Karaköy, Galata her geçen gün hızla değişiyor. Şehrin kalbinde, yaşanmışlıkların derinliklerinde unutulmaya yüz tutmuş hayatlarla, şehrin iyi ve kötü hafızası el birliğiyle enkaza gömülürken, şimdilerin yapayalnız mahallesi Alageyik Sokak´ın sesine kulak verelim mi?
Yeni açılan onlarca otel dışında İstanbullu diyebileceğimiz kimsenin artık pek yaşamadığı ama her gün sayısız insanın gelip geçtiği hem kalabalık hem de yapayalnız bir sokak Yüksekkaldırım, Alageyik ve nam-ı diyar Zürefa Sokakları…
Karaköy tabii ki en çok hanlarıyla, iskeleleriyle, 19. yüzyılın Wall Street havası veren ticari hareketliliğiyle, köprüsüyle değil, meyhane ve genelevleriyle de ünlü bir semt. Ama bu ün Fransa’nın Pigalle’i ya da Amsterdam’ın Red Light District’i gibi turistik ve makyajlanmış, turistlerin ilgiyle ziyaret ettiği bir ün değil. Karanlık, yalnız ve düşkün hikâyeleriyle şehrin göbeğinde çıkmaz sokaklara, tehlikeli adımlara saklanmış bir ün. Zürafa Sokak’ın eski adı Zürefa Sokak. Zürefa hem Farsça zarif kelimesinin çoğulu hem de Osmanlı’da lezbiyenler için kullanılan bir terim.
Zürafa Sokak, bir zamanlar müşterilerinden başka kimseyi içeri almayan, bir tarafta sıhhi banyo, öbür köşede emanetçisi ve demir kapılarıyla, korunaklı sistemiyle, Galata’ya kısa yoldan Alageyik Sokak’tan çıkmak isteyenlerin gözünün önünde işlek bir yokuşu derin bir yara gibi kesen hayatın durduğu bir mekandı yakın zamana kadar… Şehrin hafızasında birinci Mektep diye anılan Zürafa Sokak, hemen alt paralelde Kadem Sokak ve İkinci Mektep diye anılan Abanoz Sokak onca edebiyat eserine konu olmuş sessiz yaşanmışlıkların, kültürel belleğin acı dolu izlerinin son demleriydi. İstanbul’da ilk resmi genelev 1884’te Şura-yı Devlet kararıyla Abanoz Sokak’ta açılmış, oradan da Zürafa Sokak’a taşınmıştı.
Gelelim neden bu satırlarda şehrin kirli tarihine değindiğime… Geçtiğimiz pazar günü Galata Yahudi Mirası turumda her zaman olduğu gibi metruk, terk edilmiş Or Hadaş (Yeni Işık) Aşkenaz Sinagogu kalıntısını misafirlerime göstermek için Alageyik Sokağına saptığımda gördüğüm manzaraya hep birlikte kalakaldık. Hummalı bir şekilde çalışan iş makineleri sokağı dümdüz ederken, yıkılan evlerin arasından yalnızlık içerisindeki odalar, lavabolar, şehrin yasaklı bir hafızası da aynı anda el birliğiyle hiç yaşanmamışçasına kaybolmaktaydı…
Alageyik ve Zürefa Sokak yüzyılın başında Aşkenaz Yahudileri başta olmak üzere tüm Yahudiler için bu topraklardaki bir drama da ev sahipliği yapmaktaydı. Değerli yazarımız Metin Delevi’nin 2013 tarihli Şalom makalesinde aktardığı bilgilere göre, Kırım Savaşı esnasında esir alınan Rus Yahudi askerlerden bir kısmı İstanbul Galata’ya yerleştirilmiş ve bunlardan bazıları ekonomik nedenlerle fuhuş sektörüne yönelmişlerdi. Birkaç Rus Yahudi genç kullanılarak Doğu Avrupa’da Yahudi genç kızların kandırılıp İstanbul’daki genelevlere satılmaya başlanması ile başlayan dramlar, nihayet Balkan Savaşı’nda Ruslara savaş açılması sonrasında düşman tabiiyeti olmaları nedeniyle sınır dışı edilmeleri ile kontrol altına alınabilmişti. Fuhuşa karşı vurulan bu darbede en büyük rolü, Hahambaşı Hayim Nahum, Amerikan Büyükelçisi Morgenthau, Bene Berit ve Hilfsverein’ın oluşturduğu ‘beyaz kadın ticaretini engelleme komitesi’ oynamıştı. O dönem toplumdan tecrit edilen hayat işçilerinin yaşlılık dönemlerini geçirmek üzere kurdukları İhtiyarlar Yurdu ise 1960’lı yıllarda Hasköy’e taşınmıştı.
Bugünlerde size bahsettiğim bu tarihi sinagog, tıpkı Edirne Sinagogumuzun 2015 öncesi halinde olduğu gibi iskeleti ayakta, yaşanan onca dramın gölgesinde “Buradayım” dercesine yaşama direniyor. Madam Manukyan’ın varislerinin olur verdiği, Beyoğlu Belediye Başkanı Sayın Haydar Ali Yıldız’ın basın açıklamalarında “Zürafa Sokak’ta bir-iki tescilli bina var. Ayrıca iki sinagog ve bir kilise yapısı yer alıyor. Onlar korunacak. Restorasyonu söz konusu olacak” diyerek yeşil ışık yaktığı bu projeler de dileriz bir an evvel başlar ve bizler de bu şehrin hafızasını iyisi ve kötüsüyle anlatmaya devam edebiliriz…
***
Kadıköy Aya Eufemia Kilisesi Ramazan Tebriki
Yıllardır, gayrimüslimlere ait farklı kurum ve kuruluşların Ramazan tebriklerinden sonra bu yıl da, Kadıköy’de bulunan Ayia Eufemia Rum Ortodoks Kilisesinin ana giriş kapısının üzerindeki dijital ekrana, Ramazan ayının başlaması dolayısıyla "Hoş geldin Ramazan", "Hayırlı Ramazanlar" yazısına yer verildi. Mesaj olarak doğru ancak tarihi bir mekâna dijital tabela konması açısından estetik bulmadığım bu konuda siz değerli okurlarımızın görüşlerini merak ediyorum.
Farklı inanç gruplarının ibadethanelerinden diğer inanç gruplarının bayram, özel günlerini kutlaması ‘karşılıklı saygı ve sevgi’ bağlamında siz de destekliyor musunuz? Gelin hep beraber üç semavi dinin kutsal günlerinin yaşandığı bu ayda samimi duygularımızı paylaşalım.