Son zamanlarda gözlemlediğim doktor ziyaretlerinde mekanik bir hava seziyorum. Doktor, hastanın ihtiyacı olan görüntülemeleri yapıyor, hızlıca elindeki reçete bloğuna ve kaşeye uzanıyor, bir - iki ana akım ilacı yazıyor, sigorta kağıtlarını özenle dolduruyor ve yarım bir gülümseme ile hastayı yolcu ediyor. “Ne güzel işte!” diyebilirsiniz.
Teknik yeterliliği yakalayan ve geçim derdi olmayan doktorlarda bile genel bir bezginlik seziyorum. Ettikleri yemine sadakatten işi sürdürüyorlar, ancak onları mesleki heyecandan arınmış buluyorum üzülerek. Bunu genelleştirmek hata olur, tabii ki… Ancak bütün hastaların internetten aldığı bilgilerle kendini yarı doktor hissettiği çağımızda bu yılgınlığı anlamak da mümkün. Hasta yakınlarının en fazla doktora daldığı ülke Türkiye… Bazen kurşunlar bile uçuşuyor. Keza avukatlar ve davalarla da uğraşmak zorunda kalma ihtimali var. Bu nedenlerle doktorlarımızın hastaya olan merakının azalmasını haklı buluyorum. İlgi ile sorular sorulan ve sayfalarca not alınan bütüncül yaklaşım rafa kalkmış görünüyor. Maddi tatmin de olmasa çoğu, mesleği bırakacak kadar mutsuz. Hafta sonları gelen hasta sorularına hep sıkkın cevap veriyorlar, halbuki hasta, vizitede kendisine ayrılan zamanda bu konulara değinebilmeliydi belki de…
Başarılı ve insan ilişkileri iyi olan doktorlar, bilgi ve görgü kaynağı olarak, bir tıp mirasını sürdürmek için hastanelerde eğitim vermeyi tercih etseler bile el üstünde hissetmiyor. Halbuki doktorluk, bir eğitim süreci olmalı. Kıdemli doktorların nasıl çalıştığını gözlemlemek eğitimin bir parçası olmalı. Yardımcı sağlıkçıların da yılmayıp meslekte sürekli olması, sağlık kurumlarında usullerin oturtulmasında ve ileri nesillere aktarılmasında önemli…
Bu girişin sebebi, tıp gibi girilmesi zor, mezun olması daha da zor, insanı canından bezdiren bir eğitim sürecinin yeteri kadar cazip hale getirilmediğine olan inancım… İnsan vücuduna dair teknik bilgilerin öğrenilmesi yanı sıra, yeniliklere, sürekli değişen cerrahi yöntemlere, az da olsa heyecan duymayı motive eden tek şey özel sektörde çalışabilme ihtimali…
Hastane/ klinik açmak isteyen girişimcilere pek çok ayrıcalık verilmesiyle sağlık hizmetleri ülkemizde hızlıca özelleşiyor. Fiyat politikalarının serbest bırakılması, doğal hak olarak iyi yaşamak isteyen tıp doktorlarının özel kurumlara akmasına yol açıyor. Sağlığın devlet elinde olanı tercih edilmeyen bir hal alıyor.
Ancak kanımca vatandaşın nasıl askere gitme görevi sıkıca denetleniyorsa, sağlıklı yaşama hakları da eşit derecede korunmalıdır. Devlet kurumları, özelde iş bulamayanların sosyal güvence için yamalandığı yer olmaktansa ışıl ışıl bir öğrenme mabedi olmalı kanımca. Orada eğitimci olmak özelde çalışan doktora bile prestij sağlamalı. Bütün bunlar da tabii ki bütçe ayırma önceliklerinin değişmesini gerektiriyor, ki bizim ülkemizde tercih edilmez…
Kısacası, sağlık sektörü, binalardan oluşan bir kurum olmamalı. Biri gider biri gelir düşüncesi sakıncalı. Kim kalp damar ameliyatını yeni gelene olmak ister? Teamüllerin, nesilden nesle aktarılabilmesi için devlet sağlık sektörünün cazip hale gelmesinin desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.
Bu sayede daha sağ duyulu, hastasını ilgi ile dinleyen, geçim sıkıntısı hüzünleri taşımayan doktorlara yer açmış oluruz…