Geçen sene ligin son haftasına kadar hem Beşiktaş hem Galatasaray hem de Fenerbahçe’nin şampiyonluk şansı vardı. Beşiktaş yarışı uzun süre önde götürmüştü ancak kadro darlığı ve sakatlıklardan dolayı son haftalarda oldukça puan kaybetmişti. Belki 2-3 hafta daha lig devam etse şampiyonluk kaçacaktı. Ancak hep ümitlilerdi. Sergen Yalçın şampiyonluk açıklaması yapıyordu, camia şampiyonluğa inanıyordu. Sonunda da şampiyonluk geldi. Galatasaray averajla ikinci oldu. Ancak Galatasaray da son dakikaya kadar hep şampiyon olacağına inanıyordu. Öyle de mücadele ettiler. Fatih Terim’in iddialı açıklamaları, etrafımdaki Galatasaraylıların şampiyonluk konusunda kendinden emin yorumları geliyor aklıma. Fenerbahçe ise Beşiktaş ve Galatasaray’ın ardından her iki takımdan da sadece iki puan eksik toplayarak sezonu üçüncü sırada bitirdi. Tek bir maç kazanma farkından bile bahsetmiyoruz yani.
Ligin son haftalarında maç fazlası olanlar sırayla liderliğe yükselirken yukarıda belirttiğim gibi Beşiktaşlılar ve Galatasaraylılar “şampiyon biziz” derken, çoğu Fenerbahçeli şampiyon olacağına inanmıyordu. Geçen sene lig biterken şöyle bir tweet atmışım: “GS taraftarı şampiyonluk yarışında üçüncüyken bile ümitli. FB ise son haftaya lider girse bile ümitsiz. Bu psikolojik üstünlüğü yaratan GS’yi ve FB yönetimlerini tebrik etmek lazım.”
Bunu neden anlattım hemen oraya geleyim. Geçtiğimiz hafta Galatasaray, Avrupa’da yoluna devam eden tek Türk takımı olarak, UEFA Avrupa Ligi’nde İspanyol devi Barcelona ile karşı karşıya geldi. İlk maç Camp Nou’da idi. Maç 0-0 bitti. Barcelona’dan orada gol yememek, ligde tarihinin en kötü sezonunu geçiren Galatasaray için büyük bir başarıydı. Düşünün ligde düşme hattına yakınsınız, rakiplerin alay konusu olmuşsunuz. O halde bile bir Avrupa macerası var, orada hikaye çıkabilecek bir maç var, 0-0 biten bir maçtan sonra “Barcelona’yı burada eleyebiliriz” inancı var. Nitekim buradaki maçta da tribünler full doluydu ilk golü de buldu Galatasaray. Ancak sonra basit yenen gollerle gitti maç. Dediğim gibi elenebilirsin, ancak en kötü zamanında bile psikolojik olarak üstünsün rakiplerden.
Bu yılların yönetim birikimidir. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak maalesef bunun Fenerbahçe tarafında da tam tersi olduğunu düşünüyorum. Başarılıyken bile bir başarısızlık hikayesi çıkıyor camia içerisinden. Örnek, Ersun Yanal şampiyon olduğu sene kovuluyor, Zico Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadığı sene kovuluyor. Daum takımı üst üste iki kere şampiyon yapmış, üçüncü sene son hafta Denizli’de şampiyonluk kaybediyor diye gönderiliyor. Obradovic bir koçtan çok daha fazlasıyken, sembolken gönderiliyor. Alex bacak bacak üstüne atmış, başkanın yüzüne bakmamış gönderiliyor. Aykut Kocaman Fenerbahçe tarihinin en golcü oyuncusu ve bana göre en başarılı Türk teknik direktörü ‘veri hırsızı’ denilerek görevinden alınıyor. Bunlar sadece aklıma gelenler. Bu yazıyı yazmamı tetikleyen şey ise sabah gördüğüm bir tweet oldu; “Sadece gerçek Fenerbahçe gurmelerinin bildiği futbolun yazılmamış kurallarından: ‘Fenerbahçe ölüm kalım maçında ölür’ durumuna istinaden bugün ikincilik için çok önemli Konya maçını kaybedeceğimizi biliyorsunuz değil mi?” Bunu bir Fenerbahçe taraftarı atmıştı. Yazıyı yazdığım şu saatlerde Fenerbahçe’nin lig ikinciliği için çok önemli olan Konyaspor maçına tam iki saat var. Ancak yukarıdaki yazıda da belirttiğim gibi Fenerbahçelinin ruh hali paragraf başındaki tweet’teki gibidir. Kim ki bu psikolojiyi tersine çevirir işte o camianın gerçek lideri olur. Fenerbahçe camiasının psikolog bir lidere ihtiyacı var. İyi bir psikoloji üzerine kurulan yönetimler on yıllar boyu sürecek ümit demektir. Ancak bir psikoloji değil de kavga dövüş üzerine kurulan yönetimler ise anlık başarı gelse bile yukarıda verdiğim örneklerle kendi kendini imha eder. Fenerbahçe’nin çözmesi gereken asıl problem de budur.