Okul dönemi boyunca iyi bir öğrenci olamadım. Ders çalışmayı sevmediğim gibi, bu süreçte her sınav için geçer bir not almam benim için yeterli olurdu. Boş zamanlarımı da genellikle esnaf olan babamın dükkânında geçirirdim. Yapılan uyarılara, verilen öğütlere karşın, okuyup da ne olacak, sonunda nasılsa tezgâhın başına geçeceğim, derdim. Bu tutumum sonucu ortaokulda ikinci sınıfta kaldım. Artık okuldan ayrılmak, iş hayatına atılmak istiyordum. Bunu duyan çevremdeki herkes, şiddetle karşı çıkıyor, ayıplıyordu. Hiç değilse bir ortaokul diploman olsun diye baskı yapmaya başladılar. Sonuçta aynı sınıfı yeniden okuyarak okulu bitirdim. Bu kez de madem ticarete atılmak istiyorsun, önce git Ticaret Lisesinde oku sözleriyle bu okulu da bitirmem için ikna ettiler. Sonradan üniversiteye kendi isteğimle gitmiş, iyi bir dereceyle de diplomamı almıştım. O günden sonra, iyi ki diyordum o an göstermiş olduğum direnci kırmışlar da gerekli olan eğitimi almışım.
Sözü şuraya getirmek istiyorum: Sınıfta kaldığım için diretip okulumdan ayrılmış olsaydım, bugün kim bilir nasıl bir konumda olurdum? Bunu kestirmek elbette ki olanaksızdır. Belki iyi bir ticaret insanı olarak kalır, ama kesinlikle sanat ve edebiyatın kıyısına olsun yaklaşamazdım. Nedeni de çevremde bu alana ilgi duyan, okuyan hiç kimsenin olmamasıydı. Lise sıralarında geçirdiğim değişim sonunda, elime geçen kitapları okumaya, şiir ve deneme yazmaya başladığım göz önüne alınırsa, haklılığım ortaya çıkar.
Hayatımız boyunca, her konuda sürekli bir seçim yapmak zorunda kalıyoruz. Yolumuzda her zaman farklı yönlerin kesiştiği bir kavşak çıkıyor. Hangi yöne gideceğimize, bu yolda nelerle ve kimlerle karşılaşacağımıza, rastlantılar dışında yalnızca biz karar veriyoruz. Doğrudur ya da yanlıştır! Yaptığımız bu seçim sonunda da, geleceğimizi şekillendirdiğimizi söyleyebiliriz.
Aslında hepimizin hayatı boyunca karşı karşıya kaldığı kırılma anları mutlaka olmuştur. Yaşam öykülerini okuduğum ünlü insanların geçirmiş oldukları değişim ya da aydınlanma anlarının, sonraki hayatlarını nasıl etkilediklerini gördüğümde, seçimlerimizin ne denli önemli olduklarını daha iyi anlayabiliyorum.
Fransız yazar Eric-Emmanuel Schmitt, Adolf H.’nin Yaşamı romanında, Hitler’in hayatını iki farklı yönde ele alarak işliyor. Başvurduğu okula kabul edilip resim eğitimini sürdürebilseydi, Nazizm ve ikinci dünya savaşı olmadan, yirminci yüzyıl nasıl etkilenirdi? Benzer düşüncelerin zihnimizi kemirdiği bu romanın sonunda yazar, “İnsan nedir?” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “İnsan seçimlerden ve koşullardan ibarettir. Hiç kimsenin koşullar üzerinde hâkimiyeti yoktur, ama seçimleri üzerinde vardır.”
Nobel Ödüllü José Saramago, yazar olmadan önce bir çilingirmiş. Onun yazar olmasında en büyük payın gençken okuduğu Fernando Pessoa’nın şiirleri olduğunu söylermiş. Ünlü yazar bunları okuduktan sonra kendi kendine, “evet, ben böyle yaşayacağım!” demiş. Yapmış olduğu bu seçimle, çağımızın en ünlü yazarları arasına girmesinde ilk adımı atmış oldu.
Örnekleri sayfalarca çoğaltabiliriz. Kısacası şunu söylemek istiyorum:
Schmitt’in vurguladığı gibi, hayatın karşımıza çıkardığı koşullara egemen olamayız, ama yaptığımız seçimlerle kendimizi oluşturabiliriz!