Sevgili Başkanımız Bensiyon Pinto için hazırladığım 19 Ocak 2022 tarihli yazımın bir bölümünü aşağıya alarak işe başlamak istiyorum:
“(Lider)…Bu kelimenin ilk defa İngiltere’de 14. asırda kullanılmaya başlandığını ‘laedan’ olarak yazıldığını görmekteyiz…
Aslında bu terimin 8. asırdan itibaren bugünkü Batı Almanya’da ‘leadara’ şeklinde (yani bugünkü kullanımına daha yakın) yaygınlaştığını görüyoruz. Diğer bir deyimle germen lisanından İngilizceye geçtiğini söyleyebiliriz.
Hangi görüşte olursak olalım sözcüğün anlamı değişmiyor, önder, başı çeken, öne çıkan kişi demekmiş.
Zaman içinde çok daha geniş manalarda kullanılmaya başlanmış ve neredeyse günlük hayatımızda en fazla kullanılan bir kavram haline gelmiş: Rehberlik eden, bir gruptan veya organizasyondan, bir ülkeden sorumlu olanlar diye tanımlanmaya başlamış.
Lider olan bir kişide tabiatın ona verdiği bazı hasletleri taşıması gerekir ki diğerlerini yönetsin ve bu sorumluluğu taşıyabilsin. Nitekim bazı kişiler tabii liderdir: bazı kişiler ise bu işi çok sıkı ve yoğun bir çalışmayla öğrenir ve geliştirebilirler.
Peki, başarılı bir liderin sahip olduğu veya sahip olması istenen vasıfları nelerdir:
Her şeyden önce şevk ve coşku ile davranması istenir.
Her yönüyle dürüstlük ve doğruluk beklenir…
Kişilerle temas, ilişki ve iletişim kurmak becerilerini mükemmelen kullanmalıdır.
Vefakâr olmalı ve belli bir karizma yayması istenir.
Çok güçlü, yerinde ve zamanında kararlar alabilmelidir.
Kendi yönetim kadrosu içinde bulunan kişileri de idare etmesi ve doğru yönlendirmesi beklenir.
Nihayet icap ettiği takdirde belli görevlerin yerine getirilmesi için gerekli yetki devrini yapabilmelidir.
Bu vasıfları kulunuz sıralamadı. Macmillan Dictionary’den aldım.”
Şimdi de ikinci terime geçiyorum, “Protokol”. 17 Temmuz 2019 tarihli yazımdan bir alıntıyı paylaşayım:
“Önce kelimenin Antik Yunan’daki anlamına bakalım. Rumcaya az veya çok vakıf olanlar lütfen gülümsemeye başlamasınlar. ‘Proto’ ve ‘Kolos’ kelimelerinin birleşmesinden meydan gelmiyor. (Bilhassa ucuz mizahtan kaçınalım.)
Protokollon’dan gelir (dikkat edin: iki ‘l’ ve bir de ‘n’ harfi var). Yani öne yapıştırılan veya önden gelen kâğıt anlamında. Bu belge genelde büyük bir raporun önüne yapıştırılır ve içeriği hakkında bir özetini sunardı. Seneler geçtikçe anlamı genişledi ve öncü kavramı gelişti. Diğer bir deyimle protokole dâhil zevat, ait olduğu topluma gelebilecek tehlikeleri, sürekli araştırarak, önleyici tedbirleri alacak kişilerdir. Başka bir yönüyle bakarsak, halkın en ön saflarında yer alıp, onu savunacak görevlilerdir.
Bu varsayımdan hareketle şu suali de sorabiliriz: Ülkemizde ve dünyada, böylesine bir yaklaşımla fiili veya muhtemel tehlikeleri gerçekçi bir şekilde sezip, kendi toplumunu korumak için gerekli önlemleri alan kaç hükümet sayabilirsiniz?
Ortadoğu’yu bir kenara bırakalım. Bu bölge asırlardır zaten bir cadı kazanı gibi kimin ne yaptığı ne istediği belli olmadığı gibi bölgenin göçlerden doğan müthiş sıkıntılarını da ülkemizin çektiğini maalesef her gün izliyoruz.
Avrupa Birliğine gelince, kuruluşundan itibaren güvenlik konusunda, iki bin yılının başlarına kadar muazzam müspet neticeler almıştı. Avrupa kıtası sulh ve sükûnun, refah ve huzurun parladığı bir yer olmuştu. Ancak göçmen sayısının artması sonucu ırkçılık tekrar hortlayınca, belli siyasi gruplar bu gelişen temayüllerden istifade ederek, iktidara ortak olmaya başlayınca, güvenlik adeta ikinci plana itilmiştir.
ABD son zamanlara kadar Atlantik Okyanusunun sağladığı güvenceden ziyadesiyle istifade etmişti. Aşılması gereken büyük mesafeler, adeta yöneticileri rehavete itmişti. Ancak, 11 Eylül baskını ve süregelen şiddet olaylarını, nihayet Orta ve Güney Amerika’dan gelen göç baskısını öngörememişlerdi.”
Yukardaki metinleri yazarken emin olun, bugün, kendilerini önder sayan kişilerin yetenek veya kabiliyetlerini ölçmemiştim.
Önderleri bırakın, etraflarına topladıkları bakan veya danışman ordularının, başkanlarına bazı yönlendirici fikirler veremeyecekleri aklıma dahi gelmemişti…
Kendilerini, insan haklarının tartışılamayacağı, insanının dünyada en yüce varlığı olduğu inancının kesin sahipleri, bir insanı kurtaran kişinin tüm dünyayı kurtaran kişi olacağına dair prensiplerin şaşmaz savunucularının hepsi, basit menfaatleri uğruna binlerce kişinin ölümüne ve milyonlarca kişinin göç etmesine adeta göz yummuşlar ve göz yummaya devam etmektedirler.
Medeniyet seviyesi refah seviyesi ileriye bakış açıları yönüyle en yüksek görülen ülke yöneticileri ve kendilerini antik Yunan-Roma medeniyetinin mirasçıları sayan milletler bu savaşı önlemek için siyasetçilerine hiçbir baskı dahi yapamamışlardır…
Saldırıyı başlatan ve bu saldırıyı adeta kaçınılmaz hale getirmek için, tutulamayacak sözler vererek, tarafları kışkırtanlar ortaya çıkacak feci bilançodan mutlaka manen ve maddeten sorumlu tutulmalıdırlar.
Bu savaş, artık Birleşmiş Millet Teşkilatının işlevini yitirdiğini de ortaya koymuştur.
Ümit ve temennim Batılıların derhal ama derhal “Bükemediğin eli öpeceksin” atasözüne uygun davranarak acilen dökülen kanları durdurmasıdır.
Gerçek bir “leader” arayışı içindeyiz…
Not: Bu yazıyı 13 Mart’ta kaleme aldım ve gazeteye gönderdim.