Geçtiğimiz günlerde ünlü bir gazeteci ünlü bir oyuncuyu köşe yazısında eleştirmiş. Beş madde halinde bu oyuncunun mesleğini icra ediş biçiminden duyduğu ‘nefretini’ sıralamış. Oyuncunun ne şımarıklığı, ne yapmacıklığı, ne ifadesizliği kalmış. Yeni neslin tabiriyle -ki pek de sevmediğim ve kullanmadığım bir tabirdir- oyuncuyu her satırda ayrı bir gömmüş. Bir kişinin oyunculuğunu beğenmek veya beğenmemek, bunun hakkında yorum yapabilmek herkesin hakkıdır. Ancak oyunculuğu beğenmemek kılıfında yazı başlığında bile nefret kelimesini geçirecek kadar ‘nefret’ kusulduğunda, bunun sebebi basit bir eleştiriden öte gider, kafalarda soru işareti uyandırır. Eleştirmeyi bilmemek, ünlü bir gazetenin köşesini şahsi nefret kusma satırlarına ev sahibi yapmak, en azından tarafsız gazetecilere yakışmaz. Eğer o kişinin karşısına geçip, yüzüne karşı “Ben senin oyunculuğundan, yazarlığından, öğretmenliğinden, yemeklerinden nefret ediyorum!” diyebiliyorsanız bambaşka, ama diyemeyeceğinize göre gazeteye ve sosyal medyaya da yazılmaz.
***
Eleştirmeyi bilmeyen, acımasızca eleştiren insanların yanı sıra, bir de özellikle sosyal medyada yer alan, eleştirmek için eleştirenler, “karşı çıkmak için karşı çıkanlar” grubu var. COVID-19 başladığından beri, tüm dünyadaki anti-aşı, anti-maske eleştirilerini ziyadesiyle okuduk. Etrafımdaki insanların nerdeyse yarısı COVID geçirmişken, COVID diye bir hastalık olmadığını iddia edenleri, bunun ilaç şirketlerine ve devletlere hizmet eden planlı bir pandemi olduğunu yazanları defalarca okudum. Bilimden çok uzak, artık karşı çıkmak için karşı çıkan, azımsanmayacak kadar çok nüfuslu olan bu grubun en büyük tehlikesi ise kendi aşı ve maske karşıtlığını bir fanatik gibi COVID önlemleri alan kişilere empoze etmeye çalışmaları… Koyu bir futbol taraftarı gibi bilime inanan kişileri yanlış düşündüklerine inandırmaya çalışıyorlar. Bu düşüncedeki insanlarla karşılaştığımda, farklı düşündüğümüzü, beni ikna etmeye çalışmamalarını, bu konuda farklı düşündüğümüz konusunda anlaşmamız gerektiğini söylüyorum. Özellikle “COVID diye bir şey yok” diyenlere, iki yıl sonra sarf edecek tek sözüm bile kalmadı. Geçtiğimiz haftadan beri sosyal medyada Ukrayna-Rusya savaşının da Covid gibi “sahte bir savaş” olduğunu, pandemiyi unutturmak için ortaya atıldığını, haber kanallarında seyrettiğimiz ve okuduğumuz her şeyin bir yalandan ibaret olduğunu iddia eden gruplar var. Bunlara yapacak yorumum bile yok, sadece çok fazla boş vakitleri olduğunu düşünüyorum…
***
Birçok Avrupa ülkesi ve ABD’nin çeşitli eyaletlerinden sonra ülkemizde de geçen hafta COVID’le ilgili bazı kısıtlamalar kaldırıldı. HES kodu uygulaması kaldırıldı, maske konusu oldukça gevşetildi. Yeterli derecede havalandırmaya sahip iç mekânlarda da maske yaptırımı kaldırıldı, kişilerin inisiyatifine bırakıldı. Toplu taşımalarda hala maske zorunluluğu olsa da, çıkan yeni kanunlarla maskeleri takmayanlar, marketlerde, alışveriş merkezleri ve çeşitli iç mekânlarda zaten burun altına indirilen maskeleri tamamen çıkaranlar olacak. Bence daha orada değildik, iç mekânlarda maske olayı biraz erken kaldırıldı. Düşmesi gereken maskeler bunlar değil…