Ortaokul yıllarımdaki tarih derslerinden bir şey hatırlamıyor olsam da içeriğinin sadece savaşlar ve sonucundaki antlaşmaları ezberlemekten ibaret olduğunu gayet net hatırlıyorum. “Toplum olarak ahenk içerisinde yüzyıllarca yaşadılar…” türünden bir anlatıma nedense hiç rastlamazdık.
Vikipedya’da son iki bin yılın savaşlarına dair bir araştırma yaptığınızda, 1 milyondan fazla ölümle sonuçlanmış en az 31 savaş, 100 bin ila 1 milyon arasında ölümle sonuçlanmış en az 79 savaş olduğunu görüyoruz. Her coğrafyanın kendine özgü bir savaş tarihi var. Haliyle, her ülke kendi tarihini merkeze alarak geçmişteki kahramanlık hikayelerinin gelecek nesillere ilham ve gurur kaynağı olmasını sağlayacak bir eğitim müfredatı belirliyor. Bir anlamda, tarih tek ama yorum çok. Aynı tarihsel olaylara farklı perspektiften bakmaya devam etmek ne yazık ki savaşların sonraki nesillere devretmelerine sebep oluyor.
Bugünkü dünya düzeni iki önemli savaştan sonra doğmuştur: Birincisi, genişlemeci kolonyal emperyalizm modelini büyük ölçüde sonlandıran 1914-1918 yıllarındaki cihan harbidir. Diğeri ve de tüm savaşların anası diyebileceğimiz II. Dünya Savaşı ise ABD ve müttefiklerinin benimsediği ulus-devlet modelinin yaygınlaşması ile bugünkü küresel ittifaklar ve bugünkü finans ve ticaret sisteminin kurulması sonucunu doğurmuştur. Soğuk Savaş yıllarında ve SSCB’nin 1991’de dağılması sonrasındaki dönemde bölgesel savaşlar yaşanmış olsa da İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD ve Rusya ciddi anlamda karşı karşıya tekrar gelmemişlerdir. ABD ve Sovyetler Birliği’nin nükleer silahlarla birbirlerini birkaç kez yok edebilecek hale gelmesi bir anlamda 3. Dünya Savaşı’na topyekûn girilmemesinin teminatı haline gelmiştir.
Klasik Anglosakson bakışı Türkiye’yi “Doğu ile Batı’nın buluştuğu yer” olarak tanımlar. Aniden beliren bu savaşla Ukrayna’nın da Doğu ile Batı’nın ‘çatıştığı’ bir coğrafya olduğunu anlamaktayız. Güvenlik endişeleri kisvesi altında kendini ‘özgürlükçü’ olarak lanse eden Batı modeli ile ‘baskıcı’ Doğu modelinin kafa kafaya tosladığı bir arena haline gelmiş bir ülkeden bahsediyoruz. Türkiye’nin bir buluşma noktası Ukrayna’nın da bir çatışma noktası olması çok manidar bir fark, o nedenle fazla da benzetme yapmak doğru olmayabilir.
Bir tarafta, oligarklar üzerinden doğal zenginlikleri istismar etmek üzerine kurulu ekonomik modeli ile halkına refah dağıtmakta geri kalmış, totaliter yönetim sistemi ile Çarlık Rusya’sı hayali gören Putin. Diğer tarafta, Turuncu Devrim’le demokratikleşme eğilimi gösteren Ukrayna halkına ortak pazar ve NATO şemsiyesi vaat ederek el uzatan Avrupa Birliği ve ABD.
Bu arenada bir tarafta bireyin hak ve özgürlüklerini bayrak yapanların Rusya’nın ekonomik tabutuna bir çivi daha çakabilme gayretlerini, diğer tarafta ise devlet gücünü tek elde toplayarak halkı adına tehlikeli bir satranç oynayan bir dünya liderinin savaşını izlemekteyiz. O kadar sert bir satranç ki, tek cümlede yıllardır dengede olduğunu zannettiğimiz nükleer savaşsızlık halini bitirmeye hazır olduğunu deklare edebiliyor.
İzlemeye fırsatınız olur ise, Netflix’teki ‘Winter on Fire’ adlı belgeseli tavsiye edebilirim. 2014’teki direnişin hikayesi bugün Ukrayna halkının Rus askerlerine karşı nasıl savaştığı hakkında bir fikir verecektir.
Rusya’nın Ukrayna’ya bu denli sert bir şekilde girmesi Ukrayna yönetimini en hızlı şekilde devirip yerine Rusya yanlısı bir lider monte etmek üzerine dizayn edilmişse de kısa sürede Batı ile Doğu’nun temsil ettiği farklı değerler üzerinden sürdürülen bir savaşa dönüşmüş durumda. Ülkelerin yönetimine dışarıdan müdahale edilmesine yabancı değiliz. Ne var ki, bu savaş, örneğin, Suudi Arabistan ile BAE’nin 2015’te kendi destekledikleri adamı tekrar yönetime getirmek için Yemen’e askeri müdahalede bulunmalarına, Rusya ve Türkiye’nin rejim değişikliği için Suriye’ye müdahale etmelerine veya ABD ve ittifak kuvvetlerinin Irak’a veya Afganistan’a müdahale etmelerine benzemiyor. Terörle mücadele yok, dünya görüşü üzerinden bir mücadele gerçekleşiyor.
Bu savaş SSCB’nin dağılmasından sonra süpergüç ABD’nin karşısında denge olma konumunu Çin’e kaptırmış bir Rusya’nın ekonomik başarısızlığını örtme savaşı. Ne yazık ki, Ukrayna halkı tam bir bağımsızlık tadamadan bu çekişmenin ortasında kalmış durumda. Bu savaş, Putin’in Çarlık Rusya’sı hayallerinden doğduğu kadar Batı’nın Rusya’dan bir parça daha koparma arzusunun bir sonucu.
Bu savaş aynı zamanda hukuki ve finansal yaptırımların gerçekten bir gücü olup olmadığının test edileceği bir savaş. Ne yazıktır ki, kazananının olmayacağı şimdiden belli olan bir savaş. Bizden sonraki nesillerin okuyacakları tarih kitaplarında nasıl yazılacağını bilmiyor olsam da en kısa zamanda ve herkes açısından en az zararla bitmesini tüm kalbimle dilediğim bir savaş.