Bu kış oldukça soğuk ve hatta yer yer sert geçti. Yazın sıcaklığından pek hoşlanmayanların bile “Artık yaz gelsin” dediklerini sık sık duyar oldum. Ancak hafif hafif güzel havalar kendini gösterse de tamam artık soğuklar bitti dediğimiz anda yeni bir soğuk dalgası bizi karşılar oldu.
Küresel ölçekte ekonomilerde de durum aynen bu şekilde.
COVID-19 etkilerinin azalmaya başladığı, maskelerin yavaş yavaş çıkartıldığı, aşılananların hastalansalar dahi daha hafif atlattıkları bir döneme girdik. Tam her şey iyileşecek, güzel günler yakında derken Ukrayna-Rusya savaşı ile ekonomiler yeniden tehdit altında. Üstüne üstlük Çin’de devam eden salgın nedenli kapamalar tedarik zincirinin bir kez daha kırılması riskini ortaya çıkarıyor.
Geçtiğimiz hafta yayınlanan IMF raporunda küresel büyüme tahminleri aşağı yönlü revize edildi.
Ben IMF raporlarında verilen nokta atış büyüme tahminlerine çok takılmam. Hele ki Türkiye büyümesine ilişkin IMF beklentileri hemen hemen hiç tutmaz. Ancak bu raporları yine de bir yön çizmesi, bölgesel ve küresel riskleri incelemesi nedeniyle de değerli bulurum.
Bu seferki rapor ‘Enflasyon Riski’ne dikkat çekiyor ve büyümenin aşağı çekilmesine sebep kabaca üç unsuru ön plana çıkarmış gözüküyor.
Bunlardan ilki Ukrayna-Rusya savaşı. Bu savaşın hem Ukrayna hem de Rusya ekonomileri üzerinde daralmaya sebep olmakla kalmayacağı, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar nedeniyle Batılı ülkelerin de bu yaptırımlardan etkilenip ekonomilerinin küçüleceğini söylüyor rapor.
Bunu uzun zamandır ben de ifade etmeye çalışıyorum. Rusya sadece bir enerji ihracatçısı ülke değil. Aynı zamanda dünyanın en büyük dokuzuncu ekonomisi (ya da idi). Örneğin Avrupa’nın lokomotifi Almanya’nın Rusya ile ticareti üst seviyede gerçekleşiyordu. Almanya için en önemli ihracat pazarlarından biriydi Rusya. Fransa, İtalya, İspanya için de benzer şeyler söylemek mümkün. Hatta ABD’nin bile Rusya ile yoğun bir ticaret içerisinde olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz hafta Netflix’in 2022 birinci çeyrek bilançosu (19 Nisan 2022) açıklandığında, sadece Rusya’da 700 bin abone kaybına uğradığını, nette küresel ölçekte abone kaybının 200 bin abone olduğunu gördük. Petrol fiyatları üzerinde savaş etkisini zaten yaşıyoruz. Diğer emtia fiyatlarında da hala yüksek seviyeler devam ediyor.
Dünyanın tahıl deposu bu bölgede yaşanan savaş küresel gıda fiyatlarının daha uzun bir müddet yüksek seyredeceğini bize söylüyor. Yavaşlayan ekonomiler ve artan enflasyon ‘Enflasyon içerisinde daralma’ riskini de beraberinde taşıyor. Gelişen ülkelerin stagflasyona girme riski gelişmişlere göre çok daha yüksek.
Diğer bir neden olarak yüksek küresel enflasyona karşı merkez bankalarının sıkılaştırıcı politikalar uygulaması sayılmış. Çin’i ve bizi hariç tuttuğumuzda onlarca ülke, yaşadıkları yüksek enflasyon ve gelecekte de enflasyon kaygısı nedeniyle faiz artırımına gittiler ve hala gidiyorlar. Amerikan Merkez Bankası FED Mart Toplantısında 25 bp faiz artırmıştı. Büyük Merkez Bankaları yılda sekiz toplantı yapıyorlar. Elde kaldı altı toplantı. Bölgesel FED Başkanlarının şahin konuşmaları neticesinde piyasa FED’in dokuz faiz artışı yapacağını fiyatlıyor şimdilerde. Bu da birden fazla toplantıda 25 bp üstünde faiz artışı olması demek. Hatta FED daha da şahin olup 75 bp faiz artışı ile birkaç ay devam edebilir.
Bir yandan da FED bilançosunun küçültüleceği bir yıl olacak bu yıl. Hem paranın maliyeti artacak hem de miktarı azalacak. Avrupa Merkez Bankası bile temmuz ayında bir faiz artışı olabileceğini ima ediyor.
Bizden hiç bahsetmiyorum. Çünkü bizim Merkez Bankası’nın bu aşamada bir faiz artışı yapmayacağını artık herkes biliyor. Kur Korumalı Mevduata denizdeki can simidi misali sarılmış bir ekonomi yönetimi var. Merkez Bankamız ise baharı özlediğinden olsa gerek, hayata toz pembe bakıp, kuşların sesi, böceklerin hareketi üzerine yazılar yazıyor.
Bakın burası şaka değil. Gerçekten de Merkez Bankamızın 14 Nisan 2022 tarihli Para Politikası Kurulu metninde (Tıpkı bir önceki Para PK metninde olduğu gibi) aynen “Kurul, sürdürülebilir fiyat istikrarı ve finansal istikrarın tesisi için atılan ve kararlılıkla sürdürülmekte olan adımlar ile birlikte, küresel barış ortamının yeniden tesis edilmesi ve enflasyonda baz etkilerinin de ortadan kalkmasıyla dezenflasyonist sürecin başlayacağını öngörmektedir” dediğine bir kez daha şahit olduk. Küresel Barış diyorlar. Yani dünyadaki tüm sorunlar çözülüp küresel barış ortamı tesis edilince bizde dezenflasyonist süreç başlayacakmış (Burada içtenlikle gülebilirsiniz).
Sonuncu risk faktörü ise Çin’de meydana gelen kapamalar olarak ifade edilmiş. Limanlarda sıra bekleyen gemilerin ne kadar yüksek sayılara eriştiğini, dünyanın önemli markalarına üretim gerçekleştiren eyaletlerin kapandığını hep gördük ve görüyoruz. Galiba Çin’in kendi ürettiği aşılar mütasyonlara karşı etkili değil. Geçtiğimiz hafta Batılı Devletler Çin’e batı kaynaklı aşıları tedarik edebileceklerini söylemişlerdi. Sahi biz de bir ara COVID-19 ile mücadele için Çin aşıları kullanmıştık değil mi?
Çin’in tekrar asgari normallere dönmeden tedarik zincirinde arz yönlü şokların etkisinin azalması pek mümkün gözükmüyor. Çin Yönetimi de bu yıl büyümenin düşük kalacağını gördüğü için ekonomiyi canlandıracak bir dizi önlemler paketini geçtiğimiz hafta açıkladı. Ancak küresel talep yüksek enflasyon nedeniyle daha da düşecek gibi gözüküyor.
Özetle 2022 yılı ‘Enflasyon’ temasının üzerinden şekillenecek ‘daralma’lar ile geçecek gibi duruyor. Küresel ölçekte merkez bankaları para politikası önlemleri ile asıl ekonomik felakete sebep olan enflasyona karşı kendi ölçülerinde tedbirler alıyorlar.
Biz de enflasyonla mücadele ile ‘sözel bir şekilde’ tam gaz gidiyor. Enflasyon timleri bile oluşturuldu. Çarşı pazar gezerek enflasyonla mücadele etmesi bekleniyor bu timden.
Peki eyleme geçen bir mücadele var mı diye sorarsanız, bakın bu yok işte. Baz etkisi nedeniyle enflasyonun aralık ayında düşeceğini açıkladı Sayın Bakan. Bir de KKM var tabi. Aslında her şey buna bağlanmış durumda. İlk üç ayda gelen veriler uygulanan yeni modelin başarılı olamadığını gösteriyor. Peki revizyon var mı? O da yok.
Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete demiş atalarımız. Bakalım yolun sonu kıyamet mi? Yoksa zenginleşme ve refah mı olacak?