Bu yıl mayıs ayı birçok akraba, arkadaş ve yakın dostların yaş günü ayıydı. Senede sadece bir gün kutlanan doğum günleri insanların hem kendileri hem de sevenleri için anlam taşıyan bir gündür. Bu vesileyle doğum günü tarihçesini, ilk olarak kim tarafından, hangi ülkede, nasıl kutlandığını araştırmak istedim.
Doğum günü kutlama adeti nasıl başladı?
“Ve şimdi, firavunun doğum günü olan bu üçüncü günde, firavun, bütün görevlilerine bir ziyafet verdi. Görevlilerinin huzurunda baş saki ve fırıncısına doğru elini kaldırdı ve onlar kadehi firavunun eline verdiler. Böylece, olay tam Yosef’in rüyasında ön gördüğü gibi gerçekleşti” (Yaratılış kitabı 40:20–22’tan alıntı).Eski Mısır, bu geleneğin ilk başladığı yer olarak kayıtlara geçmiş. Başta bulunan firavunların yaş günlerini kutladıkları sanılmakta. Doğum gününün tanınmasıyla ilgili ilk güvenilir kayıt bize Mukaddes Kitap, Tevrat’tan gelir. Bu ritüel veya tören, MÖ 1400 yılında İbranice metinlerde Yosef'in rüyalarını anlattığı bölümlerde geçer. Dolayısıyla, ilk doğum gününün neredeyse MÖ 3400 yıl öncesinden geldiği farz edilmekte. Genesis ya da Yaradılış’ta firavunun doğum gününü kutladığı şöyle belirtilmiş:
Bu törende, bir doğum gününün kelimelerle açıkça belirtilmemesine rağmen, törenin tipik bir doğum günü kutlaması olduğuna inanılmaktadır. Firavunlar tanrı olarak tekrar doğmalarını da kutlamış ve bu nedenle bir ziyafet vermek için tüm görevlilerini bir araya getirmişler.
Yine Mısır’a dönersek, doğum gününü kutladığını bildiğimiz ilk kadının, sevgilisi Marcus Antonius’la davetlileri kabul eden ünlü kadın Kleopatra olduğu söylenir.
İlk doğum günü pastası âdeti ise Antik Yunanlılar tarafından ortaya çıkartılmış... Rivayetlere göre, Yunan mitolojisinde Ay Tanrıçası Artemis her ayın altısında doğum gününü kutluyor, kendisine un ve baldan, ay şeklinde kocaman bir pasta yapıyordu.
Pasta üzerine mum dikerek Artemis’in ruhuna, diledikleri isteklerin ulaşacağına inanan Yunanlılardan sonra, Antik Romalılar da doğum günü kutlama geleneğini benimsemiştir.
Daha sonra, Romalılar önemli devlet adamlarının doğum günlerini resmi tatil günü yaparak böyle bir uygulama başlatmış.
Mumların ilişkisine gelirsek; bazı eski kültürlere göre mumun üflenmesiyle ortaya çıkan duman aracılığıyla insanların duaları tanrılara ulaşıyordu. Günümüzde de doğum günü pastasını mumsuz düşünmek mümkün değildir. Demek ki pasta üzerine konulan mumlarla bir dilek dilemek ve yanan mumu üfleme âdeti bu kadar kadim bir Yunan geçmişine dayanıyor.
Böylece, mitolojik tanrılarla başlayan, imparatorlarla devam eden bu gelenek, insanların da hayatına zaman içinde dâhil olup günümüze kadar gelmiş.
Bu hafta aynı zamanda Mısır esaretinden çıkan İsrailoğullarına, Sina Dağında Musa Peygamber aracılığı ile Tora ya da Tevrat’ın verilmesinin yıl dönümünü kutluyoruz. Şavuot Bayramı, Hamursuz Bayramından 49 gün sonra (7 kere 7) gelen, şeva ya da yedi kelimesinden türeyen; yedi gün olan şavua/ haftanın çoğul hali haftalar yani şavuot anlamına gelir. Tora’nın verilişi ile Yahudiliği, tek bir Tanrı, tek bir inanç ve karaktere bağlar. Böylece bu bayram, yepyeni bir yaşam kurallarına sahip ilk monoteist dinin doğumunu simgelediği için sevinç ve coşku ile kutlanır.
Mayıs ayında daha önce de belirttiğim gibi birçok kişinin yaş günü kutlamalarına katıldım. Bunların ilki 1 Mayıs’ta 97 yaşına basan sevgili halamdı.1947 yılından beri Paris’te yaşayan halam ailemin yaşayan tarihi, sırdaşım, akıl hocam ve Paris’te yaşadığımız yıllarda biricik eşi ile bizi bağrına basan, sıradan bir haladan çok daha öte bir tantikam.
Daha sonra 21 Mayıs günü hem hâlâ ablam edasıyla yıllara meydan okuyan annem Sibel’in yaş günüydü, hem de Türkiye’mizin sayılan ve sevilen şahsiyeti, değerli tarihçi, yazar Prof. İlber Ortaylı hocamız 75 yaşını kutladı. Son kitabı ‘İnsan Geleceğini Nasıl Kurar’da yazdığı gibi: “Yaşamın uzunluğu, kısalığı çok düşünüldü. Seneca, yaşamın kısa olduğunu söylemez, olayların rüzgârına veya kötü alışkanlıklarına kapılanların, yaşamaktan korkanların ve geçmişe takılanların onu kısalttığını söyler. İyi değerlendirirseniz yaşam da uzundur…”
Benim gözümde her zaman hakiki bir İstanbul beyefendisi ve sıra dışı bir kişilik olan kıymetli Can Kıraç Ağabeyimiz (ruhu her zaman gencecik olduğu için ona amca denilmesini sevmeyen gönüllerin Can Abisi) bu yıl 95 yaşına girdi. Ne mutlu bana ki, onun sayısız anılarını dinlerken öğrendiklerim, yaşama renk veren nice aydınlatıcı bilgiler oldu. Bu sevgili ve değerli insanlara yürekten “İyi ki varsınız” diyor, onlara yaşamımda oldukları için teşekkür etmek istiyorum.
Yaş günleri sevinç ve neşe ifade etmenin yanı sıra muhasebe günlerimiz de olabiliyor. Yaklaşan yaş günümde, her sene olduğu gibi, geçen son yılı adeta canlı bir film gibi anımsar, geçen zamanı yâd etmek yerine, onu nasıl değerlendirdiğimi, olayların bana neler öğrettiğini düşünürüm.
Sevginin sonsuz ışığı ve sıcaklığında, sağlık başta olmak üzere hepimize, keyifli bir albüm oluşturacak anılarla süslü nice yaş günleri diliyorum.