Yazmasam olmazdı Bir iletişim gurusu Bensiyon Pinto

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı Sesli Dinle
19 Ocak 2022 Çarşamba

‘’Hasun Galip Sokak’taki Galatasaray Kulübü’nde antrenmandaydım. Ben de maç sonrası kramponlarımı çıkarmadan koridorda takır tukur yürüyordum. Aslında bunu yapmamam lazımdı ama soyunma odasına kadar bazen ayakkabıları çıkarmadan yürürdük. Büyükler de bir şey demezdi. Ayrıca benim gibi belki on kişi vardı o gün öyle yürüyen. Bir antrenör geldi: ‘Yürüme ulan burada bunlarla, Yahudi!’ dedi, ‘Çıkar onları’…

İkinci defa duyuyordum bunu hayatımda: Yahudi!

…Ayrımcılığın ta kendisiydi bu, ırkçılıktı. Onca genç defalarca yürümüştü o koridorlarda kramponlarıyla. Sadece bana yürüyemeyeceğimi söylemişti... Onu rahatsız eden kramponlarım değil, Yahudiliğimdi… Duş aldım, giyindim ve kulüpten çıktım. Çıkış o çıkış. Galatasaray hayalim o gün orada bitti… Kararımdı, akşamın o alacakaranlığının içinde eve yürürken bir başıma karar vermiştim. Gidecektim buralardan

Bu satırlar, birkaç gün önce sonsuzluğa uğurlanan, Türk Yahudi Toplumu’nun efsanevi lideri Bensiyon Pinto’ya ait. 2009 yılında kaleme aldığı, ‘Anlatmasam Olmazdı’ adlı çok derin, samimi itiraflarıyla dolu, lirik edebi eser niteliğindeki otobiyografisinde anlattığı kendi gençliği bölümünden.

İlkini 1942’de 6 yaşındayken evlerine gelen Varlık Vergisi memurlarından duyduğu ‘Yahudi’ nitelemesini ikinci kez 16 yaşında aynı ayırımcı tonla duyduğunda, o yaşta gençlerin pek cesaretle alamayacağı kararı alır, çok sevdiği vatanı Türkiye’yi terk eder ve tek başına İsrail’e göç eder.

Lakin hayat öyle siyah beyaz olmayacaktı ona hepimize olduğu gibi.

“O ülkede bana ait hiçbir şey yoktu. Tanıdık olan ve bana İstanbul’u hatırlatan tek şey denizdi. Tel Aviv’e gittikçe saatlerce denizi seyrederdim. Penceremden görünen Haliç’i düşünürdüm. Şişhane’yi, Beyoğlu’nu, İstiklal Caddesi’ni, akşam olduğunda fırınlardan yükselen taze ekmek kokusunu, sokaklarda oynayan çocukların gürültüsünü, terlemeyi, babamın eve dönüş saatlerinde onu kapının önünde beklemeyi…” diye yazacaktı

Aile ve ülke özlemini iliklerine kadar hisseden bu genç, İsrail’de başarılı bir eğitim dönemi geçirir, çok farklı insanlarla tanışır, sosyal ilişkilerini çok geliştirir ama en fazla iki sene dayanır.

Aile ve vatan özlem duygusu çok daha ağır basar ve kendi, ifade ettiği şekilde, İsrail’de kalsaydı çok iyi bir devlet adamı veya politikacı olacağına inanmasına rağmen İstanbul’a geri döner.

Annesinin hafif rahatsızlığının onda bu kararı almasında büyük rol oynadığını söylerken, şu sözleri her şeyi açıklamaya yeterliydi aslında:

İstanbul’u özlemiştim. Pazar günü kalkıp köşedeki börekçiden börek almayı, ailecek kahvaltı etmeyi, akşamları kravat takıp Beyoğlu’nda gezmeyi, Hürriyet gazetesi okumayı, Şabat hazırlıklarında pişen pırasa köftesinin kokusunu, balkonlarda oturan amcaları, onlara çay getiren teyzeleri…”

***

Bensiyon Pinto’nun bundan sonra hayatı, Türkiye’de aile ve iş kurma uğraşı zamanları ve daha sonraları da benzersiz bir sosyal ilişkiler gücü sayesinde binlerce insanın hayatına güzellik ve iyiliklerle dokunduğu yıllarla geçti, 4 sene öncesine, sessizliğe düşene kadar.

Bu alanda en çok hatırladığım, içinde el yazısıyla yazdığı ve her takvim ayında farklı yüzlerce ismin olduğu küçük defteriydi. O isimleri her ay hiç sektirmeksizin sadece hatır sormak için arardı. İlk başlarda, aranan kişiler çok şaşırır, her şeyin çıkar ilişkilerinin üzerinden yürüdüğü bir dönemde neden bir insan, hayatında çok az görüşmesine rağmen hatır için arar sorusunu kendilerine sorduracak kadar kendine özgü ve aslında iyiliğin, insan sevgisinin tezahürü bir eylem karşısında hayatın gerçek anlamını anlamaya çalışırlardı muhtemelen.

Pinto, herkesle muazzam yakınlıkta bir iletişime geçerdi. Samimiyetinde, karşısındakinin sosyal konumundan, yaşından bağımsız bir insan sevgisi dokunuşu vardı.

Zira, muhtemelen, genç yaşlarında gördüğü ve hatta bizzat maruz kaldığı ayırımcılığın toplumu barışa götürmekten çok, çatışmaya götürdüğünü görmüş ve anlamıştı. Ve Allah vergisi cesareti ve girişimciliğinin sayesinde bunu tersine çevirmenin yolunu, her bir insana insanca ve sevgiyle yaklaşmayı doğal bir insani refleks olarak uygulamakta bulmuştu.

50. evlilik yıldönümlerinde yaptığım kısa bir konuşmada, kendisini tam bir ‘iletişim gurusu’ olarak gördüğümü söyleyince, tevazu içinde bu terimin onun çok hoşuna gittiğini gözlemlemiştim. Evet çok başarılı bir iletişimciydi ve bir guru düzeyinde, Türkiye’de benzerine pek rastlamadığım bir iletişim becerisine sahipti.

1994 yılında Türk Yahudi Toplumu’nun başkanıyken, dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve heyetinin İsrail’e ve Filistin’e yaptığı tarihi resmi ziyarette de muazzam bir performans göstermişti. Gezinin başarılı geçmesi için çok çaba göstermişti. Dönemin İsrail Başbakanı Yitshak Rabin’le Tansu Çiller’in kapsamlı ticari ve askeri anlaşmaları imzaladığı Kudüs’teki King David Otelindeki gecede gözlerinin nasıl da parıldadığını bizzat orada şahit olmuştum.

Onun isteğiyle katıldığım bu seyahat hayatımın en unutulmaz anılarına sahip olacak, birkaç ay sonra öldürülecek Rabin’i ve Gazze’ye giderek Yaser Arafat’ı bu kadar yakından görmeme ve Filistinli gazetecilerle büyük bir dostluk ve samimiyet içinde Gazze sahilinde uzun uzun sohbet etmeme vesile olan Pinto’ya hayatım boyunca teşekkür edecektim.

***

Hayatını toplumsal barış adına bu kadar yoğun iletişime ayıran özel bir insanın birkaç ay içinde, iletişimin olmazsa olmazı konuşma’yı bırakıp sessizlik dünyasına düşmesi kendi içinde belki de çok anlamlı bir son yolculuğun başlangıcını ifade edecekti.

Ama O, insani görevini zaten çoktan tamamlamış ve yarattığı görünmez iyilik eseri insanların yüreklerinde yerini almıştı bile.

Son yolculuğu da kendi dünyasına ve varmak istediği amacına uygun olarak, farklılıklar içinde kalabalık birliktelik ve sevgi dolu bir uğurlama ile gerçekleşti.

Elveda toplumsal barışın amansız savaşçısı…

Elveda iletişim gurusu sevgili Bensiyon…

Işıklar içinde istirahat etsin.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün