Tarihten kaçmak gerçekleri yok etmiyor

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 1 yorum Sesli Dinle
2 Şubat 2022 Çarşamba

Whatsapp grubuma üç kelimelik bir not düşer: ’Sami Azar ayrıldı’…

Sami Azar gruptan ayrılmıştı zira hayattan da ayrılmıştı, üç gün önce.

İzmirli bir beyefendi, yıllarca onca zorluklara rağmen, her anlamda azalmaya ve küçülmeye  yüz tutmuş tarihi İzmir Yahudi Toplumu’nun yıllardır başkanlığını yapmış bir güzel insan daha ayrılacaktı aramızdan . Whatsapp üç kelimeyle anlatmaya çalışacaktı bu kopuşu. Oysaki Sami’nin ardından anlatılacak tonlarca söz vardı.

Şimdi sessizlik içinde onu anma zamanı ama…

Işıklar içinde uyusun Sami Azar kadim dostumuz.

↔↔↔

Türk Yahudi Toplumu son iki sene içinde, özellikle son aylarda çok nitelikli insanlarını kaybederek yoksullaştı, çok önemli değerlerini yitirdi.

Pandemiden dolayı, Türk reklam dünyasının en önde gelenlerinden Yakup Baruh’u kaybetmişti bu toplum. Her ölüm erken ölümdü ama onunkisi çok erken olmuştu kahpe virüsten dolayı.

Geçtiğimiz sene ise Türk Basınının Dış Haberler alanında en yetkin, en önemli gazetecisi olan Sami Kohen’i kaybetmiştik. Tarafsız gazetecilik bağlamında eşsiz çalışmaları basın tarihimize altın harflerle yazılacaktı, yazılmıştı da nitekim. Onun yerinin nasıl doldurulacağı ise tam bir muamma zira günümüzde nesnel gazeteciliğin geldiği nokta hepimizin malumu. Tarafsız gazetecilik ve objektif analiz yapma pratiği neredeyse bu ülkenin sınırları içinde yok olmuş, gitmiş durumda.

Türk Yahudi Toplumu’nun yetiştirdiği en önemli isimlerinden biri olan Bensiyon Pinto’yu da kaybetti bu toplum çok yakın bir zaman önce. İletişim gurusu olarak nitelendirdiğim Pinto sayesinde ‘kayadez’- sessizlik’ politikalarından sıyrılıp iletişimin gücüyle bir toplumun nasıl da doğru yönde yönetilebileceğini cümle âleme göstermiş biri olarak tarihe geçmişti bile. Onun açtığı iletişim kapısını ardına kadar açık olarak tutmanın görevlerimizden biri olduğunu unutmamak gerekiyor, hakikat adına, gerçek adına, karşılıklı farkındalık ve makul’un ve barışın ortamını her daim taze tutmak adına.

Ve son olarak, önemli bir kayıp daha verdi Türk Yahudi toplumu. Geçen hafta, toplumla her daim ilgili olan yardımsever, vizyoner işadamı Rıfat Duvenyaz’ı kaybedecektik. Türk sanayisi için de büyük bir kayıp olacaktı.

Kaybettiklerimizle biraz daha yoksullaştığımız her ne kadar doğruysa da hayatlarında örnek insan olma adına büyük bir şevkle çalışan, üreten ve toplumun ve ülkenin nitelik çıtasını yukarıya çıkaran bu kahramanları örnek alıp, çıtayı daha da yükseğe çıkarmanın çabası içinde olacak mıyız, işte bütün sorun bu olmalı.

Her anlamda ‘azalan’ bir toplumun fertleri olarak ileride tarih kitapları yeni kahramanları yazacak mı acaba?

↔↔↔

27 Ocak, Holokost kurbanlarının her sene anıldığı bir gün olarak Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş bir tarih. Başta 6 milyon Avrupalı Yahudi olmak üzere, Romanlar, engelliler ve Nazi muhaliflerinden oluşan tam 11 milyon masumun, tarihin en akıl almaz yöntemleriyle yok edilmesinin anıldığı bir gün.

Türkiye uzun zamandan beri, Dışişleri Bakanlığı’nın ev sahipliğinde her 27 Ocak’ta bu anma günü vesilesiyle bir tören düzenlemekte ve Holokost kurbanları tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de anılmakta.

Bu sene pandemi koşulları nedeniyle tören çevrimiçi bir etkinlikle yapılsa da, Ankara’da, kentin simgelerinden olan Atakule aynı gece, video mapping sistemi ile aydınlatılarak Holokost kurbanları anıldı. Yansıtılan görüntü ise tüm dünyada 27 Ocak’ta kullanılan ‘we remember’- ‘hatırlıyoruz’ sözcükleri oldu. Bu da bir ilkti ve Holokost’un anlamının ve tarihi gerçeğinin yeni kuşaklara aktarılması ve bu bağlamda farkındalığın yaratılmasında çok olumlu bir etkinlik olarak kayda geçecekti.

Ancak Holokost’un senede sadece bir gün ve dar çerçevede kalan etkinliklerle anılmasının yeni kuşakların bu bağlamda bilinçlendirilmesi için yeterli olmayacağı çok açık. Maalesef bu mesele Türkiye okul kitaplarında hafızalarda kalmayacak kadar dar kapsamlı bir şekilde – iki-üç paragraf ile yer alıyor. Çoğu dünya okullarındaki kitaplarda çok detaylı bir bilgilendirme yapılır, çeşitli üniversitelerde Holokost ile alakalı dersler konur, hatta Holokost kürsüleri kurulurken Türkiye’nin de bu konuda daha aktif olmasını beklemek insanlığın en büyük soykırımının bilinmesi ve bundan gerekli dersler çıkarılması adına çok mu talepkâr bir davranış olur?

↔↔↔

Netflix’teki Kulüp dizisi gerçeklerden hareket eden kurgusal bir Türkiye tarihi dizisi olarak gönüllerde taht kurdu. Özellikle bu ülkede Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının da yaşadığını ve 1940 ila 1955 yılları arasında kimi çok zorlu hayatlara maruz bırakıldıklarını belki de binlerce, on binlerce kişi ve hatta daha fazlası bu diziden öğrendi. Varlık vergisi faciası ile 6-7 Eylül saldırılarını ilk kez duyduklarını itiraf eden çok kişi oldu. Kimileri, Türkler tarihlerini anca dizilerden öğreniyorlar eleştirisini yaparken o dönemdeki olayların ders kitaplarında nasıl da gerçeklerden uzak, çok kısa ve taraflıca anlatıldığını görmezden geliyorlar.

Savaş döneminde hazinenin paraya ihtiyacı olduğundan haklı gerekçelerle çıkarılan Varlık Vergisi’nin uygulamada nasıl da bir faciaya dönüştüğünü yazmaz bu kitaplar zira. Aynı şekilde 6-7 Eylül Olayları’nın hangi nedenlerle başlatıldığını da belirtmez bu kitaplar.

 Bu nedenle bazen özgür platform dizileri bu boşluğu doldurur ve milliyetçiliği yanlış anlayanların komplo teorileriyle dolu suçlamalarına karşın tarihin ortaya çıkmasına vesile olurlar. Bundan sonrası ise meseleleri tarihi belgelerden veya bilimsel kaynaklardan tam anlamıyla öğrenmek isteyenlere kalır.

Bu bağlamda, Varlık Vergisi ile çöküşe geçen bir Türk Yahudi Ailesinin- Aseo ailesi- gerçek hayatta yaşayan dördüncü kuşağı evladının senaryosunu yazdığı dizinin Türk Yahudi Toplumu’nu haftalardır derinden etkilemiş olduğu görülüyor.

Ailesinin hayatının senaryosunu yazarak dizinin ses getirmesinde büyük rol oynayan Rana Denizer’in ( dizide Matilda’nın yeni doğan torunu, Raşel ve Fıstık İsmet’in bebekleri)  Şalom’a verdiği röportaj bu bağlamda dizinin çok anlamlı bir tamamlayıcı ögesi oldu.

Bu nedenle röportaj için basında sadece Şalom’u seçen Rana Denizer’e en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz…

↔↔↔

Son söz: Tarihimizden kaçsak bile, tarih bir gün, bir dizi ile de olsa gerçeği anlatanlara anlattırır…

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün