Bugünlerde en sık duyduğum tartışmalar ev sahipleri ve kiracılar arasında yaşanıyor. Ancak öncelikle şunu söylemem gerekiyor. Metropollerin içinde büyümüş ve orada yaşamaya devam edenler için artık yaşam şartları eskisinden de ağır. Yabancıların konut piyasasına talebi kira artışlarının kanuna rağmen enflasyonun çok üzerinde gerçekleşmesi sonucunu yaratıyor.
İlginçtir bir binanın içinde aynı özellikteki dairelere birbirinden farklı kira ödeyenler olabiliyor. Son gelenler yeni tarifeden öderken, eski kiracılar nispeten düşük seviyede kira ödeyebiliyor. Ancak ev sahipleri benzer dairelerde daha yüksek kira bedelleri ödendiğini duydukça, bir süre sonra dayanamayıp kiracılarıyla müzakereye başlıyor.
Elbette kimse kurulu düzenini bozmak istemez. Ancak, gerçek değerin tespitini bulmak da kolay değil. Mal sahiplerinin değişen şartlar altında zarar etmemeleri, kiracıların da mağdur olmamaları için mutlaka bir yaklaşım geliştirmek gerekiyor. Ortadoğu kökenli göçmenlerin can havliyle razı oldukları ya da önerdikleri kira bedellerinin istikrarlı şekilde ödenebilmesi mümkün değil. Bunu bilmek lazım. Diğer taraftan sürekli yükselen enflasyon karşısında kiraların da aynı hıza yükseleceğini görmezden gelmek mümkün değil. Yine de vicdan ve mantığı aynı anda çalıştırmak mümkün.
Kanunen belirlenmiş oranda artış yapıldığında, aynı apartmandaki benzer bir daire daha yüksek bir bedelle kiralanmış ise elbette tartışma çıkabilir. Yine de ev sahibinin kiracının ödemelerindeki olumlu davranışlarının yanında içinde yaşadığı mekana karşı gösterdiği saygıyı dikkate alarak bir değerlendirme yapması gerekir. Her mal ya da hizmete rayicinden daha yüksek bedel ödemeye hazır insanlar bulunabilir ama bu durum o kişilerin muteber olduğunu göstermez.
"Kimse zarar etmesin ama..."
Bazı kişiler farklı sebeplerden dolayı rayici belli bir mal ya da hizmete daha yüksek bedel ödemeyi hazır olabilir. Basit bir örnekle anlatayım: Yıllar önce bir tatil beldesinde bazı mal ve hizmetlere ödenen bedellerde astronomik bir yükseliş olmuştu. O yıl sermaye piyasası kazançları rekor kırarken, genç yaştaki yatırımcılar kazandıkları parayı kendi keyiflerine göre harcamak için bu şirin tatil bölgesine gelmişlerdi. Yemek faturasının yarısı kadar bahşiş vermekten, şezlonglar için asgari ücret kadar bedel ödemeye, sahile yakın ya da yakın olmayan konutlara da İstanbul'a kıyasla birkaç kat daha fazla kira ödemeye başladıklarında dengeleri bozdular.
Bu durumun piyasa veya arz-taleple alakası yoktu. Sadece çekirge sürüsü gibi gelen ‘çabuk’ para kazanmış bir grubun etkisiyle fiyatlar yükselmiş ancak sonraki yıllarda bir çöküş yaşanmıştı. Maalesef bugün kalabalıktan yürümenin mümkün olmadığı sokaklara sahip bu tatil beldesi Avrupa'daki benzerlerinin aksine masumiyetini ve doğallığını kaybetti. İnsanoğlu aç gözlüdür doğru ama, para kazanma hırsı sebebiyle ticari akitlerin sorumluluğundan kaçan insanlarla doldu ortalık.
Hal böyleyken, kazandığı paranın keyfini süremeden yaşayan insanların sayısı arttı. Belki sahip olduklarını yüksek meblağlarla satıp, kiralayabiliyor ama bu standardın istikrarını sağlayamıyorlar. Açıkçası ‘akde vefa’ konusunda kötü sınav veren kişilerin zarar görmelerini sürpriz olarak nitelendirmemek lazım. Ticaretin binlerce yılda yazılmış kurallarına uyarak iş yapmak kimseye zarar getirmemiş. Bunu göz ardı etmemek lazım.