Havanın ısınmaya başlamasından istifade, on günlük bayram tatili için Büyükada’ya gitmeye karar verdik. Bindiğimiz Kabataş-Adalar seferi yapan gemi oldukça kalabalıktı. Nispeten mesafeli olan bir köşeye oturduk. Yanaştığımız her iskelede inenlerin yerine bir kalabalık daha bindi. Garip bir duygu, tüm bu yoğunluğun içinde tek tanıdık simaya rastlamadık. Dahası, çımacı haricinde Türkçe konuşanı da duymadım. Çoğunluk Afgan turistlerdi.
Motorla vapur aynı anda Ada’ya vardı. Abartmıyorum iskele çıkışından arabacılara kadar olan mesafede bir insan seli vardı. Belediye kahvesi, Ksidas Kitapçı ile dondurmacıları görmesem Kabil veya Kanderah’dayım diyebilirdim.
***
Adet üzere önce Büyükada Fırınında Hüseyin’e uğradık. Pastanenin geleneksel tatlı ve tuzlu bisküvilerinden alıp devam ettik. Vakit öğleye geliyordu ve çarşının içinden mis gibi (!) lahmacun kokusu yayılıyordu.
Nadir kalan manav tezgâhlarında, dilimlenip selofanlanmış kavun/karpuz, diğer meyve ve sebzelerin üzerinde ‘tane’ ile satılır’ etiketleri gördüm. Bir vakitler Avrupa’da şaşkınlıkla baktığımız bu uygulama artık bize de gelmişti. Kısa bir alışveriş için markete girdik. Ödeme yaptığımızda kasiyer para üstünü sayarken, “Artık on kuruş, beş kuruşları saymıyoruz. Hurdacılar 100 kuruş karşılığında 130 kuruş veriyor” dedi. Bir an duraksadım. Bu Ada’ya özgü bir uygulama mıydı, yoksa her yerde böyle miydi? İş Bankasının metal kumbaralarını hatırladım. Bozuk paraları bütünlediğimizde ne sevinirdik. Geçerliliği sürdürülseydi, çocuklar şimdi maden zengini olurdu.
***
Bir süre önce apartmanın borularında arıza çıkınca kaloriferlerin suyu boşaltıldı. Görevlimiz de havalar ısındığı için artık kaloriferin yanmayacağına karar verdi. O arada biz de Ada’ya gitmiştik. Bayram tebriki için komşuları aradığımızda, “Sakın gelmeyin, evler buz. Kliması olmayan daireler ısıtıcı aldı” dediler. Kara mizah gibi geldi. Şehirde soğuktan kaç, ısınmak için Ada’da kal. Nisan ayı şakaya gelmez. İyi ki pandemi sırasında Ada’da daha güvende olacağımızı düşünerek, eve ısıtma sistemi yapmışız.
***
Artık yaz boyunca ne Ada’nın Afgan istilasından, belediyenin ilgilenmediği ‘kiralık bisiklet’lerden kaynaklanan trafik kazalarından, frenleri tutmayıp yayalara çarpan bakımsız taksilerden söz etmemeye karar verdim. Değiştiremeyeceklerim için sıkıntı almak bir işe yaramıyor.
‘Etme, bulma dünyası’… Vaktiyle azınlıkların gitmesine tepki vermeyenler, bugün kendi mekânlarında azınlık durumundalar.
İki arada bir derede kalan doğma büyüme Adalılar ilkbaharda açan mor salkımlar ardından erguvan ve ıhlamur ağaçlarının arasından geçerek dışarıdan gelenlerin bilmediği toprak yollarda yürüyüp soluklanıyor. Sahipleri göç etmiş olsa da her Rum evinin bahçesinde dikili olan melisa ağaçları, akşamüstleri açan yaseminler yaşamaya devam ediyor. Çocuklar hâlâ Maden’de, Anadolu Kulübü ve Su Sporları’nın önünde duran Yunus’tan vişneli dondurma almak için sabırsızlanıyor.
Bütün olumsuz gelişmelere rağmen Ada’yı seviyorum. Değişen koşullar farklı seçenekleri de beraberinde getiriyor. Sadece ilkbahar ve sonbahar aylarını Ada’da geçiren, ortalık yerlerde dolaşmadan keyfine varan çok güzel insanlar da var.
Sağlıkla kalın.
* Afgan dilinde, ‘iyi akşamlar Büyükada’ anlamında.