Şimdi size okulumuz için, toplumumuz için, geniş toplum için hatta dünya için çok önemli iki kişiden söz etmek istiyorum.
Alber Levi ve Rıfat Duvenyaz.
Aslında ikisi de o kadar önemli, o kadar özel ve o kadar farklı meziyetlere sahip insanlardı ki ikisi için ayrı ayrı yazılar yazmam mümkündü. Öyle yapmadım, özellikle bir araya getirmek istedim ikisini. Çünkü ikisi de öncelikle aynı çatının altında olmayı seçmişlerdi. O çatının adı: Ulus Özel Musevi Okulları.
Bu satırları okuduğunuz sırada bazılarınız, “Evet dün ben, bu iki şahane insanı anma törenlerinde Ulus Oditoryumundaydım” diyeceksiniz. Günlerdir hazırlandığımız bu anma törenlerinin sunumu bendeydi ama maalesef Cezmi COVID pozitif olunca ben temaslı durumuna düştüm ve dün okulda olamadım, iki gün daha böyle…
Madem törenin söyleşi kısmında olamadım o zaman ben de aklımdaki Alber Bey’i ve Rıfat Bey’i yazarım diye düşündüm size…
Tam yirmi beş sene önce tanıdım Alber Levi’yi… Başarılı bir sanayici olduğunu biliyordum. Önce hanımların elini sudan çıkarmış, sonra da eldivenlerine hemen her sektörde bir yer bulmuştu. Farklı alanlarda ciddi başarıları vardı. Ama en önemlisi kendini adeta okulun harcına katmış, okulumuzu hayatının odak noktasına koymuştu. Bu dev adam; daha ilk günden bitmeyen enerjisi, azalmayan dikkati, sağlam takibi, başarıya olan tutkusu ve her şeyden önemlisi de gençlerin başarılarını takdir etme önceliğiyle kendine o günden beni kendine hayran bırakmıştı. Tam yirmi beş senedir Alber Levi Başarı Ödüllerinin Törenini sunma onuru bendeydi. Yirmi beş yaşındaydım onu tanıdığımda… Demek ki ömrümün tam yarısı, onun başarıları ödüllendirmesine tanıklık ederek geçti benim…Öğrencileri ABD, İsrail yaz kamplarına göndermek başta olmak üzere, her anlamda onları maddi ve manevi destekleyen örnek bir insandı ve bu işi senelerce bıkmadan usanmadan, büyük bir keyif ve zevkle yaptı.
Gülünce gözlerinin içi gülen, gençlerle bir aradayken onlardan daha genç olma becerisine sahip, okulun en büyük öğrencisi Alber; son gününe kadar bu güzel unvanları kimseye bırakmadı. O, hiçbir zaman bizim okuldan mezun olmadı. Olmayacak da… Sonsuza kadar sınıflarda, oditoryumda, kendi adını taşıyan amfisinde ve okul koridorlarında dolaşmaya devam edecek. Tıpkı arkadaşı Rıfat Duvenyaz gibi…
O da memleketin cadde ve sokaklarını çöpten kurtaran, yemeklerin sağlıklı bir biçimde saklanabileceği konusunda toplumsal bir bilinç oluşmasını sağlayan; enerjik, nüktedan, kıymet bilen ve önce topluma sonra da ülkesine yaptıklarıyla örnek olmuş müstesna bir kişiydi. Okulumuzun, Avrupa ve dünya çapında katıldığı tüm fen projelerinin çok sıkı takipçisi ve daimi destekçisiydi. Bensiyon Pinto’nun yakın dostu olmasından dolayı onu zaten uzaktan tanıyordum. Sonra, özel bir ortamda tanışma şansına sahip olunca sohbetinin ne kadar keyifli, tecrübelerinin ne kadar kıymetli olduğunu anladım.
Bu iki insan, çok önemli bir noktada birleşmişlerdi: Gençleri desteklemek, onların hayat yolunda önlerini açmak.
İkisi de çok kısa rayla aramızdan ayrıldılar.
Belki onları göremeyeceğiz ama onların dokundukları çocuklar; yapacakları işlerle, hayatta gösterecekleri başarılarla, onlar gibi toplumlarındaki gençleri destekleyecek tavırlarıyla yeni Alber’ler, yeni Rıfat’lar olarak aramızda olmaya devam edecekler.
Çünkü hayat böyle bir şey…
Onun içinden geçip giden ve yaşadığımız sürece hata adını veren, biziz.
Çünkü hayat sonsuz…
Bu sonsuz süreçte, yolları hep ışık olsun.