Kur Korumalı Mevduat (KKM) Sisteminin ilk geri dönüşleri geçtiğimiz hafta başladı. Sistemden geri dönüşte çıkanlar olmasın ya da mümkün olduğunca az olsun diye Dolar/TL’nin yavaş yavaş yükselmesine imkân tanındı. Böylece KKM yanında kontrollü serbest kur rejimimiz de oldu.
Size KKM neticesinde Hazine’ye binen yük miktarından bahsetmeyeceğim. Geçtiğimiz hafta bu çokça yazıldı çizildi. Zaten oralarda da kafalar karışık. Sistemin finansmanı iki kaynaktan sağlanıyor. Birincisi Merkez Bankası kaynaklı diğeri ise Hazine tarafından karşılanıyor. Merkez Bankası tarafından sağlanan finansman parasal artışa neden olduğu ve olacağı için bir nevi para basma anlamına geliyor. Bunun sonucunda da bizi bekleyen enflasyon. Hazine tarafından sağlanan finansmanı sağlamak için ise daha fazla vergi veya veri türü gelirler tahsil etmek gerekiyor. Bunu da zaten artan petrol fiyatları neticesinde içeriye yansıtılan benzin ve motorindeki artış ve normal üstünde artış gösteren trafik cezaları ile zaten yaşıyor ve görüyorsunuz. Haliyle akaryakıta yapılan her zam, enflasyonun ocağına odun atmak anlamına geliyor.
Peki bütün bunları neden yapıyoruz?
Çünkü para politikasının en önemli aracı olan faizi kullanamıyoruz. Bireysel faiz hassasiyeti ülkenin ekonomi politikasına egemen olmuş durumda. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, Katar bile geçtiğimiz haftalarda yaklaşan küresel enflasyon endişeleri nedeniyle faiz artırmak zorunda kaldı.
Faiz bir para politikası aracıdır. Hem de öyle etkili bir silahtır ki, doğru kullandığınız anda ekonomik dengeleri, destekleyici politikalarla birlikte sağlama imkânı verir.
Kur Korumalı Mevduat Sistemi Türkiye’yi iflasın eşiğinden almıştır. Bu doğru.
Ancak neredeyse iflas sürecine bizi götüren faizin etkisiz bir araç olmasından kaynaklanmadığı tam tersine faize bireysel olan hassasiyet ve karşı duruşun dini motiflerle bir politikasızlık aracı haline getirilmesinden oluştuğu çok açıktır.
Zaten özünde de KKM örtülü bir faiz artışıdır. Hem de kur nereye giderse gitsin ben aradaki farkı ödeyeceğim diyen ucu açık bir faiz artışıdır. Türkiye evet bir politika faizi artışına gitmemiştir ama hülle yoluyla ucu açık bir faiz artışı yapmıştır. Buna nema demek aradaki farkın faiz olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor maalesef.
Bütün bunların yanında KKM sadece ve sadece bir enstrüman. Başarılı olmuş mudur? Evet olmuştur. Ancak bu enstrümanı bir para politikası ikamesi olarak düşünmek son derece yanlıştır.
Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nebati, İstanbul’da ekonomistlerle yaptığı toplantıda Dolar/TL’deki 1 TL artışın Türkiye’nin borç stoğunda 450 milyar TL artışa neden olduğunu, oysa en kötü senaryoda bile KKM üzerinden Hazine’ye binecek yükün bunun 1/3’ü olduğunu söylemişti. Tabii bu tabloda doğru olan Dolar/TL’de 1 TL artışın borç stoğuna yüklediği 450 milyar TL + KKM’den dolayı gelen ek yük olmalıydı.
Eğer bu enstrüman gerçekten müthiş etkili ve sürdürülebilir bir uygulama olarak dünya çapında kabul görmüş olsaydı, Rusya Merkez Bankası aylar öncesinden gördüğü bu uygulamayı hemen alır ve %9,5 olan politika faizini %20’ye çekmez Kur Korumalı Ruble Sistemine geçerdi.
İşin bir tarafından sistem hala tartışma konusuyken, bir de üstüne üstlük yabancıların da Yuvam Hesabı üzerinden sisteme dahil olabileceklerini açıklamanın hiç de doğru bir karar olmadığını düşünüyorum.
Şöyle ki…
Yuvam hesabı ile Türkiye dışında yerleşik çalışma müsaadesine, oturma müsaadesine ya da mavi karta sahip Türk vatandaşlarına tanınmış bu hak bile başlı başına eleştiriye konu edilmeliydi. Çünkü burada parasını kazanmayan ama kazandığı yabancı parayı oturmadığı ülkede değerlendirip, olası kur artışı nedeniyle ek maliyete oturmadığı ve yaşamadığı ülkedeki (kendi ülkesi bile olsa) vergi mükelleflerinin karşıladığı bir sistem, vergi ödeyenler açısından zaten adaletsizliğin üst noktasıdır.
Şimdi bu hak Türk Vatandaşı olmayan gerçek ve tüzel kişilere de tanındı.
Ekonominin kendi dinamikleri ile işlediği ülkelerde, o ülkeye yatırım için gelen yabancılar kur riskini ve getiri riskini göze alarak gelirler. Bu riskleri minimize etmek için de bir karşıt finansal enstrüman ile koruma satın alırlar.
KKM ile yabancılara sıfır kur riski ve yüksek getiri garantisi verilmektedir. Sisteme giren yabancı girdiği andaki kur ile çıkacağı garanti olduğundan kurun sisteme girenlere ödediği %17 faizi alarak sistemden çıktığında %17 TL getiriye denk düşen doları da garantilemiş olmaktadır. Ana parasını da sisteme girdiği dolardan çıkarak koruduğu varsayıldığında her halükârda kazançlı çıkacaktır. Yabancının hiçbir riski yoktur.
İşin diğer boyutu eğer sisteme girişler çoğalır ve Dolar /TL değeri sisteme girdiği günden daha da aşağıya düşerse, yabancı sisteme örneğin 1.000 USD ile girdiyse, girdiği para karşılığında faiz + kurun düşmesinden dolayı daha fazla dolar ile çıkabilme imkanına da sahiptir. Dünya da böyle bir getiri garantisi olan ülkeyi ben bilemiyorum. Finansal piyasalarda risk faktörünü kaldırmak büyük bir risk doğurmaktadır.
Öte yandan bu sistemin yabancılara da açılması Türkiye’yi kolay para kazanılan üç ayda kolayca çıkılan ülke durumuna düşürmektedir. Gelecek olan para sıcak paranın en sıcağı olacaktır.
Yabancı bir yatırımcı ülkeye doğrudan yatırım yapıp, iş yapma, üretim, müşteri bulma, ürettiğini satma, vergi ödeme, personel maaşı ödemek gibi birçok konuyu göz ardı ederek, kolayca para kazanabileceği için doğrudan yabancı yatırımcı çekmek çok daha güçleşecektir.
Bunlar düşünüldü mü? Düşünülmüş olması lazım diye düşünüyorum.
Eğer amaç seçime kadar idare edelim, kuru yeniden zıplatıp ekonomi politikalarının başarısızlığını halka test ettirmeyelim ise, evet bu sistem seçime kadar idare edebilir.
Umarım bu hatadan çok geçmeden geri dönülür.
Kalın sağlıcakla….