“İçinde yaşadığı ortama alışma yetisi insanoğlunun belirgin bir karakteristiğidir” demiş John Maynard Keynes, nam-ı diğer; “kapitalizmin terbiye edicisi.”
Türkiye’de doğsaydı bu cümleyi aynen söyler miydi? Düşündüm. Çünkü Kasım 2021’den beri karşılaştığımız ekonomik tablo alışılacak gibi değil.
‘Nas’ ile başlayan ekonomik kriz yolculuğumuz bir gece ansızın KKM hesaplarının doğuşuyla şahlandı. Tüm ülke borcumuz varmışçasına, elimizde avucumuzda ne varsa KKM hesaplarına yolluyoruz… Çanakkale Köprüsü’nün maliyeti 40 milyar TL iken, 3 aylık KKM hesaplarının bize faturası 42 milyar TL….
Nasıl bir ekonomik modelin içindeysek hiçbir ekonomist tam olarak açıklayamıyor. Kem küm dışında araya rakamsal gerçekler yani zamlar giriyor. Hem de ne zam!
Mesela bir kilo domatesin bile Mart 2021 yılında 4 TL iken Mart 2022’de 25-35 arası fiyatlara ulaşmasına kimse anlam veremiyor. Maliyetlerin artması, benzinin, mazotun artmasıyla açıklayabiliyoruz da yine de mantıklı olmuyor. Çünkü dünyadaki oranlar bu değil!
Aslında başka başka karlar ve kurtarılan kimi şirketler batmasın diye feda edilen bir halk var. Benim hiç doğmamış torunlarımın torunlarına kalan dağ gibi borçlar oluşuyor. Hatta oluştu! Birileri şirketlerini İngiltere’ye geçiriyor. Aman iktidar değişirse elimdekiler de gitmesin diyen kliptokratlar zaten olası hükümet değişikliğine hazırlanıyor. Şaka değil, gerçek bu…
Gözlerindeki ışık aracılığıyla ekonomiyle mücadele ettiğini sanan Bakan Nebati ise enflasyonu timler aracılığıyla kovalıyor. Bakın burası çok önemli! “Ağam bizle eğileniyi!” diyor insan!
Çünkü Anadolu’da katıldığı bir televizyon programında “Enflasyonla nasıl mücadele ediyorsunuz?” sorusuna “Timlerimiz var” yanıtını verdi. Yani zabıtalar mücadele ediyor işte enflasyonla!
Cumhurbaşkanı da raflara gönderme yaptığından öyle tek tek sinekler kovalanıyor. Fakat her defasında onlar daha güçlü dönüyor…
Yani enflasyon bir kişi olsa, tezgahını Eminönü’nde açan seyyar satıcı olurdu, mücadele de onu kovalayan zabıta! Buradan bakınca ekonomik çapımız yeterince belli sanırım.
Liberal ekonomiler için timler, müdahaleler zaten ekonomik şartları tersine çeviren kabus girişimlerdir, normalde! Türkiye’de sözde liberal sistem mi diyim? Ne olduğu da belli değil ama boşuna yabancılar hem borsadan hem tahvillerden koşarak çıkmıyor! Müdahale her zaman korkutuyor, kaçırıyor… Ama mücadele edemediği yerde müdahaleyi işe yarar sanan ne yazık ki çok!
Arkasından “Bundan daha fazla düşmez” denen TL ise dolarla savaşta gibi. Sürekli baskılanıyor. Sürekli arka kapı füzelerini yiyip oturuyor. Fakat yayı çok gergin. Fena şoklanacak gibi… Kopmasa bari!
Yüzde 50’nin üzerine çıkmaz denilen enflasyonun köpüğü ise alınabilmiş değil. TÜİK bile 20 yılın zirvesi sayılan enflasyon verilerini yüzde 61,1 olarak açıkladı. Ama bakanımız yıl sonunda makul enflasyon seviyelerini göreceğimizin altını çizip duruyor. Şubat ocaktan daha iyi, mart şubattan daha iyi kafaları… Ama nasıl, neden bilen yok!
Merkez Bankası rezervlerinin eksi üstüne ekside olduğu konusuna hiç girmek istemiyorum. Ama her şey 128 milyar dolarla başladı.
Geçinmek Yaşamak mıdır?
Bence asıl soru bu! Çünkü eğer geçinebilseydi halk, belki evet. Yani hayatta kalmak daha doğru cevap da olabilir.
Diğer bir tehlike ise artan cari açık ve finansmanının nasıl yapılacağı, ne şartlarda yapılacağı meselesi! Sizi rakamlara boğmak istemiyorum ama beklentilerin çok üstünde rakamları göreceğiz. Ve nasıl finanse edeceğiz bakandan ses yok.
Haziran’a kadar KKM sürecek sonra turistler döviz getirecekti, fakat savaş bu dengeleri de değiştirdi. Ne olacağı henüz belirsiz. Rusların alım gücü ve Türkiye’ye tatili maliyetleri arttığından orada da işler değişti, beklendiği gibi değil.
Çok önemli iki soru var.
1-Dolar 20’ye doğru giderse şapkadan başka bir tavşan mı çıkacak?
2-Bu yoksullaşmayı kesecek bir zam oranı var mı ücretlerde?
(Mayıs ayı itibariyle yüzde 70’in üzerinde bir enflasyon göreceğiz -resmi olan, yoksa yaşadığımız yüzde 200- TÜİK bile nasıl açıklayacak belli değil.)
Yani Türkiye olarak bu halde olmamız büyük ayıp. Ortada çözülen hiçbir şey olmadığı gibi dalga geçercesine yapılan tuhaf açıklamalarla kalıcı hasarlara doğru gidiyoruz