Cahit Sıtkı Tarancı’nın o meşhur şiirini bilirsiniz, 35 yaş şiirini. Yaş otuz beş, yolun yarısı eder… Bu Pazar günü bu şiir geldi aklıma. Altı ay evvel koltuk değnekleriyle poz veren Nadal, geçtiğimiz pazar günü 35 yaşında, tarihin en çok Grand Slam kazanan erkek tenisçi unvanını aldı. Gerçekten 35 yaş yolun yarısı eder mi bilinmez fakat Rafael Nadal için yeni bir başlangıç olduğu kesin. Pazar günü oynanan Avustralya Açık tenis turnuvası erkekler finalinde, hissettiklerimi, düşündüklerimi buraya taşımak istiyorum. Aslında Nadal Medvedev maçını izledikten sonra aklımda şu klasikleşmiş cümleler dönmeye başladı, “ İnsan isteyince her şeyi yapıyor ya”, “Aslında imkânsız yoktu”.
Sizlere klasik, sıkıcı kişisel gelişim cümleleri yazacak değilim. Fakat sadece iki saniye düşünün. Altı ay evvel koltuk değneğindesiniz, belki de çocukluk tutkunuz tenisi bırakma ihtimalinizi konuşuyorsunuz ailenizle. Sadece 180 gün sonra, Avustralya’ya uçup, 30 derece sıcakta, 27-28 yaşındaki yani sizden sekiz yaş küçük rakibinizi, setlerde 2-0 gerideyken geriden gelerek beş saat sonunda en fazla Grand Slam kazanan erkek tenisçi olarak tarihe geçiyorsunuz. Ben bunları yazarken kaç tane sıfat sığdırdım bilmiyorum. İnsanoğlu istediği zaman, sınırlarını esnetmekte o kadar iyidir ki, istemek ve çalıştıktan sonra alınamayacak başarı yok gibi bir şeydir. Fakat benim yazımın teması aslında bambaşka. Hem Nadal’a, Hem Daniil Medvedev’e bir çift teşekkür borcumun olduğunu düşünüyorum. Fakat bu yazı pek de profesyonel bir yazı olmayacak sevgili okur, içimden ne geliyorsa, dümdüz yazacağım. Zira pazar gününden beri çocuk gibiyim.
Yıllar yılı “biz futbol ülkesiyiz” diye geçinip bu kulvarda pek de bir başarı yakalayamayan Türkiye’ye, twitter mecrasında tenisi ve Avustralya Açık turnuvasını trend topic yaptırdığınız için, sosyal medyada herkese hitap edip kaliteyi arttırdığınız için teşekkür ederim. Pazar günümüzü beş saatliğine güzelleştirdiğiniz için, özellikle Türk futbolunun bu kadar sıkıcı olduğu bir dönemde gözümüzün pasını sildiğiniz için, hırsınız, sportmenliğiniz için çok teşekkür ederim. Buraya sadece her elimize geçen fırsatta tenis yazmaya çalıştığımız sayfa arkadaşlarımızla değil, bütün Şalom spor ekibini bütün maç online tutup sohbet ettirdiğiniz için, hemen yan tarafımda sayfayı ilmek ilmek dokuyan arkadaşım Derya’ya gruba “Tenisten çok anlamam ama yazacağım” dedirttiğiniz için, tenis yazarımız Meyzi’ye sevinç çığlıkları duyulmasın diye sessiz ‘Instagram story’si attırdığınız için, en eski yazarlarımızdan biri olan Rudi’ye gruba ‘maç başlıyor’diye haber verdirttiğiniz, en genç yazarımız Eran’a Hollanda’dan, “Neden Medvedev alamaz açıklar mısın?” diye teknik cevaba aç sorular sordurttuğunuz ve editörümüz Vedat’a yolda olduğundan ötürü maç izleyemediğine dair serzenişte bulunduracak kadar değerli bir zaman yaşattığınız için bin teşekkür. Tenis hep çok güzeldi, siz pazar günü bizi de tenisle güzelleştirdiniz.
Gelelim dünyanın en çok Grand Slam kazanan erkek tenisçisine, Rafael Nadal… Ben çok büyük bir Federer ‘fanı’yım, hep öyle kalacağım fakat seni çok ama çok seviyorum. Yaptığın iş, başardığın gerçeklik kelimelere sığmayacak. Federer’in de seni kutladığı gibi, bu çıktığın yolda seni en başından beri izleyebildiğim için o kadar şanslıyım ki, sanırım sana da ayrı bir teşekkür paragrafı yazmam gerekiyor.
Bir rekabeti bu kadar güzel gösterip, en büyük rakibinin taraftarı olan milyonlarca kişiye kendi başarın için mutluluk gözyaşı döktürdün. Raketi elinden fırlattığın o anda, gülüşünle beraber ben de dâhil milyonların gözleri doldu. Saf sevincin ve mutluluğun için, pazar gününü annemin, “Rafa çok paşa por ijo bir çocuk” deyip beş saat boyunca ailecek vakit geçirttiğin için, kız arkadaşımla ve arkadaşlarımla mesajlaşırken heyecandan sadece “OOOOO” , “AAAAAA” yazdırdığın ve bütün pazar günümüzü tenise boyadığın için bin teşekkür sana, bin teşekkür güzel adam. Haddime olur mu bilmiyorum ama, seninle gerçekten gurur duyuyorum. Küçük saf bir çocuk gibi koltuktan koltuğa zıplayan 64 yaşımdaki babam adına, Amerika’da yaşamını sürdüren değerli spor yazarımız İgal Ers’in saat farkından dolayı maçı kaçırmasına rağmen sonradan geniş özeti izleyip bize yorum yorum mesaj atması adına, çok ama çok teşekkür ederim.
Her yazımda dediğim gibi, bu dönem bir daha gelmeyecek, bir daha hiçbir tenisçi için 20 Grand Slamli yarış döneminin içinde diyemeyeceğiz. Büyük 3’lü belki de bir daha gelmeyecek. Tadını çıkaralım, değerlerini bilelim, teşekkür edelim…
Son olarak, VAMOS RAFA!