Real Madrid geçtiğimiz cumartesi günü, sezon başında bütün beklentilerin aksine Şampiyonlar Ligi kupasını 14. kez müzesine götürmeyi başardı. Bu başarı ne bahis şirketlerinin ne de futbol severlerin düşünebildiği bir sondu. Real Madrid’in ‘winner’lığı herkesçe bilinirdi fakat, Chelsea, Manchester City ve Liverpool’u eleyebileceğini kimse düşünmezdi. Özellikle yarı final maçında 90. dakikada 1-0 geride olan Real Madrid’in oradan dönüp maça tutunup finale ulaşabileceğini hiçkimse düşünemezdi. Unutmamak gerekir ki Real Madrid bu seviyeleri oynamayı bilen en iyi, en büyük kazanma kültürü olan takım. Yönetimler, oyuncular, teknik ekip değişse de kazanma kültürü yani winnerlık değişmez demiştim eski yazımda. Peki Real Madrid sadece winnerlığıyla mı kazandı bu kupayı? Şampiyonlar Ligi finali sonrası, 1-0 kaybeden Liverpool’un Hocası Jürgen Klopp, “Pozitif futbol bugün kaybetti, eğer bir maçta maçın adamı kaleci seçiliyorsa, burada bir yanlışık var” diye açıklama yaptı. Aslında Klopp’un burada değinmek istediği nokta şuydu, Real Madrid bütün maç çok zevksiz bir maç oynadı, sadece kapandı ve kalecisi sayesinde kupaya uzandı, göz zevki anlamında futbol severlere hiçbirşey izletememişti Madrid. Klopp haklıydı da, öyle ki maçı Liverpool 23 şut çekerek tamamlamış buna karşılık Real Madrid sadece üç şut çekerek tamamlayıp kupaya uzanan taraf olmuştu.
Peki yukaradaki paragrafta verilen istatistiklerde her ne kadar orantısızlık olsa da her şey kurallar dahilinde oynandığına göre, “Futbol göz için mi yoksa kazanmak için mi oynanır?” ikilemine bir cevap bulmaya çalışalım. Real Madrid finali klasikleşmiş bir cümle olan “Atanın ve tutanın iyi olacak” mottosuyla kazandı diyebiliriz. Maçın adamı Madrid’in kalecisi Courtois en az üç net pozisyonda gole engel olup maçın adamı ödülünü kazanırken Real Madrid sadece üç şutundan bir gol çıkarıp kupayı almayı bildi. Fakat bu oyun şekli ne izleyenlere ne de futbolseverlere keyif verdi. Liverpool ise kazanamasa bile göze hoş gelen bir futbol oynadı, kanatlarda içeri kat etti, çizgiye indi, orta sahayı kalabalık tuttu, herkesi zevkten dört köşe yapsa da sonuca gidemedi. Bu duruma da ilk isyan eden Klopp oldu. Madrid’in oyununun eskide kaldığını söyledi. Haklıydı da, fakat günün sonunda kazanan karşı taraf olunca sizin kaç tane şut çektiğiniz ne fark ederdi ki?
Özellikle bu zamanlarda futbol dünyası bu büyük ikilemi konuşuyor. Z kuşağının futbola olan ilgisi ciddi şekilde düştüğü gözleniyor, acaba futbol demode bir oyuna mı dönüşüyor? Dünyanın bir kısmı, sadece odak amaçlı oyunun işin şov boyutunu çöpe attığını ve bu mantık devam ettikçe Z kuşağının futboldan daha da uzaklaşcağını düşünyor. Haklı olabilirler. Fakat ben bu konuya biraz farklı bakıyorum. Bir futbol sever gayet tabii üç şut çeken bir takımın, kalecisinin şov yaparak kazandığı bir finalden zevk alır. Günün sonunda siz o kupayı kazandıktan sonra o kupaya nasıl ulaştğınızın bir önemi yok kanımca. Klopp’un takımı 23 şut çekti, peki sonuç? Ne yazık ki tarih ikincileri hatırlamaz. Dolayısıyla sonuca giden her taktiğe -ki bu atanın ve tutanın iyi olacak kadar basit bir taktk bile olsa- sonuna kadar destek veriyorum.
Ben bir Z kuşağı mensubu değilim ve aynı zamanda futbol kulüpleri de şov amacı güden şirketler değil. Hepsi kâr amacı güden şirketler. Dolayısıyla amaçlarının insanları eğlendirmekten çok sonuca gitmek olması çok normal. Ben de bunu sonuna kadar destekliyorum, bence futbolda bir takımın nasıl kazandığını görmek de futbolseverliğe dahil. Her şey kural çercçevesinde gözüküyor, oyna, devam!