Böyle bir dünyada savaş biter mi?
Sabah sabah…Daha gözümüzü açar açmaz… Moralimizi alt üst eden haberlere bakıyoruz.
Üslup bozukluğu, hayat pahalılığı, işsizlik, adaletsizlikten yakınırken yanı başımızdaki savaş ise daha güne başlarken hepimizin hayatına dahil olup bizi meşgul tutuyor…
Meşgul tutuyor dediysem yanlış anlaşılmasın… Bir meşgale olarak değil.
Kafamızı kazan, kalbimizi ise kaya gibi ağırlaştırıyor…
Yaşadığımız zamana dair bir tarif bu…
Umutsuz kalmamak için ve olumlu düşünmek için mücadele eden karmakarışık ve vahşi bir dünya…
Sonu görünmeyen bir savaşa her gün şahitlik etmek, bu düzende var olmaya çalışmak son derece yorucu olsa bile bizim de gerçeğimiz bu.
Bir umut çatışmalar biter diye her gün baktığım haberlerde silah alımları ve talepleri savaş rüzgarlarının üzerimizde daha uzun süre eseceğine dair ipuçlarını saçıyor…
Pentagon, ticari olarak mevcut silahların teslimatını hızlandırmak için 136 milyon dolar harcadığı ‘alışveriş listesini’ cuma günü detaylandırdı. Bu ‘liste’ Amerikan firmalarından alınan silah, ekipman ve mühimmat desteğinden ziyade farklı bir klasmanda askerî destek yapıldığını gösteriyor.
Washington Post haberine göre 22,6 milyon dolarlık geliştirilmiş keskin nişan yapabilen roketlerin, 17,8 milyon dolarlık kamikaze droneların ve 19,7 milyonluk puma gözlem dronelarının (istihbarat toplanmasında etkili olduğunu) ve listede yer aldığını biliyoruz.
Pentagon Ticari İlişkiler Müsteşarı Bill LaPlante cuma açıklanan listenin ardından ABD’nin kendi stoklarından Ukrayna’ya askerî destek yaptığını, Pentagon’un mühimmat ve silah teminatı için savunma şirketleriyle görüştüğünü açıkladı. Stinger anti-uçak ve Javelin anti-zırh füzelerinin ABD’nin kendi ordusundan oraya takviye ettiğini ve bunların yerinin doldurulacağını söylemesinin ardından LaPlante “Biden hükümeti gerekli tüm desteği Ukrayna’ya vermeye devam edecektir” dedi. Pentagon’dan yapılan tek açıklama bu değildi…
Ek bir yardım paketi yapıldığı, içerisinde 150 milyon dolarlık mühimmat, radar ve elektronik jammerların bulunduğu, bu silahların Donbas bölgesindeki çatışmalar için revize edilmiş sistemlere ait olduğu da açıklandı.
Amerikalı yetkililer, askeri destek yapılırken ellerindeki silahların ve teknolojinin ne olduğundan çok, hangilerinin ulusal güvenlik tehdidine ve istihbarat açığına sebebiyet vermeyeceği hususunda elemeye gidildiğini ve tercihlerin ona göre yapıldığını da belirtiyorlar. ABD Savunma Bakanı Llyod Austin, Ukrayna’ya destek verirken Amerika’nın kendi güvenliğini düşünerek istihbarat ve stok konusunda hassasiyet gösterildiğini vurguladı.
Ancak Cumhuriyetçi Senatör John Boozman “Yıllardır birçok ülkeye yolladığımız fakat yerine koymadığımız ve üzerine Ukrayna’ya tedarik ettiğimiz yardımların ordumuzun stoklarını tükettiğine dair endişelerimiz var” diyerek Austin’e süreci takip ettiklerinin işaretini verdi.
Pentagon bu sürede eğitim programlarının tekrar başladığını, Ukraynalı askerlerin ABD’ye geldiğini, özel tasarlanmış silahları kullanmayı öğrenmek ve döndüklerinde kendi ordularına öğretmek üzere orada bulunduklarını açıkladı.
Biden Senato’ya seslenişinde silah yardımının onaylanmasının aciliyetine ve ehemmiyetine vurgu yaptı. Askeri olarak kuvvetli bir Ukrayna’nın ancak meydanda ve müzakere masasında olabileceğini hatırlatırken, Senato 33 milyar dolarlık yardım paketine ek olarak 20 milyar dolarlık güvenlik paketine onayı değerlendiriyor. Pentagon Sözcüsü John Kirby bu destek paketlerinin önümüzdeki beş ay Kiev için yeterli olacağını geçtiğimiz haftalarda açıklamıştı.
Kiev için silah ve mühimmat desteğinin yanı sıra ABD ve batıdaki diğer müttefiklerinin duruşu önemini koruyor. Savaş üç aydır devam ediyor. Biden yönetimi NATO’nun birliğini ve Rusya’nın mağlup olacağını vurgularken yalnızca uluslararası bir propaganda değil Amerikan seçmenine de oynuyor. Zira Amerika’da ara seçimler yaklaşırken Ukrayna’da Rusya’ya yenilen adama oy vermek veya vermemek seçmeni şüphesiz etkilenecek.
Ama Rusya’nın galibiyet ihtimali veya şartları en az Ukrayna’nın muzaffer çıkması ihtimâli kadar belirsiz… İşgal artık sonucu belirsiz ama uzun sürecek bir savaşa dönmüşken, ittifaklar ve kamuoyunun oluşturduğu etkinin mühim olduğu artık şüphesiz.
Biden mart sonu “Putin’in iktidarda kalması artık mümkün değil” açıklamasını yaptıktan sonra Washington, Biden’ın bu açıklamasını “Rusya’nın içişlerine müdahale isteğinden ziyade vicdanî bir yakarış” olduğunu hatırlattı.
Ukrayna’nın galip olmaktan bahsederken tam olarak ne dediği ta işgalin birinci gününden beri belli. Cumhurbaşkanı Zelenski mütemadiyen “2014’te ilhak edilmiş Kırım dahil, bölgesel ve ulusal bütünlüğü yeniden elde etmenin” Kırım için bu savaşın kazananı olmak anlamına geldiğini ifade etti. Zelenski ulusal toprak bütünlüğü hakkında ayrıca “Ben Ukrayna’nın cumhurbaşkanı olarak seçildim, işgal edilmiş ve ufalmış bir Ukrayna’nın değil, ülkemiz için en mühim mesele kazanmamız ve hakkımız olan toprak bütünlüğünü geri almamız” diyerek kararlılığını çok defa belirtti.
Zelenski’nin Rusya ile müzakerelere başlaması için başından beri sunduğu şartlar aynı... Başka ülkelerde sığınmacı veya mülteci olarak kaçmak mecburiyetinde bırakılmış vatandaşlarının geri dönmesi temel şart olarak yer alıyor. Bunun yanı sıra Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne kabulü şartlardan biri olurken en hassas konu değişmez üç unsurdan biri olarak kalıyor. Zelenski, Rus liderlerin Ukrayna’da işledikleri suçlardan sorumlu tutulup yargılanmalarını şartını değişmez üçlü olarak daima hatırlatıyor.
Washington ve Londra, Kiev’e koşulsuz destek vermeye devam ediyor…
Önümüzdeki günlerde savaşın bu kadar silah ve teknolojiyle durma ihtimalinden çok yoğunlaşacağı açık. Önümüzdeki kış ciddi bir enerji krizi, buğday tedariki konusunda sıkıntı, hızlanmış silah ticareti ve korkunç bir mülteci sorunu derken hepimizi daha karışık ve zor bir dönem bekliyor…
Jill Biden pazar günü Ukrayna’ya ziyarette bulundu…
Amerika, Ukrayna’nın şartlarını ve kaderini çizeceğini söylerken, İngiliz Dışişleri Bakanı Liz Truss “Rusya’nın kanserli bir hücre gibi yayılmasının önüne geçilecek ve Ukrayna topraklarından Rus ordusunu atmak için gerekli olanlar yapılacaktır” diyerek daha sert bir üslup benimsedi…
Savaş beslenmeye devam ediyor… Okullar bombalanıyor, siviller öldürülüyor, çocuklara ve kadınlara tecavüz haberleri bitmek bilmiyor…
Bir yandan Afganistan’ı şeriatın karanlığına çektikçe çeken Taliban yönetimi ve kadın hakları ihlalleri derken, Esad ile Tahran görüşmeleri neler oluyor diye sormamıza engel olmuyor…
Belirsizlik çağında elle tutulur bir şey var: O da bizim vahşi tabiatımız…
Savaş, üzüntü, öfke ve nefret her yanı veba gibi sardı…
Bir de lazımmış gibi, elle tutulamayan ama hayata nizam ve anlam katan vicdan kadar mühim bir değer yok olmaya yüz tutmuş…
Onun yerine tweet’lerin bilmem kaç yüz bin dolara satıldığı, üç boyutlu resimlerin paha biçilemez olduğu, elle tutulamayan anlamsız şeylerin ele geçirdiği dünyayı anlamak namümkün…
Mutsuz olmaya terk edildik…
Her ümidimiz yeşerdiğinde kafamızı kaldırıp etrafımıza bakmamız bizi hakikat ile baş başa bırakıyor…
Ve öyle bir an geliyor ki insanın haykırası geliyor Nazım gibi…
“Ben yanmasam / Sen yanmasan / Biz yanmasak, / Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…
Hava toprak gibi gebe. / Hava kurşun gibi ağır. / Bağır bağır bağırıyorum… / Koşun kurşun eritmeye çağırıyorum…”
Ah be!
Hava kurşun gibi ağır…
Bağır bağır bağırıyorum…
İçinden çıkamıyorum…