“Neden hayatı bir sarışın gibi yaşamayayım?” David Hockney
Bir yanda yağmur… Şarıl şarıl… Durmamacasına… Bir yanında kiraz ağacı. Kışın ardından çiçeğe dönmekte. An be an… Renk be renk… Günün geceye, gecenin güne kavuşması gibi… 84 yaşındaki ünlü sanatçının sözü: “Baharın gelişini engelleyemezsiniz…” Kışı da, yazı da engelleyemezsiniz. Yaşamı erteleyemez ya da engelleyemezsiniz. “Göz hareket eder. Etmezse ölmüşsünüzdür” ve “Sonsuzluk yolun denize kavuştuğu yerde ya da izleyicinin tam o anda olduğu yerde, görmeyi seçtiğinde…” Çünkü her şey sürekli muhteşem bir şekilde “ol”makta… Olanın oluşuna engel olamazsınız ama çoğumuz, görmüyoruz.
Görmüyoruz. Olanın ve olmayanın içindeki güzelliği görmüyoruz.
Belki de sarışın olmak gerekir… Sarışınlar daha çok eğleniyorlarmış ya… Öyle diyordu hayatını anlattığı filmde Hockney. Bir reklamda duymuş ve “Neden o zaman ben de sarışın olmayayım?” demiş.
Güneşin mutlulukla ilgisi olduğu söyleniyor ama gölgelerin de bir ilgisi var mutlulukla. Gecenin de… Gecenin duru karanlığı olmasa sürekli güneşten kavrulmaz mı insan? Televizyon, medya kötü haberlerin paylaşıldığı bir mecra belki. Öte yandan doğa, iyileştirir. Doğa öğretir. Doğa, fark ettirir. Modern dünyanın teknolojisiyle bile olsa çizdiği, resmettiği, kendini bulduğu her yer doğa oldu Hockney için. Çünkü yaşam en çok doğada. Her an… Her bakışta, yenilenmiş… Her çizim duvarlardan Sabancı Müzesinin bahçesine açılan birer pencere gibi. Coşkulu, yaşam dolu… Yaşından bağımsız hatta yaşına rağmen daha yapacak çok işi olduğunu söyleyen bir sanatçının varoluş coşkusunu izliyoruz bu sergide. Yaşsızlığı ve zamansızlığı vurguluyor bir anlamda. Geçmişin değil, geleceğin de değil ama anın sonsuzluğunu.
Aynı zamanda izleyicilerin arasındaki genç sanatçılara ilham oluyor. Bakıyorsunuz, müzenin salonunda durmuş karşıdan izledikleri eserlerin çizimlerini çalışıyorlar. Duvarlardaki, iPad ile çizilmiş doğa resimlerinin basılı hallerinden yeni çizimler. Pandemi hepimizi eve kapattığında bile umutla bakacak, kendini geliştirecek bir şeyler olduğunu hatırlatan Hockney’in izinde. Bir kere daha hatırlıyoruz. Güneş, karanlığın içinde parıldamaya görsün, illa her yere yayar ışığını.