Bu üç kelimeyi Hürriyet gazetesinin 28 Ocak 2022 tarihli nüshasının 16. sayfasından aldım.(1)
Okuyucularımız hatırlayacaklardır. Aynı endişeyi muhtelif tarihlerde şu başlıklarla dile getirmiştim:
19 Nisan 2017 tarihinde ‘Vatandaş Türkçe konuş’ diyerek başlamış ve vatandaş güzel Türkçe konuş diyerek bitirmiştim.
29 Mayıs 2019 tarihinde ‘Vatandaş Türkçe konuşacak mıyız?’ yazımı şu cümlelerle tamamlamıştım: “Kaderimiz bu imiş deyip kendimizi doğudan ve batıdan gelen akımlara koy verip yaşamaya devam mı edeceğiz? Yoksa benliğimizi korumak için çareler mi arayacağız?”
18 Temmuz 2020 tarihinde başlığı da değiştirdim. Belki daha iyi anlaşılır diye ‘Vatandaş! Let’s Speak Türkçe’ dedim. Ve şu cümlelere yer verdim:
“Dil birliği bir milleti niteleyen ve birliğini sağlayan en önemli unsurlardan biridir. Bu özelliğimiz kaybolduğu anda bütünlüğümüzün de zarar göreceği açıktır.”
Ancak ve maalesef hali hazır ortamda tam tersine giden bir eğilimi görmekteyiz. Hemen her sahada yabancı kelime, sözcük, terim ve deyimlerin geniş çaplı bir taarruzu altındayız. Hatta imlâ kurallarımızı dahi ihlal eden kullanımlara şahit olmaktayız.
Dilerseniz yukardaki resimden başlayalım.
Yerli ve milli aşımızın şişesini görüyoruz. TURCOVAC… Yabancı dil bilen bunu rahatlıkla ‘Türkovak’ şeklinde okur. Ancak bilmeyen ne yapsın?
‘C’ harfini ‘k’ ve ‘u’ harfini ‘ü’ olarak okuduk. Peki, son üç harf ‘vac’ veya ‘vak’ da neyin nesi? Efendim, ‘vac’ harfleri İngilizcede ‘vaccine’ kelimesinin kısaltılmış halidir. Türkçesi yine üç harfle tarif edilir: ‘Aşı’. Yani Turkovac deyince Türk Aşısaı diye anlaşılır.
Eğer yabancıların anlaması hedeflendiyse o zaman da niye ‘TURCOVAC’ diye yazılmadı.
Fakat Turkovac’ın altındaki kelime daha da ilginç: INACTIVE diyor. Bunu nasıl okuyacağız; nasıl anlayacağız?
Daha da ilginci bu aşıyı tartışmaya açan bazı tıp uzmanları bunun sadece bir ‘solüsyon’ olduğunu söylüyorlar. Hadi bakalım şimdi bunu çözün… Solüsyon ne demek? Kimya dersi okumuşsanız bunun karşılığı çok basit ‘çözelti’ kelimesine karşılık gelir. Eğer kulunuz gibi ortaokulu 67 sene evvel okumaya başlamışsanız ‘mahlûl’ da diyebilirseniz…
Tıp’tan çıkıp beşeri münasebetlere girelim mi? Halkımızın bir bölümü bazı görsel ve yazılı basın ve yayın vasıtalarında ‘seküler’ olarak sınıflandırılıyor. İddialara göre batılı güçler bizleri –sıkı durun ve bir nefeste okumaya çalışın- sekülerleştirmeye çalışıyorlarmış. Daha önemlisi kendi inançlarına ait ‘retorik’ leri kullanarak ‘agnostik’, ‘ateist’ ve ‘deist’ bireylerin yetişmelerini teşvik ediyorlarmış…
Benim vaktim yok. Siz dilerseniz sözlüklere bakıp manalarını ortaya çıkarın…
Coğrafyamıza da dokunulmaya başlandı. İlkokuldan beri en uzun kıyılarımızın Ege ve Doğu Akdeniz’de olduğunu öğrendik. Tarih derslerimizde Osmanlı’nın Doğu Akdeniz’e hâkim olduğu söylendi.
Artık modası geçti. Bizim bölgemizin adı ‘Eastmed’dir… (İstmed olarak okuyunuz lütfen).
Bu da nereden çıktı demeyiniz. Doğal gaz yatakları bulununca birden Eastmed olduk… East hepinizin bildiği gibi İngilizce ‘doğu’ demektir. Med nesi oluyor? ( lütfen tarihteki Med’lerle(2) karıştırmayınız). Bu üç harf malumunuz olduğu üzere, Mediterranean sözcüğünün kısaltılmışıdır.
Mali sahalara gelince gerçekten çok ilginç terimlere şahit oluyoruz. Esasen son aylarda faizle yatıp faizle kalkıyoruz. Türk lirasının dolar karşısındaki ‘volatilitesini’ dakikada bir takip ediyoruz.
‘Entel’ (bu da Fransızca intellectuel kelimesinin kısaltmasından geliyor) arkadaşlar ‘Fed’i takip etmemiz gerektiğini söylüyor. Kim bu Fed diye sormayınız, ayıp olur. (ABD’nin merkez bankası diyebileceğimiz Federal Reserve Bank’ın kısaltılmışı.)
Esasen yetkililerimiz de orayı çok yakından takip ediyorlar. TL’nin değerini korumak maksadıyla ‘heterodoks’ ve ‘eklektik’ politikalar takip edeceklerini beyan ettikten sonra dolarizasyon değil liralizasyon’a yönelik tedbirler alacaklarını ifade ettiler.
Benden heterodoks ve eklektik kelimelerinin izahını beklemeyin. Bu köşenin hatta sayfanın yeri yetmez.
Spor veya bilgisayar alanlarını da irdelemeye lüzum yok. Zaten ‘dijitalleşme’ çağında ‘sosyal medya’nın yoğun baskısı altındayız. Bu durum da beni çok ‘irite’ ediyor (vallahi bu sözcüğü de gazetede okudum). Yazar basitçe kızdırmak diyeceğine ‘irite’ demiş.
Sayın Cumhurbaşkanımızın hitabından ilham alarak şu düşüncemi ifade etmekten kendimi alamıyorum.
Bir Fransız çocuğu bugün Moliere in eserlerini rahatlıkla birinci baskısından itibaren okuyabilir. Hakeza bir İngiliz çocuğu Shakespeare’in Hamlet’ini veya Macbeth’ini açıp tam zevkine varır… Ama bizim torunlarımız bırakın Şair Nedim, Baki gibi büyük ustaları, Ziya Paşa gibi müthiş bir filozofu, Reşat Nuri Güntekin’in ‘Bir Kadın Düşmanı’ veya Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ‘Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ romanlarını okuyabilirler mi? (Bize hepsini orta ve lisede öğrettiler. )
Yine Cumhurbaşkanımızın sözleriyle bitirmek isterim : “Türkçemizi korumak, geliştirmek ve zenginleştirmek bir beka mücadelesidir.”
Notlar:
1.- Doğru Türkçe kullanımı ödül törenine ait haberin başlığıdır.
2.- Med’ler (ilkokulda öğrendiğimiz kadarı ile) M.Ö. 7.ve 6. yüzyıllarda şimdiki İran’ın kuzeybatısında hüküm sürmüş bir imparatorluktur.