Uzun zamandır enflasyonun ne kadar yıkıcı olduğunu, insanların cebindeki vergi dairesi gibi çalıştığını, aldığınız ücretlerin ya da kazandığınız gelirlerin enflasyon karşısında nasıl eridiğini sizlere buradan anlatmaya çalıştım.
Bu yazının yazıldığı gün itibariyle resmi rakamlara göre ülkede TÜFE olarak adlandırılan Tüketici Fiyatları Enflasyonu %48,69. Elimizdeki son veri ocak ayı enflasyonu ki orada aylık enflasyon %11,10 olarak gerçekleşti. Merak edip Ocak 2021’de enflasyon nasılmış diye baktığımızda aradaki fark neredeyse 10 puan. Ocak 2021’de aylık %1,68 olarak gelen enflasyon rakamına yüksek dediğimizi dün gibi hatırlıyorum.
Enflasyon hemen hemen tüm kalemlere yayılmış durumda. TUİK’in enflasyon sepeti içerisinde yer alan 409 maddeden 354 maddenin ortalama fiyatında artış gerçekleşmiş. Bu büyük bir yayılım demek.
TUİK tüketici fiyatlarını 26 bölge için ayrı ayrı ölçümlüyor. Diğer bir ifade ile Türkiye 26 istatistiki bölgeye ayrılmış durumda. Buradan çıkan ilginç sonuç, İstanbul’daki ortalama tüketici enflasyonunun Türkiye ortalamasının altında olması (%43,83 vs. %48,69). Daha da ilginç olanı ise 26 istatistiki bölgenin 23’ünde ortalama enflasyonun üzerinde enflasyon gerçekleşmiş. Yani enflasyon tüm ülkeye yayılmış.
Tabii ki bütün bunlar durup dururken olmadı.
Pandemi dönemi boyunca ülkelerin vatandaşlarına verdikleri yardımlar, çalışanlara ödenen fazladan gelir destekleri önemli bir gelir artışı yaratmıştı. Pandemi koşullarının hafiflemeye başlaması ve açılmalarla birlikte ötelenmiş talep hızlı bir şekilde artış gösterdi. Pandemiye sıfır tolerans gösteren Çin, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelerin uygulamalarının bir sonucu olarak küresel ölçekte hem kırılan arz zincirinin yeniden oluşturulması mümkün olmadı hem de limanlar kapalı kaldığı müddetçe sevkiyat yapılamadığı gibi, limanlarda boşaltma yükleme yapılamaması nedeniyle konteyner krizinin ortaya çıkmasına ve maliyetlerin artışına sebebiyet verdi.
Bir yandan arz kesintisi hüküm sürerken diğer taraftan artan maliyetler, enflasyonu hem talep yönünden hem arz yönünden hem de maliyetler yönünden tetikledi.
Enerji fiyatlarında gelinen nokta zaten çok önceden bugünlerin yaşanacağının birer göstergesiydi.
Özetle yaşanan hiçbir şey sürpriz olarak değerlendirilemez. Bu yaşananları sürpriz olarak değerlendirenler bu süreçleri ya hiç ciddiye almamışlardır ya da daha kötüsü doğru okuyamamışlardır.
Peki dünya genelinde onlarca ülke bu süreci kazasız belasız atlatmak için ne yaptı dersiniz?
Önden yüklemeli faiz artışları gerçekleştirdiler.
Ülkemiz bu sürece nasıl hazırlandı?
Eylül ayında başlayan bir dizi faiz indirimleri ile politika faizini %19 dan %14’e indirdik.
Sonuç: Kuru patlattık. Dolar/TL 7,80’ler seviyesinden 18,5’lar seviyesine geldi. Enflasyonu önemsemedik. Kredi faizlerinin düşeceğini ve bu sayede inşaat sektörü başta olmak üzere, sanayiye daha rahat kredi aktarılacağını zannettik. Oysa ülkenin risk primi olarak adlandırdığımız CDS’lerimiz 600’ler seviyesine yükseldi. Arjantin olmayız olmayız derken Arjantin olmanın kıyısına kadar geldik.
Oysa bütün bunları daha önce de denemiştik. Kuru tutmaya, faizleri yapay yolla faizleri indirmeye çalışmış ve faiz enflasyonun sebebidir tezini doğrulamaya çalışmıştık. Olmamıştı. Zaten olamaz da. Böyle bir teori yok dünyada.
Milton Friedman’a göre enflasyon her yerde ve her zaman parasal bir olgudur. Enflasyonla mücadelede en etkili yol para politikasının etkin ve politika araçlarının zamanında kullanımıdır. Kişisel öngörülerle ya da dini hassasiyetlerle ekonomi politikası bugünkü mevcut ekonomik koşullarda mümkün değil. Belki yarın farklı bir dünya düzeni olur o zaman bu hassasiyetler öne çıkar o zaman farklı şeyler konuşulabilir ama bugün için değil.
Faizlerin yapay yolla düşürülerek ekonomik büyümenin geleceği ve ayrıca enflasyonun da düşeceğini, cari açığın azalacağını savunan bu görüşün bize faturası daha da fakirleşmek, yüksek kur, değersizleşen TL, alım gücünün düşmesi, her türde artan kredi faiz oranları oldu. TL’nin daha da değersizleşmesini önlemek adına Kur Korumalı Mevduat Sistemi dediğimiz bir enstrümanla hem TL’yi dolara bağladık hem de aslında ucu açık örtülü bir faiz artışı gerçekleştirmiş olduk.
Buradaki tek doğru olan küresel enflasyonun varlığı ve enerji fiyatlarındaki artışın küresel enflasyon için en büyük tehdit olduğu söylemi.
Ancak şunu açıklıkla ortaya koyalım. Eğer bu deneysel ve anlaşılmaz ekonomi politikası olmasaydı Dolar/TL muhtemelen 8,50 TL civarında olacaktı. Şimdi bir an için petrol fiyatlarının 100 USD/varil olduğunu varsayalım. Dolar/TL 8,50 TL olsaydı varil başına 850 TL ödüyor olacaktık. Oysa Dolar/TL şu an 13,60 TL civarında. Buna göre aynı varil ve aynı USD fiyatı için bizim ödeyeceğimiz tutar 1.360 TL oluyor. 1.360 TL – 850 TL = 510 TL bizim deneysel ekonomi modeli için katlandığımız maliyet.
Katlandığımız yüksek enerji maliyetlerinin, evlerimizi yangına çeviren elektrik faturasının sorumlusu elbette artan enerji fiyatları iken esas sorumluluk yüklenmesi gerekenin tercih edilen ekonomi politikaları olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik TL’deki değersizleşme hem yaşam maliyetimizi artırırken hem de bizi fakirleştiriyor. Bu ayrımı doğru yaptığımızda yani sebebi doğru teşhis ettiğimizde tedaviyi de doğru uygulamak mümkün olacaktır.
Elektrik fiyatlarının tüketiciye yansıtılması konusunda devletin fedakârlık yaptığı konusuna gelince, bu fedakarlığın da yine bizim ödediğimiz vergiler üzerinden yapıldığını unutmamak gerekir sanırım.
2022 yılında eğer evlerimizde çocukların peşinden koşup odadan çıktıklarında elektrik düğmesini kapatıyorsak, soğuğu göze alıp battaniye ile oturuyorsak, evlerimizde kullandığımız avizenin ampullerini eksiltiyorsak, arabamızı park ettiğimiz yerden çıkarmaya korkuyorsak, kimse kusura bakmasın dünyanın ilk on ekonomisinden biri olamayız. Çünkü buralarda olmak insanı koşullarda yaşamayı da beraberinde getirir.
İkinci hatta üçüncü sezonunu gördüğümüz ve sonunu bildiğimiz bir dizi filmde, sadece oyunculardan bir kısmını değiştirerek bu kez farklı olacak ama dediğimizde pek inandırıcı gelmediğini duyar gibiyim.
Yapılması gereken önce sorunun varlığını kabul etmek, bu soruna uygun çözüm önerilerini ivedilikle kurallarına ve şartlarına göre uygulamak olmalı. Kur Korumalı Mevduat Enstrümanı bizi uçurumun kıyısından aldı. Ancak ila nihai bu enstrümanla gitmek mümkün değil. Reel getirinin eksi %36 olduğu bir ortamda, başka bir ülkenin parasına bağlı olarak gidebilmek mümkün değil. Mutlaka bir çıkış stratejisi olması gerekiyor.
Peki var mı? YOK, Sonrasında ne olacağı biliniyor mu? HAYIR, Merkez Bankasının bununla ilgili en ufak bir söylemine rastladık mı? HAYIR, Kur Korumalı Mevduat Enstrümanı kaybettiğimiz alım gücümüzü telafi edebilecek mi? HAYIR!
O zaman aynı dizinin bu seferki sezonu neden farklı bitsin?