Sandık demokrasisi, aslında insana ‘sandık’ ile biten cümleler kurduran ya da hiç başlamayan ve sanılan hissiyatlar yaşatan bir demokrasi çeşididir.
Biz seküler bir ülkede yaşıyoruz sandık.
Biz dinin sadece inanç olduğunu sandık.
Biz senin “bu fakir” olduğunu sandık.
Biz hukukun her şeyin üzerinde olduğunu sandık.
Biz suçlunun mutlaka cezasını çekeceğini sandık.
Biz özgür bir ülkede yaşadığımızı sandık.
Biz basının ve sivil toplum kuruluşlarının tamamen bağımsız olabileceklerini sandık.
Biz demokrasinin gerçek olduğunu sandık.
Biz oy kullandığımızı sandık.
Kullanıldığımızı çok geç anladık. Hatta anlayamadık ki anayasal haklarımıza sahip çıkmıyoruz. En azından toplum henüz anayasasına sahip çıkar bir tavırda değil.
Oysa en büyük tavırlar sandıkta değil, anayasal hakları, yönetenlere devamlı hatırlatmakla yapılır.
Jean Jacques Rousseau'ya göre “vatandaşlar olmadan erdem, erdem olmadan özgürlük, özgürlük olmadan devlet olamaz.”
Rousseau; devletin iktidara değil, halka ait olduğunu savunmuş ve ulus-devlet anlayışını benimsemişti.
Türkiye’de ise “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” anlayışı yazılı olarak evet var. Hatta “yeter söz milletin” diyenler, millet denen topluluğu sandıkların başında hatırlıyor öyle seviyor.
Bizdeki demokrasi anlayışı bu, sandık demokrasisi. Ama sandık demokrasisi iki türlü yaşanıyor. Biri gerçek sandık başında öteki ise yukarıda ifade ettiğim gibi sananların demokrasisi olarak yaşanıyor!
Çift taraflı yanılgı olan bu sandık demokrasisi ile iktidara gelenler arasında nice isimler var ki dünyada taş üzerinde taş bırakmamaya yemin etmiş gibiydiler. Güçlükle durduruldular. Hatta bizde Kenan Evren yüzde 92 küsur oyla iktidara gelmişti.
Ne yapalım yani seçim olmasın mı? Ya da tartışma yine çobanın oyuyla benimki aynı mı konusuna geliyor? Hayır. Ama aklımdan oy kullanmaya yeterlilik sağlayabilecek vatandaşlık kursları ve oy ehliyeti gibi lisans belgeleri gelmiyor değil. Yani düşünsenize, her vatandaşa kendilerine uygun bir hafta sonu katılımın mecbur edileceği bu eğitim karşılığında ne bileyim vergi indirimi vs bir avantaj sağlanır. Katılımı artırmak ve zorunlu kılmak için. Ama aynı zamanda bu eğitim sonunda herkes sınava tabi tutulur. En basit kavram ve en basit anayasal haklardan bahsediyorum. Hiç değilse neden oy kullandığını bilsin herkes ve neden önemli olduğunu en basit anayasal haklarının!
Ben önerdiğim için birçok çevreye ütopik gelebilir. Bu topraklarda ciddiye alınman için yine bir şey sanılman gerekiyor. Sadece fikirler sanki tek başına çıplak ve ona bakmak ahlaksızlıkmış gibi tuhaf tuhaf muameleler görüyor aramızda ne yazık ki.
Hep bir kim söylemiş sanrısı yaşanıyor. Oysa “ne söylemiş” bazen çok çok daha önemliyken...
Sandık (yani sanarak yaşayan) demokrasisi böyle çünkü…
Örneğin her kesimde tuhaf ve bulaşıcı bir uyurgezerlik hali var. Kitle tek bir yöne kanalize olup esas bağlamı kaçırıyor. Erken seçim naraları atanları kastediyorum ve onlara inanamıyorum. Cumhurbaşkanı ve AKP Lideri Erdoğan zaten normal zamanda seçime gidilse aday olamıyor. Yani anayasaya göre olamıyor. Efendim neymiş birkaç ay önce “erken” seçim yapılırsa aday olabilirmiş. Yahu birkaç ay öncesi alınan seçim kararı erken mi oluyor? Dalga mı geçiyorsunuz?
Üstelik bu kandırmacaya birçokları razı. Kimine göre ise “Aman bir yolunu bulup zaten aday olur” görüşüne çoktan teslim olmuşlar!
Yahu ne kadar deforme edilirse edilsin yine de bu kadar çabuk mu kabullendiniz Anayasa’nın sadece kağıt üzerinde kalmasını! Milletler yüzyıllarca uğraşıyor en ufak bir değişiklik için!
Cumhuriyet geleneği bu kadar mı yerleşmedi içimize diyesim var kimse kusura bakmasın!
Anayasal haklarımız var demeyen kitlelerin arasında demokrasiyi yaşadığımızı sananlar var. Onlar hep sanıyor, sandık gelince de sanıyorlar. Tepe tepe kullandığımız sandık demokrasimiz var. Sanılıyor…
Bunun diğer yüzü de var. Yönettiğini sananlar… Detaylı yazmaya gerek yok. İki örnek versem yeterli.
1-Verinin en önemli olduğu çağda, doğru verileri açıklayamayan kurum TÜİK.
2-Alt kesimden oy isteyip ekonomiyi patronlara göre ayarlayan siyaset.
(Bakan Nebati açıklaması: “Bu sistemde dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kar ediyorlar, çarklar dönüyor.”)