Bunu bilmiyordunuz değil mi?
Tabii ki bilmiyordunuz. Bu söylemi kulunuz şu anda ortaya atıyor.
Peki. Niye 11 Mayıs?
Fotoğrafını gördüğünüz şehir 11 Mayıs 330 tarihine kadar Byzantion olarak anılmaktaydı. Ancak, 1. Konstantin burayı Roma İmparatorluğunun doğu merkezi yapma kararını alınca muazzam bir imar hareketine girişir.
Şehir planlarını getiren -bugünkü unvanlarıyla- şehircilik uzmanlarının elinden kalemlerini alır ve alanı büyütmeye başlar. Mimarlar şaşırmıştır.
“Efendim nerede duracaksınız?” diye sorarlar. Cevabı ilginçtir: “Benim önümde biri (Meryem Ana) var. O, dur deyince, duracağım…” Sonuçta ilk düşünülenden dört kat daha büyük bir yerleşim mekânı ortaya çıkar.
Örnek olarak Roma alınmıştır. O da 7 tepe ve 14 bölgeye sahiptir.
Konstantin -yine bugünkü tabirle- zamanın Anadolu ağalarına mutlaka planlanmış mahallere kendilerine güzel bir villa yapmalarını da neredeyse şart koşar.
İnşaat ve yenileme faaliyetleri altı yıl kadar sürer.
Buraya müsaadenizle bir not düşmek isterim… Büyük imparator şehre yerleşecek halkın da iaşesini dahi düşünmüştür… İlginçtir (ve güncelliğine dikkatinizi çekmek isterim) önce ekmek ihtiyacını düşünmüştür. Dönemin Mısır yönetimi ile yaptığı sözleşmelerle sürekli buğday teminini garantiye almış, ayrıca belli kesimlere ücretsiz ekmek dağıtılması için ‘tebliğler’ yayınlamıştır1.
11 Mayıs 330 tarihinde yani 1792 yıl önce bugün, büyük bir törenle Byzantion “Nova Roma” (yeni Roma) adı ile kutsanır. Yedi yıl sonra imparator ölünce, onun adı ile yeniden kutsanır. Artık şehrimizin adı resmen Konstantinopolis’tir… Asırlar boyunca böyle anılacaktır.
Ancak halk arasındaki konuşmalarda “Nereye gidiyorsun?” diye sorulduğunda cevaben “Stin poli” denirdi. Yani “Şehre” denir ve nerenin kastedildiği anlaşılırdı.
29 Mayıs 1453 tarihinde fetihten sonra, şehrimiz için genelde Arapça, Konstantiniye adı kullanılmaya başlandı. Ancak çeşitli vesilelerle, Der-Saadet, Payitaht, Asitane2, Der Aliye deyimleri de metinlere girmişti.
Buna rağmen ‘Stinpolis’ kelimesi halkın dilinden düşmemişti. Asırlar boyunca ‘Stanbul’ daha sonraları da İstanbul şeklinde telaffuz edilegelmişti. Yabancılar ise ‘Constantinople’ kullanmışlardı.
29 Ekim 1923’ten itibaren şehrimiz, neredeyse 1600 yıl sürdürdüğü başkent unvanını kaybetmişti. 1930 yılında da dış ülkelerden gelen mektupların adres bölümünde sadece ‘İstanbul’ yazması halinde, dağıtıma tabi tutulacağı aksi halde mahrecine iade edileceği resmen dış PTT merkezlerine bildirilmişti.
Yabancıların alışmaları kolay olmadı. Düşünün 1950 yılların başlarından itibaren radyolarımızda Eartha Kitt’ten tutun bizim Dario Moreno’muzdan dahil şu ünlü şarkıyı dinliyorduk:
Istanbul was Constantinople
now it's Istanbul, not Constantinople
been a long time gone, Constantinople
now it's Turkish delight on a moonlit night3
1970’li yıllarda kulunuz seyahate başladığı zaman dahi sık sık “Contantinopolis’e gidecek uçak uçuşa hazırdır, lütfen şu numaralı kapıya gidiniz” uyarılarını duyardık. Ancak ve bilhassa Türk Hava Yollarımızın dünya semalarına hâkim olmasıyla, artık sadece ‘İstanbul’ duyuluyor.
Yazımın başına dönüyorum; ismini nasıl söylersek söyleyelim “bir sengine yekpare acem mülkünün feda” edileceği bir “şehr-i stanbul’a” sahibiz… Değerini bilerek mutlaka daha da güzelleştirmeli ve dünyaya daha fazla tanıtmalıyız…
İşte bu yüzden bendeniz, 11 Mayıs tarihini İstanbul Dünya Günü olarak kabul edilip ilan edilmesini öneriyorum…
---
1 Şehrimizin bu konudaki sorunu 1792 yıldır sürüyor. (Yani şimdi çıkıp bana kendi kendimize yeten 7 ülkeden biriydik demeyin).
2 Asitane: “Devlet eşiği” anlamında kullanılmıştır… Farsçadır. Bugün Asitane adlı bir lokanta Kariye camisinin yanında hizmet veriyor. Sırf Osmanlı yemekleri servis eder.
3 Şarkı 1953 yılında Jimmy Kennedy tarafından yazıldı. Bestesi Neil Simon’a ait. Buraya ilk kıtasını aldım:
İstanbul Constantinople idi
Şimdi istanbul’dur Constantinople değil
Constantinople gideli çok uzun zaman oldu
Şimdi mehtap altında bir Türk lokumu..,