Emperyalizme 'emperyalizm', işgale 'işgal' diyememek

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı Sesli Dinle
2 Mart 2022 Çarşamba

“Bizim inkılabımız, bir ihtilal olmaktan öte, bir milli yenilenmedir.

Türk inkılabının amacı bir taraftan;

Türk ırkının hayat ve bekasını tehlikeye atan sebepleri ve

Türk’ün refah ve mutluluğuna engel olan unsurları ortadan kaldırmak,

Diğer taraftan; eskimiş, yaşam gücü sönmüş temellere dayanan Doğu milletleri sınıfından çıkarak hayatını çağdaş esaslar üzerine kuran, medeni bir Batı milleti olmanın gereklerini yerini getirmektir.”

Mustafa Kemal Atatürk/ 1925

(Atatürk’ün Nof Defterleri, Cilt 12, Sayfa 15)

Mustafa Kemal’in yeni Türkiye Devleti’nin istikametini gösteren bu çok önemli sözleri, onun Batı uygarlığının temeli olan anlayışın, Türkiye’nin ve toplumunun yaşamının her alanında rehber olmasını istemesini simgeliyordu. Lakin bu anlayış, körü körüne bir Batıcılık, Batı taklitçiliği değil, Batı’yı Batı yapan uygarlık kodlarını Türk vatandaşın hayatına sokmak hedefiydi.

O, bir yandan bu kodları içselleştirmeyi hedeflerken bir yandan kurduğu devletin dayanağı olan Türk kültüründen, bu çağdaşlığın ışığıyla temelleri sağlam bir milli kültür yaratmayı hedeflemişti.

Batı’nın her yaptığını olduğu gibi almayı değil, nasıl ve niçin yaptığının esasını anlamaya çalışmayı ve akabinde buradan yola çıkarak, milli değerleri Batı’nın metotlarıyla işlemeyi ve ortaya Türk insanın gelişmişliğinin ve hatta refahının önünü açacak yeni bir dünya yaratmayı kendine yegane hedef olarak belirlemişti, vefatının son gününe kadar.

Dönemin gazetecisi Falih Rıfkı Atay’a göre Atatürk ne Batıcıydı ne de Batılının kendisine hayrandı.

O sadece Batı’nın aklı ve bilimi temel alan uygarlık yolunu benimsemişti…  

Onun meşhur, “Medeniyete girmeyi arzu edip de garba -Batı’ya- teveccüh etmemiş millet hangisidir?" sözü, hedefinin en önemli simgesel retoriğidir aslında…

***

Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilip, Ukrayna halkının ve yönetiminin iradesine darbe yapılmasını, topraklarının işgal edilmesini, dünyanın özgür düşünceyi ve demokratik anlayışı hayatlarının olmazsa olmazı yapan kesimlerin açık ve net şekilde eleştirmeleri, rasyonellikten öte, insani değerlerin korunması adına olması gereken doğal bir tepkidir. Lakin gelin görün ki, emperyalizmin ve işgalin her türlüsüne karşı çıkması gerekenlerin ABD dışında yapılan işgalleri görmezden gelme alışkanlığı ve Rus işgaline, saldırıların başladığı günden beri sürekli bir mazeret uyduran, faturayı ısrarla ABD ve Batı’ya kesmek isteyen epey geniş bir kesimin varlığı ülkem adına elem verici olmalı.

Bu saptırmanın hele hele, teoride insan hayatını ve onurunu öne çıkarmayı düşünce sistematiğinin temeline yerleştiren sol ideolojinin taraftarı kimi kesimlerden de gelmesi, gerçekten akıl sağlığımızı bozacak nitelikte. Emperyalizmin her türlüsü -Batı’dan veya Doğu’dan gelen- kınanması gerekirken, ABD ve Batı karşıtlığının, günümüz Rus emperyalizminin yaptığını görmezden getirmesi sol ideolojiye ihanet etmek gibi olmalı.

Emperyalizm meselesinde ABD ve Batı’nın tarihleri kara sayfalarla dolu. Bunu inkar etmek beyaza siyah demekle eş değerde olmalı. Ancak nedense bunların dışındaki emperyalist güçler hiçbir şekilde kınanmaz ve hele hele onların işgallerine çeşitli bahaneler bulunulur ve asıl suçlu görmezden gelinir. Emperyalizm, tek kutuplu bir dünyaymış gibi sadece Batı dünyasına yapıştırılır.

Türkiye’nin kimi solunun Batı karşıtlığı, entelektüel körlük yaratırken, bu kesimler, dünya meselelerini anlama ve çözüm bulma yolunda slogancılığın içinde boğuluyorlar.

Onlara göre bu dünyada kim ABD ve Batı’nın karşısında ise onlar hep haklıdır ve kınanamaz, üstelik aynı olay üzerinden bile Batı şeytanlaştırılır.

***

Bugünlerdeki Ukrayna’nın Ruslar tarafından işgali sadece, Ukrayna’nın doğusunda bulunan ve Rusların çoğunlukta olduğu bölgelerle sınırlı kalsaydı belki de tüm dünya bir, iki kınamanın ardından hayata devam edecekti. Lakin işgalin tüm Ukrayna’ya yönelik olarak gelişmesi Rusların baştaki gerekçelerini ters yüz ederken, asıl nedenin, demokrasiyi yerleştirmeye çalışan ve seçimlerin artık özgürce yapıldığı 44 milyonluk Ukrayna’nın, Rusya’nın ve ülkeyi yöneteninin işine gelmeyen Batılı bir model oluşturması olduğu anlaşılıyor.  Rusya’nın amacının, halkın yüzde 74 oyuyla iktidara gelen Devlet Başkanı Zelenski ve hükümetini darbeyle görevden alıp kendilerine biat edecek yeni bir hükümet kurdurmak olduğunu anlamak için derin analiz yapmaya gerek yok.

İşte bu emperyal müdahaleyi ve özgür seçimle iktidara geleni alaşağı etmeyi kınayacağına, kimi kesimlerin olmadık gerekçelerle -Ukrayna’nın az da olsa var olan neo-Nazi gruplarının devleti yönettiği gibi- Ukrayna’nın yeni doğmuş bebek olan demokrasisini yok etme planına alkış tutmaları, yenilir yutulur bir lokma olmamalı.

Kendisine sol görüşlü deyip de beyaza beyaz demeyen her kim olursa olsun sol düşünceye çok ağır bir yük getirmekte ve solun insan temelli ideolojisine acımasızca darbe indirmekte.

Dünya arenasında, kimi siyasal dincilerin kültürel doku uyuşmazlığı nedeniyle ABD ve Batı karşıtı olmaları anlaşılır olmakla birlikte, yüksek eğitimden geçmiş, Batı’nın bilime ve akla dayanan düşünce yapısını içselleştiren kimi kesimlerin kategorik Batı karşıtlığının, dünyada gittikçe yükselen liberal demokrasi karşıtlığı ile paralel olduğu da düşünülebilir.

Kapitalizmin giderek geniş kesimleri yoksulluğa ve felakete itme evresine soktuğu gerçeğinden hareket ederek, hayatlarından ekonomik temelde hiç memnun olmayanlar, hedeflerine liberal demokrasiyi koyarak aşırı sağcı politikacıların yükselmesini sağlıyor. Bu bağlamda kimi sol kesimlerle de aynı çizgide buluşuyorlar. Üstelik liberal demokrasinin beşiği olan Batı’da dahi sağ ve sol popülist siyasiler iktidara gelecek denli toplum kesimlerinin ciddi desteğini alıyor.

Türkiye’de ise bu durum hala tarihten gelen Batı düşmanlığı şeklinde tezahür ediyor. Kimi sol kesimlere göre, emperyalizm sadece ABD ve Batı’ya özgüdür ve Batı her anlamda şeytandır.

Oysaki eğitimli kimilerimizin bile bu bağlamda, Atatürk’ü anlayamamış olduğu görülüyor.

Onun Batı’ya rağmen gösterdiği, Batıcı olmayan Batı istikametinin, ülke olarak gelişmeye ve toplumun refaha ulaşmasının yolunu içerdiğini hala anlamış değiller.

Ülkelerinden öyle veya böyle umudunu kesip de yurt dışına gitmek için can atanların kahir ekseriyetinin neden Doğu’ya değil de Batı’ya gitmek istediğini   ne görmek ve de anlamak istiyorlar. Ona da kulp takıp batının kültürel emperyalizmine bağlıyorlardır, muhtemelen.

Gençlerin tercihinin nedeni, özgür dünyanın ve ilerlemenin anahtarının her şeye rağmen Batı’da olmasından mı kaynaklanıyor acaba?

Görülüyor ki, yeni kuşak, Atatürk’ü kimi sol kesimlerden çok daha iyi anlamış durumda.

Şartsız, biatsız, emperyalizme ‘emperyalizm’, işgale ‘işgal’ diyen gençler ne iyi ki daha fazla hala.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün