“Tamam, her şeyi bitirdik. Konu kalmadı şimdi de papaların nasıl seçildiklerini merak ediyorduk. Çok şükür ona da nihayet sıra geldi” dediğinizi duyar gibiyim.
Lütfen acele etmeyin. Arkanıza rahatça yaslanın ve paylaştıklarımın ne kadar güncel bir konuya temas ettiğine ikna olacağınıza inanıyorum.
Tarih 29 Kasım 1268. (Evet, 750 sene evvelinden bahsediyorum ama biraz sabredin). Papa Clement IV vefat eder. Cenaze merasimi usulüne göre yapılır, defnedilir.
Yine usulüne göre belli bir süre içinde yeni bir papa seçilmelidir.
Yetkili kardinaller yeni bir papa seçmek üzere Aralık 1268’de Viterbo1 Papalık Sarayında toplanırlar. (Bu saray bugün dahi bütün ihtişamıyla ayaktadır ve turistlerin önemli bir uğrak yeridir.)
Papa, her zaman dönemlerinde mevcut tüm kardinallerin toplanıp aralarından birini seçmeleriyle belirlenir. 1268 yılında yirmi kardinal vardı. Ancak daha ilk günden biri istifa etti.
Geriye kalan on dokuz kardinal arasında ciddi anlaşmazlıklar sürüyordu. Çoğunluğu Fransız kardinallerin teşkil etmesine rağmen seçim için gerekli üçte iki oyu toplayamıyorlardı.
İtalyan kardinaller asla Fransızlarla uzlaşmaya yanaşmak niyetinde değildi.
Aradan – inanmayacaksınız - iki sene geçer. Papa bir türlü seçilemez.
“Tamam, seçilmesin ne olur yani” diyemezsiniz.
Özellikle 13. asırda sosyal ve siyasal hayatın her safhasında kardinallerin faaliyetleri ve papanın onayı hayati bir önem taşımaktaydı. Evlilikler, doğumlar, belli yaşlarda yapılan vaftizler, kilise yöneticilerinin tayini, özlük hakları ve nihayet kralların ve prenslerin isat törenleri yapılamamaktaydı…
Özetle işler durma noktasına gelir. Bu süre içinde en etkili kardinallerden De Susa, (bizim futbolcu ile bir akrabalık ilişkisi yok) vebadan hayatını kaybetti.
Halkın sabrı taşmıştı. Kardinallerin dışarılarda dolaşmasını önlemek üzere hepsini saraya kilitlerler2. İlaveten her türlü çıkış veya kaçış imkânını engellemek için tüm pencere ve yan kapıları tuğlalarla örerler.
Bu tedbir de işe yaramaz. Bir türlü seçim yapılamamaktadır. Artık köylülerin de sabrı taşmıştır. Kardinalleri açlıkla yola getirmeyi denerler. Tüm yemeklerin onlara ulaşmasını önleyerek, günde üç öğün sadece ekmek ve su verirler. Arada iki kardinal daha vefat eder. Geriye 16 kardinal kalmıştır.
Seçim görüşmeleri bu baskılara rağmen devam eder. Kardinaller anlaşamamaktadır.
Halk yeni bir çareye başvurur. Papalık sarayının çatısını olduğu gibi sökerler. İçerdekiler artık hava şartlarına karşı da mücadele edeceklerdir.
Yine direnirler. Ama dayanma güçleri de epey azalmıştır. Papa seçiminde yine de mutabık kalmazlar.
Bunun üzerine yeni seçilmiş ve taç giyme törenini bekleyen Fransa kralı Philippe III devreye girer. Viterbo’ya -bugünkü tabirle- çok sert bir ültimatom gönderir.
Kardinaller dehşete düşer.
1 Eylül 1271 tarihinde (yani 1006 gün sonra) seçim görevini altı kişilik bir komisyona havale ederler.
Şaşacaksınız ama aynı gün -dikkat- aynı gün, kardinal dahi olmayan X. Gregorius unvanı ile anılacak kişiyi papa seçerler. O tarihte seçilen kişi İtalya’da bile değildir. Dokuzuncu haçlı seferine katılmış olan din adamı Akko şehrindedir.
Haber ona ulaştırılır. 12 Şubat 1272’de Viterbo’ya gelir ve 13 Mart 1272 den itibaren Roma’da görevine başlar.
Hatırlatalım. Orta Çağdayız. Karanlık çağ diye adlandırdığımız bir dönemin tam ortasındayız. Demokrasi insan hakları ifade özgürlüğü gibi kavramların hayalinin bile kurulamayacağını farz ettiğimiz yıllardayız.
Aynı dine sahip, aynı lisanı -Latince- konuşan, benzer eğitimlerden geçmiş kişilerden bahsediyoruz. Yaşadıkları ülkelerde çok kudretlidirler. Diledikleri anda tüm sınıflara mensup kitleleri harekete geçirebilirler.
Bu kardinaller arasında ciddi anlaşmazlıklar vardır. Her hizip kendi menfaatini savunmaktadır ve her gruba belli devletler destek vermektedirler.
Bu tabloya bakarak savaşların yayılması işten bile değildir.
Ancak tercih edilen yöntem diyalogdur. Ne kadar zor, ne kadar gergin, ne kadar ‘stresli’ bir durum olsa bile bıkmadan usanmadan tartışmaya devam tercih edilmiştir.
Halkın tutumu da daha ilginçtir. Toplantı kardinallerin arasında olsa bile, tüm dinî meclisi karar almaya zorlamak için hiç şiddete başvurmadan ilginç çareler icat etmektedirler.
Sonuçta 1006 gün sonra anlaşma sağlanmış ve hiç kimsenin burnu dahi kanamamıştır.
Aradan 750 sene geçti. Aynı ırka mensup, aynı dili konuşan, büyük çoğunlukla aynı dine sahip, aynı coğrafyayı paylaşan iki millet diyalog yerine savaşı tercih ediyor.
İhtilafın konusu ise, kelimenin tam anlamıyla “incir çekirdeğini bile doldurmaz.”
Daha da kötüsü bunları görüşmelere teşvik edecek kişi ve kurumlar, tam tersine, iki tarafı da savaşmak için adeta kışkırtmışlardır.
Netice maalesef önümüzdedir. Dünya, Orta Çağı bırakın, mağara çağına sürüklenmiş, insanlar çaresiz bırakılmıştır. Her fert artık kendisini korumak için kişisel tedbirini almaya çalışmaktadır.
Ümit ve temennim Birleşmiş Milletlerin, bütün siyasî yatkınlıklarını bir kenara bırakıp bir an evvel duruma müdahale ederek, tüm taraflara müthiş zararlar veren, akıl mantık ve insaf dışı bu savaşı durdurmasıdır.
---
1 Viterbo: Roma’nın hemen kuzeyinde tarihî bir şehir.
2 Bu tarihten itibaren Papa seçimi için kardinaller daima kilit altında toplanır. Bu toplantıya “conclave” (con clave= kilit ile) denilir.