artış kararı alan Peru ve Arjantin hala faiz arttırmış Şili, Pakistan, Norveç, İngiltere, Macaristan, Polonya merkez bankaları gibi enflasyonlarının altında politika faizine devam ediyorlar. FED mi şahin yoksa piyasalar mı daha şahin, yoksa bu şahit olduğumuz doğan görünümlü şahin mi, karar okuyucunun.
FED Sendromu (FED Syndrome)
Aslında küresel piyasalarda Stockholm Sendromuna benzer bir FED Sendromu var. Onsuz da olmuyor, onunla da. Belki de “Ne kadar güzel iletişimle piyasaları hazırladılar” cümlesini en iyi bu durum açıklayacaktır. Bilançosunun %95’i kabaca Hazine borç senedine dayalı bir rezerv para kabulünü başka ne açıklayabilir ki? Daha ilginci bilançosunun %40’ı kabaca altın olan TCMB’nin rezervlerini swap hariç net rezerv diye eksi görenler bu detayları gözden nasıl kaçırabilirler. FED’in 1971-73’den bu yana bilançosundaki altınları satılamaz altın sertifikaları ile yer değiştirmişken hem de. Bu arada akademide, merkez bankalarının belgelerinde, IMF, BIS gibi kurumların tanımlarında swap bir rezerv biriktirme ve likidite sağlama aracı olarak kabul görürken, dünyada bir tek bizde düşülüyor olması da Ayşe Teyze ve Salih Amca’nın kafasını karıştırmaya yetiyor. Yani rezervlerde ben olsaydım swap düşmek yerine önce doları düşerdim. Bir gün gitme ihtimali olan kalemi değil, zaten karşılığı olmayan kalemi düşmek daha doğru bir matematik değil mi? Bu arada TCMB 2022 para politikasında açıklandığı gibi piyasanın TL ihtiyacına APİ yetmediği için swapların da kullanıldığı yazıyor. Keza DTH’lardan kaynaklı zorunlu karşılık miktarı kadar kabaca ulusal bankalarla yapılan swap işlem tutarı dikkate alındığında, aslında bu hesap kendini teyit ediyor. Akımla stoku karıştıran bu hesabın varsa küresel ölçekte benzerlerini diğer swap yapan merkez bankaları ile kıyaslamalı gördüğümüz gün daha detaylı ve doğru bir analizi yine birlikte yaparız. FED Sendromu demiştik. Bağımlılık tam olarak bu işte. Bitmiyor dolar analizleri.
Yeni Bretton Woods Ruhu Lazım
Özellikle Lehman Brothers ve pandemi sonrasında merkez bankalarının birbirleri ile dolar likidite sağlamak için yaptıkları swap anlaşmalarının IMF’yi bypass etmek adına yapıldığı akademideki tartışmalardan biri. Bir diğeri yine yukarıda merkez bankalarının enflasyon altında uyguladığı politika faizi. 125 civarında ülkenin politika faizi enflasyonunun altında. Buna ana neden olarak hazinelerini ucuza, düşük maliyetle fonlama gereksinimi gösteriliyor. Fischer’in Miktar Teorisi kapsamında aslında para (ve faiz) ile üretim ve fiyat (yani enflasyon) arasındaki bağ kopalı çok oldu. Dünya reel ekonomisinin on katı civarında bir finansal ekonomi var. Dünya GSYİH’nın üç katı kadar borçluluk. Üstelik G20 ülkeleri bunları yaratan ve yaşayan. Aslında bu makası kapatmak için enflasyonun en az üç, spot vadeli piyasaları da dikkate alırsan küresel olarak on katı artması gerekiyor. Çünkü üretiminin bu makası kapatması çok zor. Dolayısı ile nisbi olarak nominal fiyat artışı ile bu ancak mümkün. Keza bileşik faiz de bu makası sürekli açıyor. Enflasyona karşı faizi arttırınca bu sarmal çözülmüyor. Aslında negatif reel faizlerin belki de bir nedeni de bu. Faizle bu sıkıntılar ve farklar aşılabilseydi zaten bu yazıya da gerek kalmazdı. Yukarı veya aşağı yönlü faizler değil çıkış yolu. Zaten faizi baz alan parasalcı anlayış da iktisattaki tek görüş değil. Bu yüzden de belki artık yenileri gerekiyor. Bu sarmaldan çıkmanın yolu var. O da İstanbul Ekolü olarak sürekli farklı ortamlarda yaptığımız çağrı. 1944 sonrası oluşan finansal ekonomik sistem artık tıkandı. Oynaklık, korku endeksleri, krizler bunların göstergeleri. GameStop veya NFT, Metaverse, kripto paralar bunun emareleri. Kötü para iyi parayı kovar misali para sistem dışına hızla kaçıyor. 10 Mart 2021 tarihli ‘Köprüden Önce Son Çıkış’ yazımızda yapmıştık daveti. Borç silme veya konsolidasyonu ülkelerin hazine yüklerini hafifletmek adına bir olasılık. Hazine yükleri hafiflediğinde finansal borç sarmalı ve maliyeti nispeten sürdürülebilir hale gelecek. Keynes de toplantıya önderlik ettiğinde bir kişiydi. Finansal önderlik için illa dünyanın bir numaralı ekonomisi olmaya gerek yok. Bu arada Türkiye gelişmekte olan bir ekonomi değil, tam kapasiteye yaklaşan son veriler bize diyor ki, kendi ölçeğinde gelişmiş bir ekonomi olan Türkiye’nin vites büyütmesi lazım. 120 milyona ve yaşlanmaya doğru giden Türkiye’nin, Yunanistan veya bugünkü Çin gibi sorunlar yaşamaması adına, parasal gevşeme ve faiz düşüşü opsiyonunu değerlendirmesi biraz da bu yüzden. Tabii zamanlama önemli. FED’den çok piyasanın şahin olduğu yere denk gelmeseydi iyi olurdu. Parasal gevşeme ve enflasyon mu? FED önce gevşetti sonra enflasyonla tanıştı, biz enflasyonla zaten tanışıyoruz, finansla 1980 sonrası tanıştık. Dönersek en başa, petrolümüz yok ama fikirlerimiz var Fransız atasözünden hareketle dünyaya yeni fikirler lazım.