Skandalın önce kısaca tarifini yapalım. Skandal kişi ve kuruluşların ahlaki normlar veya yasal gereklilikler dışındaki davranışlarının statülerini sarsacak şekilde ifşa edilmesidir. Yasa dışı, yozlaşmış veya etik olmayan uygulamaların kitlelerce bilinir hale getirilmesi sonucu oluşan tepkiler bütünüdür.
Bazen de kamuoyunda sinsi bir nahoşluk yaratmak için normal davranışların skandalımsı bir tatta sunulmasıdır.
Benim şiddetle karşı çıktığım bir olgu, kişilerin özel hayatının afişe edilip kamu önünde türlü kınama, farazi çıkarımlar ve yargılamaya mahal verilmesidir. Özel hayat özeldir, kamuya ait insanlarınki bile… Ancak bu karşı çıkmam cılız bir yandaş kitlesi tarafından kabul görür. Zira kamuya mal olmuş kişilerin özel hayatındaki bütün mahremiyeti terk etmesi gerektiğine dair yaygın bir kanı var.
O halde açalım konuyu, siz de kendi fikrinizi sorgulayın: Bir skandalın etkisi tepki ile doğru orantılıdır. Oyuncular bir tarafta, seyirciler diğer tarafta. Oyuncu denen taraf ne kadar üst mertebe ise, skandalın boyutu o denli büyük olur. Seyirciler çarpıcı hayatların içine göz atma fırsatına keyiflenir, yankıları ve yaşanan sonuçları ile rahatlar, sözde ahlaki normların korunmasından mutlu olur. Örneğin kar günü benim balıkçıya gitmem hiç kimseyi ilgilendirmezken İBB başkanının gitmesi ve bir saat kalıp çıkması epey tepki çekecektir.
Skandallar toplumu taraf yapar, böler. Görünürde, seyirciler arası bir ahlak diyalektiği gibi görülse de skandal seyirciye bir fayda getirmez. Suçlayanın art niyetli planını desteklemekten başka… Hele siyasi elitin çıkardığı skandallar bel altı vuran aktivitelerdir.
Bilinirse koza dönüşecek bilgiyi tabiri caiz ise ‘sokağa taşımak’ en bilinen metot. Sözde bir bilgi kamuya mal ediliyor. Bu tür kişisel sırların açığa çıkarılması gelişmekte olan toplumlarda hemen yalanlama ve inkara yol açıyor. Zira afişe edilen kişi maruz kalacağı tepkiden ürküyor.
Halbuki benim arzum, bilginin elde ediliş ve kamuya sözde iyilik yaparcasına sunuluş şeklinin sorgulandığı bir sitemin geliştirilmesi. Aslında her şey ve herkes artık gözlem altında. Güç, monitör edebilenin elinde… Jeremy Bentham’ın tasarladığı Panoptikon adlı hapishane tam da bugünkü gözetlenme kültürünü tarif etmekte… Gizli bir nöbet kulesi mahpusların davranışlarını gözetliyor, ancak ne zaman gözetlendiğini bilmeyen mahpuslar cezadan kaçınmak için sürekli izleniyor gibi davranmak zorunda kalıyor.
Gözetleme kulesi ayrıcalığını ele geçiren (ki bazen bu kıskanç bir sevgili veya baskıcı bir müdür de olabilir) iktidardaki kişi, bilgiye sahip olurken özel kişinin yaşama alanını ilhak etmektedir. Elde ettiği bilgi içinden seçmece yapıp onu koza çevirmek eşitliğe ve kişisel haklara aykırıdır.
Kısaca demek istediğim: Bu tür bilgiye itibar ederek kendi kuyumuzu kazıyoruz. İktidar sadece devletlere bahşedilmiş bir şey değildir. En küçük topluluk olan ailede de vardır, sosyal çevrede de vardır. Gözetleme ve takip ile elde edilmiş bilgiye itibar ettiğimiz ve tepki verdiğimiz sürece aynısının başımıza gelmesine bilet çıkarmış oluruz. Bu tür bilgilerin afişe edildiği durumlarda, utanma, özür dileme gibi kaslarımızı çalıştıracağımıza, ayıplama, kınama, yasal süreç başlatma gibi haklarımızı kullanmayı yaygınlaştırabilmeliyiz. Bu sayede skandalların ortaya çıkış şekilleri iktidarların tekelinden geri alınmış olur.
Not: Yazım, RC88 arkadaşım Ari Adut’un ‘Reign of Appearances’ adlı kitabından fikirler içermektedir.