Herkes gibi benim de sıkıldığım, üzüldüğüm, umutsuzluğa düştüğüm anlar elbette oluyor. Bu dünyada değil mi ki bir başıma yaşamıyorum, çevremde gelişen, beni doğrudan etkilemeyen sorunlar bile, o günümü nasılsa karartabiliyor. Aslında görmeye çalıştığımızda, bir olumsuzluk mutlaka bir köşeye sinmiş, pusuda beklemektedir. Kimimiz daha onunla karşılaşmadan acısını hissetmeye başlar, kimimiz görür ama görmezliğe gelir, kimimiz de onun ağır yükünü uzun bir süre omuzlarında taşır.
Mutlaka her birimizin karşılaştığı konu ve olaylara olan yaklaşımı farklıdır. Kendi payıma karşıma çıkan olumsuzluklardan etkilenmediğimi söyleyemem; ama kimi yaşanmışlıklarla birlikte kazandırdığı deneyimlerin, bunlardan en kısa sürede sıyrılmak için yararlı olduklarını düşünüyorum. Ayrıca başkalarının deneyimleri kadar, okuduklarımın da buna olumlu katkılar sağladığını eklemek isterim. Her biri, yaktıkları birer mumla, alacakaranlık yanımı daha çok aydınlatıyor. Bu satırları yazarken, bir süre önce yaşam öyküsünü okuduğum Alice’i anımsadım.
Kitabı yayımlandığında, Alice yüz sekiz yaşındaydı. İki yıl sonra da yaşamını yitirdi. Nazilerin Theresienstadt Toplama Kampından kurtulmuş, başarılı bir müzisyen olan Alice Herz-Sommer’in hayatını anlatan kitabı Caroline Stoessinger kaleme almış. Alice’in Dünyası, on yıl kadar önce de Türkçeye çevrildi. Bu kadının olağanüstü hayatını ilgi ve keyifle okurken, doğrusu hayran olmamak elde değildi. Ölüme karşı direncini, dünyaya iyimser bakışını, en olumsuz anlarda olsun umudunu korumasını… Öyle ki kampta bulunduğu sürece, küçük oğlu Rafi’yi uydurduğu öykülerle avutmuş, bir tiyatro sahnesinde olduklarını söyleyerek onun mutlu olmasını, yaşanan tüm olumsuzluklara karşı direnmesini sağlamış. Herkese örnek olabilecek zengin deneyimlerle dolu uzun yaşam öyküsü bir yana, yalnızca şu sözleriyle olsun bu insanı anmak istiyorum:
“Her yeni gün bir mucizedir. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun, hayata karşı tutumumuzu belirlemek her zaman bizim elimizdedir. Kötülük yeni bir şey değil. İyiyle kötü arasında seçim yapmak bize kalmış. Kimse bu gücü elimizden alamaz.”
Biliyorum, okuduğumuz bu sözler birçoğumuza yeni bir şey söylemiyor. Bu ve bunlara benzer görüşleri, bugün birçok kişisel gelişim kitabında bulabiliriz; ama sanırım hiçbiri bunları Alice gibi yaşamın imbiğinden geçirerek, inanarak söylememiştir. Bu yüzden deneyimlerimizin de önemli birer servet değeri olduklarını düşünüyorum. Belki de bilgelik yolu, açılan bu kapıdan geçiyor.
Yine yakın zamanda okuduğum, Ursula K. Le Guin’in yorumuyla ünlü Çin düşünürü Lao Tzu, Gücün Çeşitleri’nde şöyle diyor:
“Başkalarını tanımak zekâdır,
kendini bilmek bilgelik.
Başkalarını yenmek kuvvet ister,
kendini yenmek büyüklük.
Servet, yetinmeyi bilmektir.”
Soluk aldığımız sürece olumsuzluklar her zaman karşımıza çıkacaktır. Onları bilgelikle karşıladığımız ölçüde, üstümüzdeki yükü artacak ya da azalacaktır diye düşünüyorum.