Gündemimiz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Rize Mitingi, bu mitinge davet ettiği bazı isimlere yöneltilen eleştiriler ve İmamoğlu’nun bu eleştiriler karşısında kimilerine göre kibirli bana göreyse iletişim ekibinin yanlış yönlendirmeleri nedeniyle yapılmış tatsız açıklamalarla dolu. Çünkü siyasetçinin sözleri sadece miting meydanlarıyla sınırlı değil, onu dinleyen ya da açıklamalarını medya kanallarıyla öğrenen tüm vatandaşlar aslında içten içe o siyasi figürle konuşuyor. Yani karşısında o siyasetçi varmışcasına onun sözlerinin üzerinden sohbete başlıyor. Sessiz ama bir o kadar da sesli bir sohbet bu. Çok defalar yapmışızdır bunu; bir medya kanalından bizlere açıklamalar yapan siyasetçilerle oturduğumuz yerden konuşmaya başlarız. Sanki bizi duyuyorlarmış gibi. Oysa siyasetçi bizi duymaz, duyamaz, bizim sesimiz kısıtlıdır. Çünkü etrafı ‘adamlarıyla’ etten, kayadan bir duvarla çevrelenmiştir.
Rize Mitingini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın memleketi Rize’de, onun dev posteri önünde yapması da eleştirildi ama ben bunu siyasi strateji açısından çok akıllıca ve yapıcı bulduğumu ifade etmek isterim. Öte yandan muhalif kanattan isimler davet edeceğim derken, davetli isimler arasında manipülatif, operasyonel işler yapmayı adet haline getirmiş, Türkiye’ye türlü felaketler yaşatmış Fetö operasyonlarında adları sanları bilinen isimlerin davet edilmesi kamuoyunda şaşkınlık yaratmış ve oy verenlerini, vermeyenlerini çok rahatsız etmiştir. İktidar kanadından davet edilebilecek pek çok isim varken neden onların değil de gazeteciliği şaibeli isimlerin davet edildiği İmamoğlu’nun iletişim stratejilerini oluşturan ekiplerin tuhaflıklarıdır diye düşünmeden de edemiyorum. Vardır mutlaka nedenleri ama şimdilik bilmiyoruz.
Ancak kendi partisi CHP’nin seçim sever ama kaybetmeye de alışık, onlarca başarısızlığında kendisini haklı çıkaran inatçı Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bunca detaydan haberi var mıydı bilemiyorum. Kesinlikle olduğunu sanmıyorum çünkü siyaset yapmak oldukça sert, uzlaşmaz, haşin bir iştir. Öyle izin almalar, akıl danışmalar, siz ne derseniz o olsunlar siyasi hedefleri olan insanlar için hiçbir anlam taşımaz. Koskoca memleketimizin, koskoca Karadeniz Bölgesinin onlarca kentinin içinde ille de Rize’de miting yaparsanız bunda anlam aranır. Anlam da açıktır hem iktidara ve hem de aslında İmamoğlu’nun içinde yer aldığı muhalefet kanadına; Ekrem Bey, ‘Ben buradayım, beni sakın hafife almayın, üzülürsünüz’ demek istemiştir. Büyük bir oy oranıyla İBB Başkanlığı koltuğuna oturan İmamoğlu’nun daha büyük hedefleri olduğu bazı yazarlarca iddia ediliyordu ancak bu hamle açıkça ortaya koymuştur ki İmamoğlu sahaya çıkma arzusuyla dopdolu. Olmadı partisinin genel başkanlık koltuğuna genç ve başarılı bir saiyetçi olarak yerleşir.
Siyasetçilerin danışmanları veya yakın çalışma arkadaşları kendilerini içten içe çalıştıkları liderin koltuğunda görürler dersem tüyleriniz diken diken olur değil mi? Ama işte işler hiçbir zaman göründüğü gibi değildir, hatta görünenin dışında çok başka evrenlerde gerçekleşir siyasette. Bir siyasetçiyle çalıştığınız zaman kendinizi çalıştığınız liderle özdeşleştiremezseniz işiniz zordur. Onun oturuşu, kalkışı, duruşu, konuşma biçimi, yemek saati, dinlenme saati, çalışma saatleri sizin de hayatınızın ana aksına oturur. Siyasetin içinde olmayıp da sizi dışarıdan gözlemleyen insanların dikkatini çeker bu durum. Oysa amacınız çalıştığınız siyasi figürün yaşamına odaklanmak, hiçbir ayrıntıyı atlamamak ve onu istediği koltuğa taşımaktır. Bir kadın olarak siyasi danışmanlık yapıyorsanız Türkiye gibi cinsiyetçi bir ülkede işiniz daha da zordur.
Koltuklar zor kazanılır, koltuğu kaybetmemek kazanmaktan daha da zordur. Çünkü siyaset tüm vatandaşlara açık bir sahadır. Oy verebilen her Türk vatandaşı hayatının istediği döneminde siyaset yapabilir ister işsiz olsun ister işli olsun. Ve her yiğidin gönlünde bu siyasetçi olma aslanı yatar. Kapılar size açılır, arabalar, şöförler, sekreterler, dolgun maaşlar, yan olanaklar, size iltifat eden insanlar, gözleriyle sizden merhamet ya da para ya da iş ya da aş isteyen insanlar ve gücü dağıtan iş bulan, aş bulan, para bulan siz. Yani halktan aldığı oylarla kendini bambaşka bir konuma konuşlayan ‘siyasetçi’. Hafiften mağrur, hafiften üsttenci… Ama oylar istenirken çok alttan almacıdır Türk siyasetçisi, oyu alıp koltuğa yerleşinceyse içinden başka bir canlı çıkar adeta.
Siyasetçinin başarısı etrafında dönenip duran yardımcılarına bağlıdır. Doğru insanlarla, liyakatli insanlarla çalışırsanız başarı garantilidir. Ama siyasetçi doğru insan, liyakat filan gibi herhangi bir işyerinde bile öne çıkan unsurları pek de aramaz. Siyasetçi için ‘adamcılık’ vardır. Siyasetçi çalışma arkadaşlarını güvendiği adamlardan oluşturur. Becerikli, söz dinleyen, her şartta ve durumda dediklerinizi harfiyen yerine getiren bir ekibiniz varsa tamamdır. O saatten sonra adamlarınızı kontrol etmenize, ‘bu adamlar aslında bu işten tam anlamıyla anlıyorlar mı acaba?’ gibi sorgulamalara, yakın adamlarınızın giydiklerine, takıp takıştırdıklarına, sizin gücünüzden yararlanarak kurdukları ilişkilere, küçük bir kopyanız haline gelmiş olduklarına dikkat etmemeye başlarsınız. Etrafınız zenginleşen, sizin gibi giyinip kuşanan, zenginleştikçe havalanan, küçük bir kopyanız haline gelmiş insanlarla dolmaya başlar. ‘Adamlarınız’ sizleşmeye başladıktan sonra ise siz ve dış dünya arasında adeta yüksek kayalardan oluşan bir duvar haline gelir. Yanınıza, yörenize size yararı olabilecek, size belki daha doğru bilgiler aktarabilecek ya da sizi daha doğru yönlendirebilecek isimleri engellerler. Çünkü eğer engelleyemezlerse kendi devirleri biter buna da siyasi figürün kendine seçtiği ‘adamları’ asla ve kat’a izin vermezler, veremezler. Allame i cihan olsanız işiniz zordur. Diyelim ki eriştiniz, diyelim ki düşünceniz, projeniz dinlendi, liyakatiniz takdir edildi; işte asıl tehlike o zaman başlar. Siyasetçinin adamları o ismi sessiz ve derinden unutturur, değersizleştirir, verilen bilgileri “Zaten biz size bunlardan sözetmiştik” deyiverip kendileştirirler. Ne garip değil mi? Birçok dostumun bir siyasi partinin mahalle örgütüne üç kere kimlik bilgilerini gönderdikleri halde kayıt ettirilmediklerini görmüş biri olarak ciddi üzüntü duyuyorum. Yazık, bunca değerli vatandaşının bilgisini, birikimini oligarşik bir düzende heba eden Türkiye’ye…
Bunları deneyimlemesem asla yazamam ama paralel kariyerim yıllarca bu tuhaflıkları gözlemleyerek geçtiğinden bugünün yeni parlak isimlerini sıradan bir Türk vatandaşından çok daha net analiz edebiliyorum. Çünkü, siyasetin ne olduğunu iyi biliyorum.