Ahhh eski günler… Agatha Christie şimdi yaşasaydı nasıl bulurdu Ortadoğu’yu?
Bırakın Ortadoğu’yu insanları, hayatı, ilişkileri nasıl bulurdu diye düşünmeden edemiyor insan…
Dünyayı şimdi anlamaya çalışsam, nereye neresinden baksam her şeye yabancı kalmış bir eğitimden geçmişim… Kendimi uzaylı bulduğum bir bölge hatta dünyada var olmaya çalışıyorum…
İşin tuhafı yalnız olmadığımı biliyorum.
Kendime ve Agatha’ya anlatır gibi Ortadoğu’yu mercek altına alıp; Mısır’ı ve Suriye’yi anlatmak ve anlamak istiyorum…
Ama bugünü…
Kahire 2022
Çölde kumların arasından beliren piramitler…
Şehrin o kocaman kalabalığında ve gürültünün uğultusunda tüm ihtişamıyla sessizce ‘ben buradayım’ diyen geçmişi…
Amerika Başkanı Joe Biden insan hakları ihlalleri konusunda Mısır hükumetini ‘sorumlu’ tutarak yapacağı 130 milyon dolarlık yardımı askıya aldı.
Amerikan Dışişleri Mısır’da devam etmekte olan ‘173 numaralı’ davanın 16 ‘zanlısının’ akıbetini korumak ve geleceklerini ‘temin altına almak’ için çeşitli yaptırımlarda bulunacak. Amerika Birleşik Devletleri Mısır’a yılda 1 milyar dolar askerî destekte bulunuyor. Fakat Biden iktidarı ciddi baskı altında. İnsan hakları örgütleri ve dışişlerindeki danışmanların yapılacak askeri destek konusunda Washington- Kahire hattında tonu belirlemek için verilen güç savaşı halen sürmekte…
New Jersey temsilcilerinden Demokrat Tom Malinowski’ye göre “buradaki mesaj Mısır’ın, Amerikan halkının vergilerini hafife alarak bizim veya yönetimimizin onları ne koşulda olursa olsun koruyacağına ve destekleyeceğine dair rahatlıkları bizi endişelendirmekte” …
Geçtiğimiz günlerde Mısır Hükûmeti insan hakları konusundaki ihtarları ciddiye almış olacak ki; ilk defa bu konuda bir stratejik değişiklik ile farklı bir düzen tanzim edilecek.
Geçtiğimiz Eylül, 2022’nin ‘sivil toplum yılı’ olacağını açıkladı. Ülkenin uzun süren olağanüstü hâl gerginliğini geride bırakacağına dair verdiği mesajlar birçok yabancı siyasi gözlemci tarafından farklı tahlil edildi. Bu hamlelerin ‘basit bir makyaj’ olduğunu ve Sissi’nin muhalefete karşı baskı uygulayacağı beklentisinde bulunan yabancıları yatıştırmak olduğu konuşuluyor…
Ancak son zamanlarda serbest bırakılan tutukluların artışı bunun sadece göz boyamak için verilen kararlar olmadığını gösteriyor…
Wall Street Journal’ın haberine göre; Mısır’ın siyasi ve toplumsal münasebetlerin nizamında geçmişten beri gelen sorunları olduğunu belirten ve isminin açıklanmaması koşuluyla gazete ile irtibata geçen batılı bir diplomat, muhaliflerin tutuklanmasında ciddi sayıda bir azalma gözlemlediğini ve ‘parlak bir Mısır’ değişiminin kalıcı olmasını dilediğini söyledi.
Geçen kasım ayı, Bireysel Haklar İnsiyatifinin lideri Hossam Bahgat, bir devlet görevlisini aşağılamak ve yalan haber yaymak suçlarından 650 dolar ceza ödeyerek hapse girmedi.
Bununla birlikte etkin ve tanınan yıllarını hapiste geçirmiş aktivistlerden Alâ Abdel Fattah beş yıl daha hapis cezası alırken, avukatı Muhammed al Bager dört yıl hapis cezası aldı.
Amerikan hükumeti atılan adımlar konusunda ümitli olduklarını ancak bu son iki tutuklamanın büyük bir hayal kırıklığı olduğunu belirtirken, yüksek mahkemede itiraz hakkının olmamasını teessüfle karşıladı.
DeIr Ez Zor 2022
Suriye’nin yıllardır içinde olduğu kargaşa ve yıkımdan faydalanmaya çalışan ve vakti zamanında pek komşuluk yapmamış birçok ‘sınır arkadaşı’ şimdi taktik geliştiriyor…
İşler değişiyor…
İran köklerini iyice Suriye’nin doğusuna salıyor… Esad rejiminin ulusal ordusunu baştan inşasında zorlanması hususunda İran destek oluyor ancak; bir yandan ülkede bir ‘Pers ordusu’ yetişiyor desek uzak bir benzetme olmaz…
Suriye ordusu Deir Ez Zor’da ofisler kurarak eski milisleri ve isyancıları ‘pişman’ oldukları halde orduya kabul edileceklerini bölgede duyurdular. Katılım o kadar azdı ki; yoldan geçenleri ikna etme çabaları Amerikan gazetelerinde haber oldu.
Geçmişle barışma ve uzlaşma iklimi yaratılmaya çalışılsa da tanklarla ve füzelerle yerle yeksan olmuş şehirler olduğu gibi duruyorken geçmişi görmezden gelmek mümkün mü?
İran’ın Deir Ez Zor’da uzun bir süredir gösterdiği maddî, askerî ve manevî destek insanlarda büyük bir sempati yaratmışa benziyor.
Derin hasarlar almış Esad Hükûmetinin yerel güçleri ve halkı bir araya getiremediği bu süreçte İran, milisleri toplamak ve eğitmek konusunda başarı gösteriyor. Esad’ın İran’ın desteğine eskisi kadar muhtaç olmadığını sanmak çok doğru bir tespit mi emin değilim…
Tahran, Deir Ez Zor ve başka bir takım yerleşim bölgelerinde okullar inşa ederken, yardım paketleriyle gıda ulaşımını kolaylaştıran çalışmalar yapıyor…
Mezhebini değiştirenlerin sayısı hızla artmasa bile Sünni bölgelerde ilk kez Şii ezanın okunduğu yine WSJ’da haber oldu.
Bu değişimi romantize etmeye gerek var mı?
Son derece pratik ve insanî sebeplerin de bu değişimde faktör olduğunu görmek zor değil.
İdeoloji veya dinî arayışlardan ziyade birçok genç Suriyeli için İran destekli milislere katılmak daha kârlı. Suriye ordusunda görev yapan bir askerin maaşı 27,000 Suriye poundu yani 10,75 dolar ediyor. İran örgütlü milisler bunun iki mislinden fazlasını kazanıyor. Tahran destekli güçlerin kimlik kartına sahip olanlar, üzerinde suikast sonucu hayatını kaybetmiş Kasım Süleymani’nin fotoğraflarının basılı olduğu kutularda aylık gıda desteği paketleriyle ailelerini doyuruyor…
Kutuların üzerinde Farsça ve Arapça ‘İslamî direnişin hediyesi’ yazdığı da gözlerden kaçmıyor.
Şam’dan çok Tahran’ın bölgede gücünü görmek mümkün. Halk, hükûmet askerlerine dair şikayetleri olduğu vakit İranlı yetkililerden destek talep ediyor. Esad’ın ordusundan daha fazla güce sahip oldukları artık aşikâr.
Şam’ın ordusundan farklı bir taktik ile sadece parayı değil insanî kaynakları ve namevcut ‘devlet baba’ rolünü dolduran İran, Jihad al Binaa isimli organizasyon yoluyla insanların yaşam standartlarını yükseltmek için; okul inşalarının yanı sıra, hastaneler kuruluyor ve ülkenin başkenti de dâhil olmak üzere her şehrinde anaokulları açılıyor.
İran Kültür Merkezi Farsça lisan ve kültür programlarını tamamlayanlara ise finansal kaynak sağlayarak bu meselenin daha köklü bir değişimin habercisi olduğunun da resmini çiziyor.
↔↔↔
İnsanların yerlerinden yurtlarından olduğu, toplumsal kimliğin, kültürün an be an değiştiği ve yanındakileri de sürüklediği bir dünyada Agatha acaba bindiği trende şimdi nasıl bulurdu buraları?
Acaba…
“Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” mi derdi?
Kıyamet artık ne veya ne değil bilmiyorum… İstikamet ve istikbal nasıl onu da bilmiyorum…
Ama bana değil Orient Express’in eski sakinlerine sorabilmek şahane olurdu…