Derrida bugünden, bugünün göstergelerinden (yani göstergeden) yola çıkar. Ona göre bugün, gerek bilimlerde, gerek toplumsal-siyasal yaşamda ortaya çıkmakta olan yeni yeni olgular, Eski Yunan’dan beri Batı kültür ve uygarlığını oluşturan belli bir metafizik görüşe ait temel kavramları “yerinden etmektedir.” Değer yitimine uğrayan en önemli kavram dil kavramıdır. Çünkü bugün tarihte hiçbir zaman olmadığı kadar çok, amaçlarında yöntemlerinde, ideolojilerinde ayrışık olan dil üzerine araştırmalar dünyayı sarmıştır. Enflasyona uğrayan dil sorunu, artık diğer sorunlar arasında herhangi bir sorun değildir. Bu durum ise ‘dil’ sözcüğünün kendisinin de değer yitimidir, yani ‘dil’ göstergesinin, yani göstergenin kendisinin. Göstergenin kendisinin uğradığı bu ‘kriz’ ise mutlak bir ‘kriz’, krizin ta kendisi demektir.
Fakat, ortaya çıkan yeni olgularla birlikte, eskiden beri “zaten her zaman başlamış olan” ama bugün çok daha fazla açığa çıkan tüm göstergelerin kullanımındaki ‘yetersizlik’ ve dolayısıyla ‘kriz’ ve yaşamda artan ‘huzursuzluk’, ‘kaygı’ aynı zamanda bir ‘belirti’dir (symptôme). Bu tür göstergeler (hem değer yitirmiş göstergeler, hem gösterge değerinin yitimini gösteren göstergeler (yani etkileri) anlamında), “kendilerine karşın tarihsel metafizik bir dönemin artık sorunsal ufkunun tümünü, dil olarak belirlemek zorunda olduğuna işaret etmektedir.” Koca bir dönem artık sınırlarını iyice belli etmektedir. Fakat bu durum aynı zamanda, yeni bir başlangıcın ortaya çıkışının da belirtisidir. Geleceğin başlangıcı ancak mutlak bir ‘tehlike’ olarak kendini belli edebilir.
O, kurulu normal düzenden koparak ayrı düşen şeyden başka bir şey olmadığından, kendini ancak ‘monstruosité’ (belirlenmemiş olguların, garipliklerin gösterge niteliği) biçiminde bildirmekte ve sunmaktadır (se presenter).
İşte bu gibi nedenlerden dolayı Derrida, metafiziğin temel sorusu olan ‘varlık sorusunun’ (la question du l‘etre), ‘köken’ sorusunun, bugün erişilen tarihsel noktanın konumu ve özel koşulları nedeniyle yine sorulmasını, yani, topyekünün (totalité’nin) sorgulanmasının tekrarını, bugün için gerekli gören “Hegel’in koca gölgesinde” “bize bunu dikte eden bize bunu hatırlatan iki büyük ses, Husserl ve Heideger”den sonra, böyle bir yinelemeyi gerçekleştiren üçüncü büyük düşünürdür.
Yine yukarıda değindiğimiz nedenlerden dolayı, yani günümüzün kendine özgü sorunlarından ötürü, Derrida projesini, yani topyekün sorgulanmasını gerçekleştirmeye Batı metafiziğinin ‘deconstrüction’una, yapı parçala(n)masına bugün en iyi hizmet edecek en önemli temel kavram, ‘metafiziko-teolojik’ kökeni de dolayısıyla Derrida için örneksel olan gösterge kavramıdır.
Bir anlamda Derrida’nın bütün yapıtları bu kavram ve onunla ilişkili kavramlar grubu çerçevesinde dönmekte bu kavram ve onunla ilişkili kavramların bir ‘deconstruction’unu gerçekleştirmektedir. Derrida gösterge kavramının ve çeşitli kullanımlarının içinde doğduğu ve ait olduğu batı kültür ve uygarlığının temel kavramlarını, nasıl “yerlerinden ederek”, bu kültürü nasıl dönüşüme uğrattığını ve dolayısı ile aynı zamanda bu kavramın kendisinin uğradığı dönüşümü çeşitli yönlerden, çeşitli bağlamlarda dile getirmektedir.
İşte Derrida’nın gösterge kavramını yapı-parçalanmasına uğratması “bu kavramı ve özellikle ‘dé construction’ çalışmalarını ve onun ‘biçem’ini, doğal olarak yanlış anlaşılmalara açık bırakmıştır.”
Derrida, göstergeden, bu terimden ve bu anlayıştan kurtulup başka bir şeye geçmek istermiş gibi anlaşılmıştır. Kendisinin dediği gibi, böyle bir sonuca varmak biraz ‘safdillik’ olacaktır. Çünkü bu, gösterge kavramında bulunan belli bu dışsallıktan (exteriorit) da vazgeçmek olacaktır. Bu dışsallık olmadan ise göstergenin kendisi; bütün dünyamız ve bütün dillerimizle birlikte çökecek, yok olacaktır. Oysa dışsallığın (éxteriorité) apaçıklığı (évidence) ve değeri çökertilemez sağlamlığını her zaman korumaktadır. Derrida yalnızca, “felsefe tarihinin (bulunuş (présence) felsefesinin) dışında hiç var olmamış ve işlevi olmamış olan bu gösterge kavramının içinde bulunan, sistematik olarak ve jeneolojik olarak bu tarih tarafından belirlenen, bir şeye karşı kaygı duymamaktadır.
‘Göstergeler Derrida’nın soru tipini ve onun biçimini belirlemiştir. Ona göre, neyin nasıl sorulmasının biçimlenişi ancak ‘bugün’ ve ‘şimdiden’ kaynaklanır. Çünkü başlangıç burada ve bugündedir. Sorunun biçimlendirilmesi de zaten yanıttır. Başlangıç sonun bitiminde, sonun bitimi başlangıçtadır. Derrida’daki ‘origine’ (köken) kavramı onun Rousseau ve Freud metinleri ile hesaplaşmalarında özellikle aydınlatıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Derrida’nın çoğu zaman, usdışıcılık veya görecilik ve öznelcilik ile suçlanmasının nedeni gösterge kavramını dönüşüme uğratan tavra- ve mantığa yabancı kalınmasından dolayı olabilir. Derrida’nın kendisi, kendi düşüncesini böyle suçlamalardan tamamen uzak görmektedir Derrida geleneksel felsefenin ve mantığın temel kavramlarından sanıldığı gibi vazgeçmek niyetinde değildir. Tersine onları kullanarak, onların aracılığı ile, onlara bugün için daha etkili olacak bir kullanım (anlam) kazandırma çabasındadır.