René Descartes’ın batı rasyonalizminin kurucu elementi olan felsefi sözünün orijinali “Je pense, donc je suis!” şeklindedir.
Descartes önce dört kural saptadı: Açık seçik ve belirgin fikirler dışında hiçbir şeyi kabul etmemek. Her sorunu çözümü için gerekli sayıda parçalara ayırmak. Düşünceleri basitten karmaşığa doğru sıralamak. Gözden kaçmış bir şey olup olmadığını sürekli kontrol etmek.
Daha sonra bir sobanın karşısında oturup bu kuralları izleyerek şöyle düşündü: Duyularımız bazen bizi aldattığına göre, hiçbir şeyi göründüğü gibi olmadığını farz etmeliyim. Burada sobanın karşısında oturduğumu nasıl bilebilirim. Bundan emin olamam. Rüya ya da hayal görüyor olabilirim. Kuşku duymayacağım tek şey, bir şey düşünüyor olmam. İşte buldum! “Cogito, ergo sum!”
Düşünüyorum, öyleyse varım!
Descartes düşünmenin önemini, 17. yüzyılda ortaya koymuştu.
***
Descartes’dan 369 yıl sonra ve bugünden 28 yıl önce...
1994’ün soğuk ve öfkeli bir Ocak sabahıydı. Mahkemenin önünde otobüsler dolusu üniversite öğrencisi toplanmıştık. Sadece düşündüğünü yazdığı için yargılanmakta olan hocamız Fikret Başkaya ile ilgili karar bekleniyordu. Güvenlik önlemleri öğrencileri ‘hırpalamak’ yönündeki hazırlıklarını tamamlamıştı. Tüm çabalar, aylarca gidip geldiğimiz mahkeme ve destek artık nafileydi. Hocamız ‘Paradigmanın İflası’ kitabından dolayı 20 ay hapis cezasına çarptırıldı. Hayatımda tanıdığım az sayıdaki donanımlı bir beyefendi idi oysa. Sınıfa izdihamla girmemizi sağlamaktaydı ama artık hapisteydi.
***
İşte kitaptan bir kesit:
“Sömürü ve baskının bir aracı olan bilim ve teknoloji, hem emperyalist Batı’ya dünyanın zenginliğine el koyma olanağı verdiği için Batılılarca itiraz edilmiyor, hem de az gelişmiş ülkelerdeki işbirlikçi oligarşiler ve onların çevresi sömürüden pay alabiliyorlar. Aldıkları bu pay karşılığında kendi halklarına zulmederek, baskıyı ve devlet terörünü sürekli gündemde tutarak, eski sömürgeciyi yöneticilerin uyguladıkları baskı bile geride bırakıyor. Üstelik bunu ‘ulusallık’, ‘ulusal çıkarlar’, ‘ulusal güvenlik’, ‘birlik beraberlik’ gibi kavramların gerisine gizlenerek yapıyorlar.”
***
Bir eleştiriden öteye gitmeyen bir bilim insanının değerlendirmesi 20 ay hapis yatmasına neden oldu. Oysa biri düşüncesini söyleyecek, biri yayımlayacak, bir diğeri bunu eleştirecek hatta yıkacak yenilik getirecek, bireyler, toplumlar, tüm insanlık böyle gelişecek…
Eğer bir sistem, birileri düşünüyor, düşündüğünü yazıyor ve yayımlıyor diye zarar görecek çökecekse, öyle bir sistem zaten yok demektir...